Bizi hiç ilgilendirmez mi sanıyorsunuz? Doğa ile birlikte biz de zordayız!

Editör ne diyor?

Biz, insan türü, kendimizi dünyanın merkezine oturtur, hatta doğanın efendisi olduğumuz gibi bir yanılgının içinde saplanıp kalırız çoğunlukla. Dolayısı ile ölçü, insan ve onun ihtiyaçlarıdır. Ve her şey, bizim dışımızdaki bütün doğa, yerküre insana hizmet için vardır ve sonuna kadar sömürülmelidir. Hal böyle olunca gezegenimizin ekolojik sorunlarını da yaratıcısı olup çıktık!

Doğayı kontrol etme gücü de arttı, kontrol zamanla sömürü, sömürü de ne yazık ki günümüzde insanın varlık sebebi haline geldi. BM Çevre Programı’nın 50’yi aşkın ülkeden 145 bilim insanıyla hazırladığı yeni rapor insan faaliyetlerinin gezegenimizin biyo çeşitliğinde “endişe verici” bir düşüşe sebep olduğunu vurguluyor. Rapora göre insanlar yüzünden 1 milyon hayvan ve bitki türü tükenme tehlikesi ile karşı karşıya. Bu türlerin dörtte birinin tehdit altında olması demek. Anlayacağınız insan nüfusu hızla artarken doğa insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yok oluşa sürükleniyor.

Üstelik bilim insanları, bu yok oluş furyasının insan refahı üzerinde de doğrudan olumsuz etkilerinin olacağını ısrarla vurguluyor. Herkese Bilim Teknoloji dergisi olarak farklı kaynaklardan da yararlanarak bu yok oluşun öyküsünü gözler önüne sermek istedik. Dileriz ülkemizdeki yasa yapıcıların da bu durum dikkatini çeker. Zira hükümet politikalarının yanı sıra yerel yönetimlerin, sivil toplumun da bu konuda yapması gereken hayli ödev var.


Ulusal seferberlik dileği

Doğan Kuban yazısında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra köylülerin kentlere akın akın göç ettiğini ve bu işgalin halen devam ettiğine dikkat çekiyor. Kuban, gelişmemiş ülke statüsünden çıkmakta zorlanan ülkemizin yakın geleceğini inşa ederken, bilimsel bir temele dayanan ulusal bir seferberliği nasıl yürüteceğine artık karar vermesi gerektiğini söylüyor.

Jeolog Esen Arpat, “dünya projesi” olarak nitelendirilen İstanbul’un 3. Havalimanı Projesi’nin birinci yapım aşamasında gerçekleştirilmesi gereken üç pist sistemi yerine iki tane pist sisteminin yapıldığını belirttikten sonra, bu aşamada projenin geleceğini öngörmeye yarayacak bir ciddi, gerçekçi bir planlamadan söz etmenin mümkün olmadığını ileri sürüyor.

Tanol Türkoğlu, dijital üçkâğıtçılığın seçimlerin yenilenme sürecinde tavan yaptığına dikkat çekerek, bugün İmamoğlu’nun güler yüzlü ve sevgi dolu yaklaşımının, dijital platformda yaşanan güvensizliğe çare oluşturduğunu söylüyor. Cem Say,Yapay Zekâ ve Eğitim” köşesinde eğitimde insan asistanların yerini alan “Jill Watson” adı verilen sanal zekâ projesini tanıtıyor ve sanal zekâ öğrenme tekniklerinin gelecekte eğitimi nasıl etkileyebileceğine ilişkin canlı bir örnek sunuyor. Müfit Akyos, umut verici bir yazıyla karşınızda: Yenilik eko sisteminde güzel şeyler oluyor!

Hurafelerin insanı mıyız?

Bu sayımızda hepimizin yakındığı bir soruna bilimsel çözüm getiren bir yazıya yer veriyoruz. Yanlış inanışların, hurafelerin çürütülmesi için ne yapmamız gerekiyor? Örneğin insanların yanlışlarını düzeltmeye çalışırken onlara “yanılıyorsun” veya “çok cahilsin” türü hakaretlerde bulunmak ters tepiyormuş.

Batuhan Sarıcan’ın “Bilim tarihinin karanlık yüzü: Kölelik” derlemesi bilimin bugün içinde bulunduğu noktaya çok da temiz bir sicille gelmediğini ortaya koyuyor. Çok sayıda bilim dalı, 10 milyonun üzerinde Afrikalı'nın köle olarak kullanıldığı ticaret faaliyetlerine çok şey borçlu. Bilimsel gelişmelerin bedeli çok ağır.

Kadir Sümerkent, 161. sayımızda haberleştirdiğimiz “Ölü beyinde yaşam canlandırıldı” başlıklı araştırmayı daha ayrıntılı bir şekilde ele alıyor ve sonuçlarının uyandırdığı soruları paylaşıyor. Bu sonuç kabul edilen pek çok bilimsel bilgiyi ve etik kurallarımızı yeniden sorgulamamızı gerektirecek.

Pelin Cin, oruç tutmanın diyabet ve karaciğer hastalıkları olan hastalar için veya hamilelik veya emzirme dönemi gibi özel durumlarda olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.

Erol Barutçugil, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin (ÇNAEM) statüsündeki değişikliğin bilimsel ve teknolojik gelişmeleri olumsuz yönde etkileyeceğini öne sürüyor.

Fosforun keşfinin üzerinden 350 yıl geçti. Yaşamın sürdürülebilmesinde kritik bir rol oynayan bu element bugün tükenmek üzere. 30-40 yıl içinde fosfor kıtlığı yaşanması çok büyük bir olasılık.

Sevil Köse kenevir kullanımı konusunda uzun yıllardır süregelen tartışmalara değiniyor. Özetle kenevirin esrar olarak kullanılmasının sağlık üzerindeki zararlarıyla, kanser, MS gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığında sağladığı yararlar arasında bir denge kurulması gerektiğini belirtiyor.

Küresel ısınmanın bir zararı da denizlerdeki oksijen oranını düşürmesi. Özellikle denizin derinliklerinde bu oranın düşmesi ahtapot gibi yumuşakçaların görme yeteneklerinde bozulmalara yol açabiliyor. Mercan Bursalı karadaki iki ayaklı kör yöneticilerin, denizlerdeki masum canlıları nasıl körleştirdiğini yazdı.

HBT hepimizin ortak geleceği üzerine gündem oluşturuyor.

Bilim ve aklın, yöntem olarak ülke yönetimine de egemen olmasıyla her türlü zorluğun üstesinden geleceğimize inanıyoruz.