Bilim insanlarını bilime bağlayan şey, dünyanın en zor zamanlarında sekteye uğrasa da terk edemediği doğuştan gelen bir merak, bir aşk belki de. Bilim insanı bir problemi çözmeye ya da bir olguyu açıklamaya çalışırken sorular sorar ve sorularına yanıtlar arar. Bazen son derece uzun soluklu olabilen bu süreçte kendi bilgi birikimini, gözlem gücünü ve mantıksal çıkarım yeteneğini kullanmanın yanı sıra, bazı bilim insanları takım çalışmasının verdiği destekten de faydalanmıştır. Sonuçta bilim insanı kendini, küçücük bir kar topundan, devasa bir çığ yığınına dönüşebilen bir işe adamıştır. İşte bilimde adanmışlığın ve iş birliğinin en güzel örneğini bir aile ancak bu kadar güzel anlatabilir. Bilimden ve insancıllıktan başka bir hayali olmayan Curie ailesi.
Marie Salomea Sklodowska (1867-1934) Polonya’da doğmuştu. Temel eğitimden sonra Varşova’da Endüstri ve Tarım Müzesi adı altında, gizli eğitim veren bir okula gitti. Bu müze, o dönem Rus işgalinde olan Polonya’da genç Polonyalıların zorunlu Rusça eğitim yerine Lehçe eğitim alabildiği ve bilim öğrenebildiği gizli bir yerdi. O dönemde Polonya’da kadınların üniversiteye gitmesi mümkün değildi ve bu isteğini gerçekleştirebilmesi için Marie’nin yurt dışına çıkması gerekiyordu. Bu nedenle, Fransa Sorbonne’da tıp eğitimi alan ablası Bronya’nın yardımıyla Fransa’ya giderek fizik ve matematik alanlarında eğitim aldı. Önce sınıf birincisi olarak fizik, ardından da matematik diploması sahibi oldu. 1894 yılında, 27 yaşındayken Marie’nin bir sonraki hedefi öğretmenlik diploması almaktı. Aynı yıl bir arkadaşı vasıtasıyla Pierre Curie ile tanıştırıldı.
Aslen Fransız olan Pierre Curie (1859-1906), tıp doktoru babasının verdiği eğitim sırasında erken yaşlarda matematik ve geometriye ilgi duymaya başladı. Öyle ki, 16 yaşına geldiğinde matematik derecesini eline almış, 18 yaşında yüksek lisansını tamamlamıştı. 1880’de ağabeyi ile beraber bazı kristallere mekanik basınç uygulanmasıyla kristallerin elektrik potansiyelinde meydana gelen değişimi (piezoelektrik kavramı) keşfetti. Henüz 20’li yaşlarındayken Fizik alanında ünü çoktan Fransa’yı aşmıştı.
Fransa’da tanışan Marie ve Pierre 1895 yılında evlendiler. Bu dönemde Marie’nin desteğiyle Pierre Curie ferromanyetizm ve paramanyetizmi konu alan doktora tezinde, şimdi Curie yasası olarak bilinen manyetizma ile sıcaklık arasındaki bağıntıyı gösterdi. Bir sonraki yıl Marie öğretmenlik diplomasını aldı. 1897’de kızları Irene’in doğmasından sonra Pierre başkanlık yaptığı Endüstriyel Fizik ve Kimya okulunun laboratuvarına Marie’yi aldırdı. O sıralar Henri Becquerel’in uranyum tuzlarının ışın (radyoaktivite) yaydığına dair yaptığı gözlemler Marie’nin dikkatini çekti ve bu konu üzerine araştırma yapmaya koyuldu. Bunun için de Pierre’in ağabeyi ile bulduğu piezoelektrik etkisine dayanan zayıf elektrik akımı ölçümünde kullanılabilen elektrometreyi ölçüm aracı olarak kullandı. 1898’e kadar uranyum bilinen tek radyoaktif maddeydi ancak önce uranyumun bozunmasıyla ortaya çıkan polonyumun ve sonrasında toryumun radyoaktif olduğunu keşfetti. Oysa Gerhard Schmidt isimli Alman fizikçi toryum bulgusunu çoktan yayımlamıştı.
Bir sonraki hedefleri uraninit doğal cevherinden, bilinen tüm radyoaktif maddeleri çıkartmaktı. İşlem sonunda kalan maddeye radyum diyerek izolasyona başladılar. Büyük ölçekli uraninit kullanma ihtiyacını Avusturya-Macaristan’daki Joachimsthal madenlerinden çıkarılan uranyumun istenmeyen kalıntılarından sağladılar ve dört ton malzeme kullandılar. İzolasyon için uyguladıkları işlemler gözle görülür radyoaktif işaretler gösteriyordu. 1902’de bir gramın onda biri kadar radyum klorür ayrıştırdıklarında Fransa ve Britanya’da meşhur olmuşlardı. Bu araştırmayla doktora unvanı alan Marie eşiyle beraber ağır sağlık sorunları yaşamaya başladı. 1903’te radyasyon çalışmalarından ötürü Curie çiftine ve Henri Becquerel’e Nobel Fizik Ödülü verildi. Böylece Marie Curie, Nobel ödülü alan ilk kadın oldu. Ödülle gelen ün yerine, her daim mütevazı hayatı tercih eden Pierre, Sorbonne’da fizik öğretmenliğine başladı ve çiftin ikinci kızları Eve dünyaya geldi. 1906’da Pierre Curie at arabası çarpması sonucu öldü. Zor zamanlar geçiren Marie, Pierre’e ait çalışmaları yayımladı. 1908 yılında Sorbonne’a ilk kadın profesör olarak atandı.
1911 yılında polonyum ve radyumun keşfinden ötürü Nobel Kimya Ödülüne layık görüldü ve ödülü iki kez alan ilk bilim insanı oldu. 1914’te Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie müdür olarak atandı. I. Dünya Savaşı yıllarında 200’den fazla taşınabilir röntgen cihazıyla ve kızı Irene ile X-ışını teknolojisini genç kadınlara ve uzmanlara öğretti. Bu süreçte radyoaktif ışından çokça etkilendi. Sağlık sorunları git gide artsa da öğrenmekten ve öğretmekten vazgeçmedi. 1934 yılında yüksek enerjili radyasyona maruz kalmaktan kaynaklanan kan kanserinden öldü. Marie Curie’nin not defterleri de maruz kaldığı yüksek doz radyasyon sebebiyle kurşun kaplarda korunmaktadır.
Büyük kızları Irene Curie (1897-1956) Sorbonne Bilim Fakültesinde lisans eğitimi aldı. I. Dünya Savaşı sırasında annesiyle beraber yaralıların vücutlarındaki şarapnel parçalarının yerlerini bulmaya yardım eden radyograf hemşiresiydi. Bu süreçte annesiyle çokça radyoaktif ışınına maruz kaldı. 1925 yılında ebeveynlerinin keşfi olan polonyumun alfa ışınları üzerine bir doktora tezi hazırladı. Bu dönemde Kimya mühendisi Frederic Juliot’a radyokimya araştırmalarında laboratuvar yöntemlerini öğretti. 1926 yılında evlenen çift çalışmalarını atom çekirdeği üzerine yoğunlaştırdı. Alüminyumun doğal kararlı izotopuna alfa ışınları gönderildiğinde kararsız fosfor izotopunun elde edildiğini buldukları çalışmayla tıpta radyoaktif maddelere hızlı ve kolay ulaşılmasını sağladılar. Bu çalışmalarıyla çift 1935’te Nobel Kimya ödülü aldı. Irene Juliot-Curie bu ödül sonrası bilim fakültesinde profesör oldu ve nükleer füzyon çalışmalarına öncülük etti. Kan kanseri teşhisinin ardından hayata veda etti.
Küçük kızları Eve Curie ise felsefe ve bilim lisansını tamamladıktan sonra bilim yerine gazeteciliği seçti. Annesinin ölümünden sonra Madame Curie isimli bir biyografi hazırladı. 1960 yılında UNICEF ile çalışmaya başladı. UNICEF adına Nobel Barış Ödülünü alan Henry Richardson Labouisse ile evlendi. Beş Nobel ödülü sahibi ailenin Nobel Ödülü almamış tek üyesidir ve 102 yaşında hayata veda etmiştir.
İrem YILMAZ, ODTÜ Fizik Bölümü
Filiz KORKMAZ, Atılım Üniversitesi, Biyofizik Laboratuvarı