Beyin hikayeleri sever

Öne Çıkanlar Sağlık
Beyin hikayeleri sever

Hepimiz masallarla büyüdük, iyiyi, kötüyü, doğruyu yanlışı masallardan öğrendik. Büyüklerimizin anlattığı hikayeler hep ilgi çekici geldi, hiç bitmesin istedik. Sonra kitaplar en iyi dostumuz oldu. Ve filmler zamanla hayatımızın bir parçası haline geldi. Sinemayı sevdik, tiyatro oyunlarından etkilendik.

Kişisel hikayelerimiz, başkaları hakkında konuştuklarımız ve hatta dedikodu, iletişimimizin büyük kısmını oluşturuyor. Bir hikaye dinlediğimiz zaman onu hızla geçmişteki deneyimlerle ilişkilendiriyoruz. Dinlediğimiz hikayeler kendimizi daha iyi anlamamızı sağlıyor, başkalarının hikayeleri bize en derindeki varlığımızı tanımada yardımcı oluyor. Hikayeler insanları bir araya getiriyor, onların birbirleri için empati duymalarını ve ilişkilerini geliştirmelerini sağlıyor.

Hikayeler başkalarını anlama, fikirleri yayma ve motive etme konusunda bu kadar etkili ise, neden iş dünyasında çok iyi hikayeler anlatılmıyor?


Çevremizdekilerle duygusal bağlar kurmak, onlara ilham vermek, motive olmalarını sağlamak için hikayelerin gücünden yararlanabilir miyiz?

Bu aslında hiç zor değil. Ancak hikaye anlatırken bilmemiz gereken önemli bir nokta; duygulara hitap eden hikayeler, rasyonel ve veri içerikli mesajlara kıyasla beynin daha fazla sayıda bölgesini etkiliyor.

Öncelikle beynimizin bilgileri nasıl işlediğini hatırlamakta fayda var.

Bize bir bilgi sunulduğunda, beynimizde iki temel bölge harekete geçiyor. Bunlar Wernicke ve Broca alanları.  

Günümüzün kurumsal mesajlarını dinlemek veya okumak ise beynin bu bölgeleri için zorlayıcıdır. Örneğin:

Halkın hizmetine sunulmuş olan çok fazla sayıda ürünümüz, birçok coğrafi bölgede sağlık alanındaki misyonumuzu sürdürmek üzere, kurum stratejilerimize bağlı kalarak kapsamlı ve geniş bir şekilde ilgili paydaşlara tanıtılmakta, elde ettiğimiz sonuçlar siz değerli çalışanlarımızla düzenli aralıklarla paylaşılmaktadır.

Beynimiz bu tip soyut anlatımlarla karşılaşınca sıkılıyor, yoruluyor ve aldığı bilgiyi etkili bir şekilde işleyemiyor. Ne yazık ki iş dünyası bunun gibi kurumsal mesajları çok seviyor. Kurumların çalışanlarına verdikleri mesajlarda genellikle mantık, bilgiler, veriler, oranlar, uzun cümleler ve kurumsal dil baskındır.

Ancak nörobilim alanındaki son çalışmalar, “mantıklı” kararlar aldığımıza inandığımızda bile, aslında bilinçaltının etkisinde olduğumuzu ve duygularımızla karar verdiğimizi gösteriyor. Bu durumda, yani kararlarımızın çoğunun ardındaki neden mantığımızdan çok duygularımızsa, hikayeler, özellikle duygulara hitap eden hikayeler, bilginin paylaşılması, insanların bir nedenle ilişki kurması, empati yaratmak, motive etmek için en etkili araçlardır.

Beyniniz kurguyu nasıl işler?

Şimdi de bunu okuduğumuzda neler olduğuna bakalım:

Bu ay mesaiye kaldığı dördüncü geceydi, saat dokuz buçukta cep telefonu çaldı. O sırada ayaklarını masanın üzerine uzatmış günün yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışıyordu. Ayaklarının uyuşmakta olduğunu hissetti. Karşı masadaki arkadaşının biraz önce yediği lahmacunun kokusu tüm odayı kaplamıştı. Telefon yaklaşık beş defa çaldıktan sonra doğruldu ve bilgisayarının yanında duran telefonu açtı. Arayan oğluydu. ‘Anne ne zaman geleceksin?’ diye sordu çocuk. Bir anda içini o alışılmış duygu, vicdan azabı kapladı. Ne zaman gidecekti.”

Bunu okurken beynimizin hangi bölgeleri mi çalıştı? Neredeyse bütün beyin bölgeleri. Motor korteks (doğrulma ve telefonu açma), duyusal korteks ve serebellum (ayakların uzatılması, uyuşma), olfaktör korteks ( kokular), görsel  korteks (renk ve şekiller), işitsel korteks (telefonun çalması), limbik sistem, insula (duygular).

Veriler ve rakamlar beynin küçük bir alanını uyarırken, hikayeler ise renkli, zengin, üç boyutlu görüntüler ve duygusal yanıtlar oluşturacak şekilde beynin birlikte aktive olan birçok bölgesini çalıştırır. Princeton Profesöru Uri Hasson’a göre hikaye beyin bölgelerinin tümünü çalıştırmanın tek yoludur. Dinleyici böylelikle hikayeyi kendi deneyimleri ve düşünceleriyle birleştirerek içselleştirir.

Hikayeyi okuduğumuz veya dinlediğimiz sırada, kısa bir süre için, hikayede geçenlerin aslında bizim başımızdan geçtiği hissine kapılırız. Her bir duyusal görüntü, ses, doku, renk, his ve duygu hikaye bizi içine çektikçe beynimizde birer tutunma noktası oluşturur ve biz özel bir çaba harcamadan dikkatimizi korumaya devam ederiz.

İyi bir hikayenin gücü, budur.

Hikayelerin etkileyici gücünü uzun süredir bilmemize rağmen birçok kurum, çalışanlarıyla iletişim kurmak için “sadece bilgilendirici” olan ölü, soyut dili kullanmaya, ama bir yandan da çalışanlarıyla duygusal bağ kurmak istediklerini söylemeye devam ediyor. Kolayca anlaşılan, çaba göstermeden hatırlanabilen ikna edici mesajlar oluşturmak isteyen herkesin hikayelerin beynin tüm bölümlerini uyarmak için başlangıç noktası olduğunu ve duygulara hitap eden dilin ise yolun devamını oluşturduğunu bilmesi önemli.

Dinleyicilerinizi ikna etmek istediğinizde hikayeleri ve metaforları kullanmamızın bir başka önemli nedeni de insanların gerçeklere dayalı bilgiyi işlemekte zorlanmaya eğilimi olmasıdır. Dayanak noktası olarak istatistiklerin, yüzdelerin ve bilgilerin verildiği bir sunum dinlediniz mi? Bu bilgiler verilirken, beyin analitik moda geçer ve kısa süre sonra “kim demiş,” “veriler ne kadar geçerli” ya da “bunun karşıt savı nedir?” gibi sorular sormaya başlarız. Çok fazla bilgi, diğerlerini ikna etmek istediğiniz durumlarda ters etki yaratabilir.

Dinleyicilerin gerçek veriler ve argümanların kullanıldığı reklamlara kıyasla, hikaye şeklinde aktarılan verilere daha olumlu tepkiler verdiğini gösteren çok sayıda çalışma yapıldı. Mesajınızda ikna edici gerçekleri, verileri, rakamları tabii ki kullanın ancak bunları gerçek yaşamla bağdaştırmak ve dinleyicilerin zihninde tutunma noktaları oluşturmak üzere hikayelerle destekleyin. Hikayeniz ne kadar basit ise o kadar etkileyici ve akılda kalıcı olur.

Kelimelerle resim yapmak

Orhan Pamuk, Saf ve Düşünceli Romancı adlı kitabında roman yazmayı kelimelerle resim yapmaya benzetir. Yazara göre romanlar dünyanın bir yansıması olmasının yanı sıra kokuları, sesleri, tatları ve dokunma duyusunu başka hiçbir edebi biçimin yapamadığı zenginlikte tasvir eder. Romanlar birbiriyle çelişen düşüncelere huzursuzluk duymadan aynı anda inanmamızı, herkesi aynı anda anlamamızı sağlayan özel yapılardır. Orhan Pamuk romanın rüyaya benzeyen büyülü etkisini şöyle tarif eder:

Roman okurken de, tıpkı rüya gördüğümüzdeki gibi, karşılaştığımız şeylerin harikuladeliği bazen bizi öylesine çarpar ki, nerede olduğumuzu unutur; tanık olduğumuz hayali olayların içinde, kişilerin arasında sanırız kendimizi. Öyle zamanlarda, romanlarda karşılaştığımız ve keyfini çıkardığımız hayali dünyanın gerçek dünyadan daha gerçek olduğunu hissederiz. Bu ikinci hayatların bize gerçeklikten daha gerçek gelmesi, sık sık romanları gerçeğin yerine koymamıza, en azından onları hakiki hayatla karıştırmamıza yol açar. Ama bu yanılsama, bu saflık, şikayetçi olduğumuz bir şey değildir hiç. Tam tersi, tıpkı bazı rüyalarda olduğu gibi, okumakta olduğumuz romanın devam etmesini ve bu ikinci hayatın bizde tutarlı bir şekilde gerçeklik ve hakikilik duygusu uyandırarak sürüp gitmesini isteriz.

Yazara göre Tostoy’un ünlü romanının başında Anna Karenina’yı St. Petersburg treninde bir elinde roman, bir yanında da ruh halini yansıtan bir manzaraya bakan bir pencere arasında bırakması bir rastlantı değildir. Anna’nın elinde tuttuğu kitabın ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyiz ama Tostoy’un bizi içine sokmak istediği manzaraya girebilmek için Anna’nın elindeki kitaba değil, pencereden dışarı bakması gerekir. ‘Bu bakış sayesinde romanın içine girer kendimizi 1870’lerin Rusya’sında buluruz.’

Etkileyici, akılda kalan, motive edici ve dönüştürücü mesajlar mı vermek istiyorsunuz? O zaman duyguların ve hikayelerin gücünü unutmayın.

İş dünyasını bir tiyatro olarak düşünürsek bizim etkileyici hikayelerimizin teması güçlüklerle yüzleşmek, tehditleri savurmak, insanların hayatını değiştirecek hizmetler sunmak, keşifler yapmak olabilir.

Paylaştığınız duygu dolu hikayeler ile işinize hayat katarsınız.

Dr. Kıvılcım Kayabalı

Kaynaklar

HSU, Jeremy, “The Secrets of Storytelling: Why We Love a Good Yard”, Scientific American Mind, 1 Ağustos 2008, http://www.scientificamerican.com/article/the-secrets-of-storytelling/.

“The science behind storytelling”, Melcrum, https://www.melcrum.com/research/strategy-planning-tactics/science-behind-storytelling.

WIDRICH, Leo, “The Science of Storytelling: What Listening to a Story Does to Our Brains”, Buffer Social, 29 Kasım 2012, https://blog.bufferapp.com/science-of-storytelling-why-telling-a-story-is-the-most-powerful-way-to-activate-our-brains.

ZAK, Paul, “How Stories Change the Brain”, Greater Good Berkeley, 17 Aralık 2013.