Daha az uyumak, iyi mi kötü mü?

Öne Çıkanlar Sağlık Toplum
Daha az uyumak, iyi mi kötü mü?

Kimi insanlar neden daha az uyuyabiliyor?

Herhalde hepimiz daha az uykuyla idare edebilmeyi isterdik. Ancak bir baba ile oğlunun gerçekten de daha az uykuyla idare edebildikleri ve sonuçta sağlıklarıyla ilgili herhangi bir sorun yaşamayıp, üstüne üstlük, bellekle ilgili sınavlarda çoğu insanlardan çok daha başarılı oldukları görülüyor.

Çok ender tanık olunan bu durumun içyüzünü anlamak amacıyla, Kaliforniya Üniversitesi araştırmacıları her ikisinde de üzerinde durulmaya değer olduğunu düşündükleri bir genetik değişimin varlığını belirlediler. Ardından bu küçük genetik yazım yanlışını farelere uyguladılar ve farelerin de daha az uykuya gereksinim duymaya başladıklarını, daha iyi anımsayabildiklerini ve bu uygulamanın farelerde olumsuz herhangi bir etki yaratmadığını gördüler.


Bir ilaç olsa...

Aynı yararları sağlayacak bir ilacın yakın bir gelecekte piyasaya sunulması -ya da, böyle bir ilacın yaşama geçirilmesi- söz konusu olmasa bile, Science Translational Medicine adlı dergide yayımlanan araştırmanın gözler önüne serdiği görüşün inanılmaz bir çekiciliğe sahip olduğu bir gerçek.

Bir hap yutarak bedeninizin o baba ile oğluna benzer tepkiler verdiğini, daha az uykuyla yetinebildiğinizi ve bunun sizde hiçbir olumsuz etki yaratmadığını düşünebiliyor musunuz?

Harvard Tıp Fakültesi ve Boston Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi sinirbilim doçentlerinden Patrick Fuller, “Uykusuzluğun yol açtığı hastalıklara karşı koruyucu bir etki yaratabilecek genetik bir ürünün düşüncesi bile kanımca son derece baştan çıkarıcı. Gerçekten böyle bir durum söz konusu ise, bunun ‘olası sağaltıcı çözümleri’ de beraberinde getirebileceğine ve sinirbilimin en büyük gizemlerinden biri olan ‘Neden uyuyoruz?’ sorusuna açıklık kazandırabileceğine inanıyorum” diyor.

Toplumsal sonuçları olur

Ne var ki, Stanford Üniversitesi Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Bölümü uzmanlarından Jamie Zeitzer’in de belirttiği gibi, bunun da beraberinde getirebileceği birtakım sonuçları var. Zeitzer, yan etkileri olmayan böyle bir ilacın üretilmesi durumunda bile, bunun birtakım toplumsal sonuçları olabileceğinden kaygı duyduğuna dikkat çekiyor.

İnsanların daha uzun bir süre çalışabilmeleri için böyle bir ilacı almak zorunda kalabileceklerine, ya da bu yönde bir baskı yapılabileceğine inanıyor. Zeitzer, daha az uykuya gereksinim duysalar bile, insanların yine de boş kalabilecekleri ve dinlenebilecekleri bir zamana gerek duyacaklarının altını çiziyor.

Araştırmacı ne diyor?

Araştırmayı yöneten Kaliforniya Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Ying-Hui Fu, bu tür düşler kurmak için henüz çok erken olduğuna ve bu araştırmada kanserden Alzheimer’e uzanan bir dizi hastalığın önüne geçilmesine olanak tanıyabilecek sağlıklı uyku düzeneklerini daha iyi anlamaya çalıştıklarına dikkat çekip, baba ve oğlunun durumuyla ilgili olarak şöyle diyor:

Bu kişiler çok daha verimli uyuyorlar. Uykunun insanlardaki işlevi her ne ise, çoğumuz için bu işlevin yerine getirilmesi sekiz saati gerektirirken, onlara 4-6 saat yetiyor. Bu kişilerin nasıl daha verimli olduklarını anlayabilirsek, bu bilgiden başkalarını da daha verimli kılacak biçimlerde yararlanabiliriz” diyor.

Araştırmanın yayımlanmasından sonra Doğu Yakası’nda yaşayan denekler Fu ve arkadaşlarıyla iletişime geçtiler. Özel yaşamlarını korumak adına birtakım bilgileri saklı tutan Fu, bu kişilerin dört-altı saatlik bir uykuyla kendilerini tümden dinlenmiş hissettikleri bilgisini paylaşıyor. Ayrıca, baba ve oğlunun yanı sıra benzer gen değişimlerine sahip olan başka insanların ortalama insanlardan çok daha iyimser, çok daha etkin ve çoklu görevlerde çok daha başarılı olduklarını belirterek, “Bu kişiler pinekleyip zamanlarını boşa harcamaktansa, sürekli bir şeylerle uğraşmaktan hoşlanıyorlar” diye ekliyor.

Biz az uyursak, derin sorunlar çıkıyor

Bedenlerinin gereksindiği miktarın altında uyuduklarında insanların sağlık durumlarının yanı sıra, bellekleri ve performanslarının da olumsuz etkilendiğini belirten Fu, “Birçok kişi hafta içinde 5 saatlik uykuyla idare edebileceğini ve bu açığı hafta sonları kapatabileceğini düşünse de, bunu çok azı başarabiliyor. Bu kişilerin algıları bozulmuş olduğundan, performanslarının düştüğünü kavrayamıyorlar ve bu yüzden de yeterli uykunun pek de önemli olmadığını düşünüyorlar. Oysa, yeterince uyumak son derece önemlidir ve deneyler bunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor" diyor.

Zeitzer araştırmanın tasarımından övgüyle söz ederek, “İşe insanlarla başlayıp kemirgenlere uzanılması ve yeniden insanlara dönülmesi müthiş bir fikir. Fareler uyku düzenlerini farklı biçimlerde kurdukları için rol model olarak hiç de elverişli sayılmazlar. Çok sayıda insan azıcık uykuyla ayakta kalabildiğini düşünse de, laboratuvarda bunların da tipik 7-9 saatlik uyku düzenine uyumlu oldukları görüldü" diyor.

Zeitzer hafta sonları ya da tatillerde daha uzun bir süre uyuma olanağına sahip olduklarında bile çok uyumayan insanların doğal az uykucular sınıfına girdiklerini belirterek, “İnsanların öyle bir olanağı yakaladıklarında her zamankinden daha uzun bir uyku çekmeleri onların daha çok uykuya gereksinim duyduklarının en iyi göstergesidir” diyor.

Kaliforniya Üniversitesi psikiyatri profesörlerinden Jerome Siegel de, Fu ve arkadaşlarının elde ettikleri nöropeptid S reseptörü (NPSR1) geninin uykunun düzenlenmesinde önemli bir rol oynadığı yönündeki asıl bulgunun mutluluk verici olduğunu, ancak bunun çok karmaşık bir sürecin yalnızca küçük bir parçası olabileceğini dile getiriyor.

Araştırmacıların uyku ile bellek arasında bir bağlantı kurmalarını pek de inandırıcı bulmayan Siegel, “İnsanlar uykudayken de uyanıkken de, dahası uyuşturulduklarında bile, anılarını pekiştirebilirler. Anıların pekiştirilmesi yalnızca uyku sırasında gerçekleşen bir süreç değildir” diyor.

Yeni bulunan gen değişiminin etki düzeneği tam olarak bilinmiyor. Fu ve arkadaşları baba ile oğlundaki değişime uğrayan NPSR1 geni tarafından üretilen protein ile normal bir genin ürettiği arasındaki farkı belirlemek için moleküler bir inceleme yönteminden yararlandılar. Sonuçta, değişimin bu reseptörü daha duyarlı ve daha etkin kıldığına tanık oldular.

Rita Urgan

Kaynak: Scientific American