Bilim insanlarına göre kansere yol açan mutasyonların üçte ikisi rastlantısal ve bunlar hücre bölünmesi sırasında kopyalama hatalarıyla ortaya çıkıyor. Kalıtsal özellikler ve çevresel faktörler bu durumda daha az etkili. Fakat bu her kanser türü için geçerli değil.
Baltimore Howard Hughes Tıp Merkezi’nden Bert Vogelstein yönetiminde çalışan ekip, altı kıta üzerindeki 69 ülkenin kanser verilerini inceleyerek ilginç bir sonuca ulaştı: Kansere en iyi zemini hazırlayan, bu ülkelerdeki farklı yaşam ve çevre koşulları veyahut da genetik farklılıklar değil kök hücrelerindeki hücre bölünme sayısı.
Her hücre bölünmesinde üç hata
DNA’daki yaklaşık 3,3 milyar baz çiftinin kopyalandığı her hücre bölünmesinde matematiksel olarak aşağı yukarı üç hata meydana geliyor. Bu rastlantısal mutasyonların kanser oluşumundaki katkı oranını öğrenmek isteyen bilim insanları ilk önce 17 kanser türündeki kök hücre bölünmesini incelemişler. Bu verilerse altmış dokuz ülkedeki kanser kayıtlarındaki tümör sıklığıyla karşılaştırılmış. İşte bu şekilde tümörlerin özellikle de kök hücre bölünmesinin daha fazla olduğu doku tiplerinde ortaya çıktığı anlaşılmış.
İstatistiksel olarak bakıldığında, kalıtım bilgilerinin kopyalanması sırasında meydana gelen “normal” kopyalama hatalarının üçte ikisi genetik değişime ve nihayetinde de bir tümörün gelişimine yol açıyor. Hesaplamalara göre tümör mutasyonlarının yüzde 66’sı rastlantısal kopyalama hatalarına, yüzde 29’u yaşam biçimi gibi çevresel faktörlere ve yüzde 5’i ise kalıtım faktörlerine uzanıyor. Ancak bu tablo kanser türüne göre çok değişiyor. Prostat, beyin ve kemik tümörü mutasyonlarının yüzde 95’i, pankreas tümörlerinin ise yüzde 77 oranında rastlantısal kopyalama hatalarından kaynaklanıyor. Fakat akciğer kanserinde durum farklı, burada mutasyonlardan sigara içimi gibi çevresel faktörlerin etkisi yüzde 65 iken rastlantısal kopyalama hatalarının payı yüzde 35.
Beyin, kemik ve prostat tümörlerinde çevresel faktörler önemsiz
Bir tümörün gelişmesi için genelde çok sayıda mutasyonun bir araya gelmesi gerekiyor. Bu yüzden önlenebilir kanser hastalıklarının yüzdesi, rastlantısal mutasyonlardan daha yüksek de olabilir diyor araştırmacılar. Epidemiyolojik hesaplamalara göre tümörlerin aşağı yukarı yüzde 40’ı önlenebilir. Bilim insanları bir kanserin oluşumunu çevreye bağlı mutasyonlarla da tetiklenebileceğini düşünüyorlar.
Akciğer kanserinin aksine, beyin, kemik ve prostat tümörlerinde, çevrenin etkisi çok düşüktür ve çevre ne kadar mükemmel olursa olsun bu tür tümörler hep ortaya çıkacaktır. Yani bir insan ne kadar sağlıklı yaşarsa yaşasın kansere yakalanabilir, hastalık kişinin yaptıklarıyla veya yapmadıklarıyla ilgili olmayabilir diyen araştırmacılar kanseri önlemede iki öneri sunuyorlar: Çevresel faktörlerin önemli bir rol oynadığı tümör türleri için korunma için bilgiler verilmeli. Ama rastlantıya bağlı tümörler için çok iyi erken tanı yöntemlerinin bulunması gerekiyor.
Vogelstein ve ekibi iki yıl önceki bir araştırmayla mutasyonların birçoğunun rastlantısal yani “şansızlık” olduğunu söylediklerinde yanlış anlaşılmış ve eleştirilmişti. Biyomatematik uzmanı Martin Nowak aynı dergideki bir yorum yazısında yeni araştırmanın da tartışılacağını söylüyor. “Kanser riskinin rastlantısal olduğunu kabul etmemek, çevresel ve kalıtsal faktörleri dikkatte almamak kadar mantıksızdır.”
Bu konuda hemfikir olan Alman kanser araştırmacısı Andreas Trumpp, matematiksel olarak tümör gelişiminin ayrıntılarını vermemesine rağmen, son araştırmanın kök hücre bölünmesindeki sayının kanser riski üzerinde çok etkili olduğunu kanıtladığını söylüyor. Mutasyon kök hücredeki önemli bir gene denk geldiğinde, ömür boyu milyarlarca ardılına geçebilir ve kanser hastalığının tohumunu oluşturabilir. “Çevrenin, kalıtsal faktörlerin ve hücre bölünmesinin ne derece etkili olduğu sonuçta tümör türüne bağlıdır”.
Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede
*Bu yazı HBT'nin 54. sayısında yayınlanmıştır.