Bağlanma ve Bağlanma Kuramı

Öne Çıkanlar Toplum
Bağlanma ve Bağlanma Kuramı

Küçük bir bebek ile annesi ya da ona bakım veren kişi arasında kurulan duygusal bağın ipuçlarını, ikilinin ayrılma ve kavuşma anlarını gözlediğimizde yakalayabiliriz. Bağlanma adı verilen bu güçlü duygusal bağın hayati bir işlevi ve yaşam boyu süren etkileri vardır. İnsan gelişiminde önemli bir yeri olan bağlanma olgusunu ve süreçlerini inceleyen Bağlanma Kuramı, çağdaş psikoloji bilimi ve ona dayalı pratikler içinde de önemli bir yere sahiptir.

Bu yazının amacı, bağlanma olgusuna ve Bağlanma Kuramı’nın gelişimine genel hatlarıyla değinmektir.

Bağlanma Kuramı ilk olarak, anne-çocuk ayrılığının etkilerinin doğal gözlem ve görgül araştırmalarla incelenmesi sonucu ortaya çıkmış ve zaman içinde gelişmesini sürdürmüştür. Bu konuda yaşanmış örneklere yer vermek yararlı olacaktır.


Örnek 1: “Uzun süre hastanede tedavi görmesi gereken küçük yaştaki çocuklar, enfeksiyon riskinden korunmak amacıyla, hastanede tek başlarına kalmaktadır. Aileleriyle görüşmelerine haftada bir gün sadece bir saat izin verilir. Çocukların hastanede kaldıkları süre boyunca ilişkide oldukları kişiler sadece sağlık personelleridir.”

Örnek 2: “II. Dünya Savaşı’nda, Londra’da başlayan bombardımanların ardından küçük çocuklar, annelerinden ayrılarak şehir dışındaki toplu bakım merkezlerine götürülür ve uzun süre boyunca diğer çocuk ve personeller ile birlikte yaşarlar.”

Örnek 3: “Anneler, yeni bir bebek doğuracakları zaman, büyük çocuklarına bakacak kimse bulamadıklarında, yaşı ne kadar küçük olursa olsun bu çocukları yatılı çocuk yuvalarına göndermekte ve çocuklar haftalar boyu orada kalabilmektedir. Bu, doktorların da ailelere önerebildiği bir durumdur.”

Bu örneklerdeki ortak özellik şudur

Küçük yaştaki çocuklar annelerinden uzun süre ayrı kalmak zorundadır. Böyle bir durumda ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlar bugün hemen herkesin farkında olduğu bir gerçektir. Oysa günümüzün sıradan insanını bile hayrete düşürebilecek olan bu örnekler, 1940-50’lerin İngiltere’sinde yaygındı ve dönemin uzmanlarınca da uygun görülen uygulamalardı.

O yıllarda, çocuklarla çalışan uzman kişilerin bazıları, uzun süreli anne-çocuk ayrılıklarının neden olduğu olumsuz sonuçların farkında olsalar bile, seslerini duyurup kabul görmeleri ve bu uygulamalara son verilmesini sağlayabilmeleri için yıllar geçmesi gerekti. Çocukların yaşamlarına doğrudan etki eden bu değişimin gerçekleşmesinde en önemli dönüm noktası, 1960’larda geliştirilen Bağlanma Kuramı oldu.

Bağlanma, yaşamın ilk yılında bakım veren kişi ile bebek arasında kurulan güçlü bir duygusal bağdır. Bebeğin, çeşitli yollarla anlattığı fiziksel ve duygusal gereksinimlerini doğru anlayabilen ve cevaplayabilen, duyarlı ve tutarlı davranabilen bir bakım verenle kurduğu ilişki onun temel güven duygusunun gelişmesini sağlar. Güvenli bağlanan bir bebek/çocuk, bağlanma figürü olan kişiyi güvenli bir üs olarak kullanır. Kendisini kaygılandıran stresli bir durum yaşadığında o kişiye yönelir ve onun yardımıyla sakinleşir.

Bakım verenin varlığı, stresli durumlar dışında da çocuk için önemlidir. Güvenli bağlanan bebekler/çocuklar çevreyi keşfetme konusunda daha isteklidir. Bakım verenin var olduğu bir ortamda, daha fazla keşfetme davranışı gösterirler. Sinir sistemi, duyular, hareket becerileri, bilişsel beceriler gibi gelişimin tüm alanları bu keşfetme davranışıyla, dolayısıyla bağlanma ile yakından ilişkilidir. Temelde sosyal-duygusal gelişimle ilişkili görünen bağlanma, aslında bir çocuğun bütünüyle sağlıklı gelişebilmesinde en önemli etkenlerden biridir.

İlk bir yılda bebeğe birincil olarak bakım veren genellikle annedir; ancak çocuklar zaman içinde baba, kardeş, aile büyükleri, akrabalar, ücretli bakıcı, öğretmen gibi farklı kişilerle de eş zamanlı bağlanma ilişkileri geliştirebilirler. Bağlanma, tek bir kişiyle sınırlı olmadığı gibi, etkisi, yaşamın ilk yıllarının ötesine geçer. Bebeklik/çocukluk çağında kurulan bağlanma ilişkisinin niteliği yetişkinlikte kurulan yakın ilişkileri de etkiler. Erken yıllardaki bağlanma ilişkisinde temel olarak bir ilişki modeli öğrenilmekte ve içselleştirilmektedir. Bu ilişki modeli ile birey, yakın ilişkilerinde kendi ve diğer kişilerle ilgili beklentiler oluşturmuştur ve bunu benzer tüm ilişkilerine taşımaktadır.

Bağlanma ilişkisi karşılıklıdır

Bakım verenle bebeğin, mesajları doğru okumaları ve gerekli yanıtı verebilmeleriyle bu ilişki gelişir. Bebeğin gelişimsel bir geriliğinin bulunması, annenin doğum sonrası depresyonu ya da başka bir psikolojik bozukluğunun olması ve kurum bakımı gibi durumlar, erken dönemde güvenli bağlanma ilişkisinin gelişimine tehdit oluşturabilmektedir.

Bu örnekler arasında kurum bakımı, doğası gereği bebeğe ihtiyaç duyduğu yoğun ve tutarlı bir ilişkiyi sunmaktan uzaktır. Vardiyalı çalışan bakıcılar, bakıcıların görev yerlerinin değişmesi, bakıcı başına düşen çocuk sayısı gibi etkenler, güvenli bağlanma kurulmasına engel oluşturmaktadır. Fiziksel olarak ortam ne kadar iyi olursa olsun duygusal anlamda bebekle birebir, yoğun bir ilişki kurulabilmesi mümkün olmadığından erken yaşta kurum bakımında uzun süre kalan çocukların gelişimlerinin tüm alanları ne yazık ki yaşıtlarının gerisinde kalmaktadır.

3 ciltlik eser

Yukarıdaki iki paragrafta en genel özellikleriyle tanıtılan bağlanma olgusu, yıllar boyu pek çok araştırmacının katkısıyla elde edilmiş bulgulara dayanmaktadır. Bağlanma Kuramı, gelişim psikolojisi, sosyal ve klinik psikoloji gibi, psikolojinin farklı alanlarında araştırma ve uygulamada yararlanılan çok önemli bir kaynaktır. John Bowlby ve Mary Ainsworth’un değerli çalışmalarıyla hayat bulmuştur.

Bowlby, Bağlanma ve Kayıp isimli üç ciltlik temel eserinin 1969 yılında yayımlanan ilk cildinde Bağlanma Kuramı’nı ve kuramı şekillendiren düşünsel yolculuğunu aktarmaktadır. Bowlby’nin gözlem ve çalışmaları elbette ki daha öncelere dayanır. Bowlby, tahmin edilebileceği gibi yazının başında belirtilen örneklerdeki uygulamalara karşı çıkan uzmanlar arasındadır. Çeşitli vesilelerle gözlem yapma ve farklı alanlarda çalışan bilim insanlarının anne-çocuk ayrılığının etkileri konusundaki görüşlerini paylaşma fırsatı bulmuş, ilerleyen yıllarda bu fırsatları kendi de yaratmıştır.

Anne-çocuk ayrılıklarının etkilerine ilgi duyan Bowlby, dönemin güçlü ekolü olan Psikanalitik Kuram’ın bu olguyu açıklamadaki yaklaşımını, kendi de bu alanda eğitim görmüş olmasına rağmen, başından beri benimse(ye)memiş ve farklı arayışlar içinde olmuştur. Bu arayış onu, türlerin davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceleyen biyolojik temelli Etoloji alanına yöneltmiş ve aradığı cevapların bir kısmını orada bulmasını sağlamıştır.

Bu alanda Nobel ödülü sahibi Konrad Lorenz, Niko Tinbergen gibi bilim insanlarının da aralarında bulunduğu Etoloji çalışmalarını derinlemesine incelemiş ve davranışın içgüdüsel kökenlerine Bağlanma Kuramı’nda yer vermiştir. Hayvan davranışlarını inceleyen deneysel psikolog Harry Harlow ile çalışmaları hem ilham verici olmuş hem de kuramın gelişimine görgül veri sağlamıştır. Mary Ainsworth ile tanışmaları sonucu her iki araştırmacı da birbirlerinin çalışmalarına verdikleri destekle kuramı çok daha ileriye taşımışlardır. Ainsworth, Batı toplumları dışındaki toplumlarda da anne-çocuk ilişkilerini derinlemesine gözlemleyerek bunları kendi toplumundaki gözlemlerle birleştirmiştir. Bunların sonucunda geliştirdiği yöntemle bağlanma tiplerini sınıflandırmayı başarmıştır. Bu yöntem ve sınıflandırma, günümüz çalışmalarında da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Basit sorular

Tüm bilimsel araştırmalarda olduğu gibi Bağlanma Kuramı da başlangıçta çok basit görünen bir soruya cevap aramakla yola çıkmıştır: “Annesinden uzun süre ayrı kalan çocuklar ne tür tepkiler verir?”. Ardından, “Neden bu tepkileri verir?” sorusu gelmiştir. Bunun yanıtını bulmak hiç de kolay olmamıştır. Bağlanma Kuramı’nın zenginliğinin, yıllar boyu pek çok araştırmacıya ışık tutarak olgunlaşmaya devam etmesinin, kuramı ilk olarak geliştirenlerin evrensel ve bütüncül bir yaklaşım izlemesinden kaynaklandığını düşünmek yanlış olmayacaktır.

Bowlby, farklı ülkelerden birbirini tanımayan ama aynı konuyu farklı yaklaşımlarla ele alarak yanıt arayan bilim insanlarıyla sürekli bir paylaşım içinde kuramını geliştirmiştir. Psikanalitik, davranışçı, bilişsel, biyolojik ekollerin temsilcileri bulgu ve yorumlarını tartışarak kuramın gelişimine katkıda bulunmuştur. İnsan gelişimini anlamamızda önemli kaynaklardan biri olan Bağlanma Kuramı, güçlü temellere sahip olması nedeniyle sürekliliğini korumakta ve ona ilgi duyan araştırmacı ve uzmanlar için heyecan verici olmaya devam etmektedir.

Öğr. Gör. Dr. Mine Cihanoğlu, Atılım Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi

Kaynaklar:

Berlin, L. J., Ziv, Y., Amaya-Jackson, L., & Greenberg M. T. (Eds.). (2005). Enhancing Early Attachments: Theory, Research, Intervention and Policy (The Duke Series in Child Development and Public Policy) New York: The Guilford Press.

Bowlby, J. (1982). Attachment and Loss, Vol. 1: Attachment (2nd Ed.) New York: Basic Books.

Cassidy, J., & Shaver, P. R. (Eds.). (2008). Handbook of Attachment: Theory, Research and Clinical Applications. (2nd Ed.) York: The Guilford Press.

Kerig, P. K., Ludlow, A., & Wenar, C. (2012). Developmental Psychopathology from Infancy through Adolescence (6th Ed.). Maidenhead: McGraw-Hill.

Levy, T. M. (Ed.). (2000). Handbook of Attachment Interventions. New York: Academic Press.

Van der Horst, F. C. P. (2011). John Bowlby - From Psychoanalysis to Ethology: Unravelling the Roots of Attachment Theory. Singapore: Wiley-Blackwell.