Brexit ve Trump: Mantık ve akıl, yerini korkunun çekiciliğine bırakıyor

Öne Çıkanlar Toplum
Brexit ve Trump: Mantık ve akıl, yerini korkunun çekiciliğine bırakıyor

Brexit referandumunun sonuçlarını değerlendiren sosyal psikologlar, insanların uzmanların ve aklın sesine niçin kulak vermediğini araştırdı. Psikologlara göre korku gibi duyguları harekete geçiren siyasi kampanyalar daha etkili.

2016 Haziran ayında İngiltere, çok sayıda uzmanın karşı çıkmasına rağmen Avrupa Birliği’nden çıkma kararı aldı. Sonuçlar açıklandığında görüldü ki, nüfusun sadece %48’i uzmanların uyarılarını dikkate almıştı.

Hatta Brexit yanlısı politikacı Micheal Gove, “Bu ülkenin vatandaşları uzmanlardan bıktı usandı artık” demişti. Ne de olsa, uzmanlar ne bilebilir ki?


Tarihe geçen bu referandumda nüfusun %52’si AB’den ayrılmaya onay verdi ve bunun sonuçları gelmekte gecikmedi. Uzmanların tahmin ettiği gibi, referandumun hemen ardından ülkede para birimi düştü, İskoçya’nın İngiltere’den ayrılma olasılığı arttı ve çoğu insan ülkeleri tarafından ihanete uğramış hissetti. Hatta AB’den ayrılmaya onay verenlerin bazılarının oylamadan hemen sonra pişmanlık duyduğu gözlendi.

Brexit referandumu ne anlama geliyor? 

Peki bu oylama niçin bu kadar önemli? Bir kere Brexit yanlısı politikacılar, Trump’ın seçim taktiklerini kullanarak başarılı oldular. Brexit kampanyası, siyaset şemsiyesi altında mantıklı bir tartışma yerine, göçmenler karşıtı diyalog, yalanlar ve hiç yaşanmamış bir geçmişi yeniden canlandırma gayreti ile kazanıldı. Basın ise “İngiltere’nin eski görkemine kavuşma” ihtiyacı duyduğunu iddia etti. Elbette “kalma” kampanyası da korkudan faydalandı. Bunlar da özellikle de çökmek üzere olan bir ekonomiye karşı duyulan korkuyu kullanarak İngiltere’yi AB’de kalmaya ikna etmeye uğraşmış olsalar da, bu taktik Brexit kampanyası kadar etkili bir kampanya asla değildi.

Bu taktikler eğer İngiltere’de başarılı oluyorsa, ABD’de de olabilir, bu da Trump’ın kazanma olasılığının yüksekliğini gösterir. Obama’nınki gibi geleceğe pozitif bir bakış açısıyla yaklaşan ve mantığa dayalı bir kampanyanın tekrar başarılı olması artık olası değil.

Korkunun cazibesi

Brexit yanlıları ve Trump gibileri tarafından kullanılan propagandaya  argumentum and metum, ya da “korkunun çekiciliği” adı verilir. Bu, bilgilerin mantığa dayanmayan bir şekilde sunulmasıdır ve şu argümanı savunur:

P ya da Q doğru

Q korkutucu

Bu nedenle de P doğru

Bu argüman hatalı ve mantıksız olsa da, yüzeysel olarak çok etkili, çünkü korku karar mekanizması ve hafıza söz konusu olduğunda çok güçlü bir motivasyon kaynağı.

Korku neden kazanıyor?

Duygular ve hafıza arasında oldukça karmaşık bir ilişki vardır. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, duygusal açıdan yoğun bir açıklamayı, duygu yükü hafif olan bir açıklamaya göre daha kolay hatırlarız.

Bunun nedeni ise iddialara duyguları eklediğimiz zaman, beynimiz iki şeyi bünyesine alıyor: duygu ve iddia. Hafıza söz konusu olduğunda, bu bilgi deposu daha karmaşık bir hal alıyor; bellek ağı genişlediğinden daha sonra hatırlanma olasılığı artıyor.

Duyguların, özellikle de korkunun karar alma yetisi üstünde büyük bir etkiye sahip olduğunu da biliyoruz. Korkuya dayalı bir sorunla karşılaştığımızda ya da korktuğumuzda, “çevresel işlem” denilen bir sürece giriyoruz.

Çevresel işlem, bir sorunun çevresinde bulunan ipuçlarına dayalı bir fikir oluşturduğumuzda devreye giriyor. Yani, konuşan kişinin cazibesi veya duygusal yükü gibi, çevresel işlem mesajın kendisinden çok, nasıl aktarıldığına bağlı olarak ortaya çıkıyor.

Bu nedenle de AB’nin İngiltere’ye zorbalık yaptığı, ABD’deki göçmenlerin gizli IŞİD ajanları olduğu gibi iddialar sağlam bir temele dayanmayan kararlara yol açar.

Neden “sıradan insanlar” uzmanlara güvenmiyor

Çevresel işlem,  aynı zamanda insanların neden uzmanların tavsiyelerine kulak asmadığını da açıklıyor. İnsanlar, duygularına ve argümanın mantığına katkısı olmayan başka şeylere odaklanmayı tercih ediyor.

Çevresel işlem, merkezi işlemin tam tersini oluşturuyor. İnsanların bir argümanın kanıtlarını ve mantığını göz önüne alarak karar almalarına “merkezi işleme” denir. Uzmanların da genelde yaptıkları budur.

Bu iki kavram da, “Detaylandırma Olasılık Modeli”nin parçalarıdır. Bu model,  karar alma yönteminin iki türünün de aynı anda kullanılmasının çok nadir olduğunu söyler.  Yani eğer önümüze sunulan bilgiyle yüzeysel bir bağ kurmamız sağlanırsa, bilgiyi derinlemesine işleme olasılığımız ortadan kalkar.

Duygular ve mantık bir araya gelmiyor

Yani birisi size insanların uzmanlara ihtiyaç duymadığını savunuyorsa, sizin merkezi işleme yöntemini kullanmanızı engellemeye çalışıyor demektir. Yani bir nevi sizden mantığınızı kapatmanızı ve duygularınızı açmanızı isterler,  çünkü bir kere duygularınız devreye girdi mi mantıklı kararlar olmanız zorlaşır.

Trump ve Brexit yandaşlarının “sıradan insanları” temsil ettiklerini söylemeleri de bu yüzden. Sıradan insan diye bir şey kuşkusuz yok. Bu çeşit iddiaları ortaya atanlar, sizin hayali bir rakibe (aslında varolmayan “elitler” gibi) karşı negatif duygular besleyerek mantıklı  ve somut dayanakları  göz ardı etmenizi  sağlamaya çalışıyor olabilirler.

Burda altı çizilmesi gereken nokta şu: Duygulara dayalı kampanyalar oldukça çekicidir, karar alma mekanizmalarınızı ve hafızanızı bulanıklaştırabilir. Brexit karşıtı kampanyanın yaptığı gibi, kanıtların ve uzmanların insanlar üzerindeki etkisini abartma hatasını yapmamak gferekir.

Etkili bir kampanya için kanıt ve mantığın yanı sıra temel duygulara da hitap etmeniz  gerekir. Tabi Trump gibi bir başkan istemiyorsanız.

Deniz Şahintürk

Kaynak: http://blogs.scientificamerican.com/mind-guest-blog/brexit-and-trump-when-fear-triumphs-over-evidence/?WT.mc_id=SA_MB_20160629