İçimizdeki kahraman

Öne Çıkanlar Toplum

Sıradan bir insan hiç tanımadığı biri için neden yaşamını tehlikeye atar? The Power of Others (Başkalarının Gücü) başlıklı kitabın da yazarı olan New Scientist dergisi danışmanlarından Michael Bond bu tür insanların öykülerini araştırarak soruya bir yanıt getirmeye çalışıyor.

Michael McNally’nin gürültüyü duyup dışarıya fırlaması yaklaşık 10 saniye içinde oldu. Kazayı yapan araba alevler içindeydi ve ön bölümü bir ağacın gövdesine bindirmişti. Motor bölümünde patlamalar oluyordu. McNally arabanın içine göz attığında yolcu koltuğunda kızı yaşında genç bir kadının olduğunu gördü. Onu orada bırakması, açıkça ölüme terk etmesi demekti. 51 yaşındaki McNally koşup kızı arabadan çıkartmaya çalıştı. Kızın yanmakta olan derisi dökülmeye başlamıştı. Görüntü dehşet vericiydi. Ancak kız ciddi yanıklarına karşın, ölümden kurtulmuştu.


Bir insanın hiç tanımadığı birinin yaşamını kurtarmak uğruna kendi yaşamını neden tehlikeye attığını merak ediyorsanız, en son başvuracağınız kişi kahramanın kendisi olmalı. Çünkü bu tür eylemleri gerçekleştiren kahramanlar çoğu zaman neden öyle davrandıklarına bir açıklama getiremezler. Nitekim McNally, “Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Tek bildiğim o anda bir şeyler yapmak zorunda olduğumdu” diyor.

Başkalarının yaşamını kurtarmak için kendi canlarından olmayı göze alan McNally gibi insanları ödüllendiren Carnegie Kahramanlar Fonu başkanı Walter Rutkowski de bunun elle tutulur bir açıklaması olmadığına dikkat çekiyor. “Bu konuda herkes kurumun kurucusu Andrew Carnegie’nin ilk kez 1904 yılında dile getirdiği kahramanca davranışların içten gelen, dürtüsel davranışlar olduğu görüşüne az çok katılıyor” diyor.

Çarpıcı öyküler

Kahramanlığın gizemini bu dürtüsellik ve öngörülemezlik oluşturuyor. Uzun süredir kafaları kurcalayan bu konuyu araştıranlardan biri de Humboldt Eyalet Üniversitesi toplumbilim uzmanlarından Samuel Oliner. 1942 Haziran’ında, Oliner 12 yaşındayken, ailesiyle birlikte Nazilerin zoruyla Polonya’nın güneyinde yaşadıkları köy evini boşaltıp yakındaki bir Yahudi gettosuna yerleşti. İki ay sonra Naziler gettoyu boşalttılar. Oliner’in üvey annesi olacakları sezip çocuğa kaçmasını söyledi. Askerler ailesini ve komşularını kamyonlara bindirip yakındaki bir ormanda öldürürlerken, Oliner çatıya gizlenerek canını kurtarabildi. Üç günü yollarda geçiren Oliner sonunda savaştan önce ailece görüştükleri Balwina Piecuch adlı Katolik kadının kapısını çaldı. Kadın kendisinin ve ailesinin başına gelebilecekleri bile bile Oliner’i evine aldı ve sahte bir kimlik edinerek Gestaponun elinden kurtulmasına yardımcı oldu. Oliner bu kadının yalnızca yaşamını kurtarmakla kalmayıp, aynı zamanda yaşamına yön verdiğini de söylüyor. Savaşın sona ermesiyle birlikte A.B.D’ye göç eden Oliner meslek yaşamını Piecuch gibi insanları bu tür özgeci, özverili davranışlara iten unsurun ne olduğunu anlamaya adıyor.

Özgecilik, uzun süredir içinden çıkılması güç evrimsel bir konu olmayı sürdürüyor. Bir kişi, karşılığında hiç bir ödül beklemeksizin, kendisiyle hiç bir ilişkisi olmayan birine neden yardımcı olmayı yeğler? İnsanlar genelde bunun uyum sağlayıcı bir davranış olduğuna inanıyorlar. Örneğin, bu tür davranışın gelişmiş olduğu insan topluluklarının genelde birbirlerine çok daha bağlı oldukları ve bu yüzden de daha başarılı oldukları görülüyor. İyi de, aşırı özgeci davranışlara ne demeli? Kimi insanların bir yabancının yaşamını kurtarmak pahasına kendi yaşamlarını tehlikeye atmalarına ve kimi zaman da canlarından olmalarına elle tutulur bir açıklama getirebilir miyiz?

Oliner ve eşi Pearl bu soruyu açıklığa kavuşturmak amacıyla 1982 yılında Humboldt Eyalet Üniversitesi Özgeci Kişilik ve Toplum Yanlısı Davranış Enstitüsü’nü oluşturdular. Oliner’ler ilk çalışmalarından birinde Avrupa’da Nazi işgali sırasında Yahudileri kurtarmak için yaşamlarını tehlikeye atan 406 kişinin yanı sıra, yine aynı yerde yaşayıp da bu konuda pek bir şey yapmayan 72 kişi ile söyleşerek bu kişileri ruhbilimsel açıdan değerlendirdiklerinde birkaç noktayı aydınlığa kavuşturdular. Kurtarıcılarda empati ya da eşduyum duygusu ötekilere kıyasla çok daha güçlüydü ve bu kişilerde, anne babalarından aldıklarını söyledikleri, adalet, sevecenlik ve kişisel sorumluluk gibi özellikler de daha ağır basmaktaydı. Dahası, aşırı hoşgörülüydüler ve “kendilerinden” olarak nitelendirdikleri kişiler yalnızca kendi türünden olanları değil, tüm insanlığı kapsamaktaydı. Soykırım sırasındaki kurtarıcıların ruh durumunu araştıran Kaliforniya Üniversitesi ruhbilimcilerinden Kristen Monroe’nun da belirttiği gibi, “Çoğunluk birine yabancı gözüyle bakarken, özgeci biri ona hemcinsi olarak yaklaşıyordu.”

Başka çalışmalar da Samuel Oliner’in bu bulgularını destekliyor. Babası savaş sırasında Polonyalı köylüler sayesinde sağ kalabilen ve meslek yaşamını soykırımdan kurtulanların ruhsal durumlarını araştırmaya adayan ruhbilimci Eva Fogelman da Conscience and Courage (Vicdan ve Yüreklilik) başlıklı kitabında özgeci davranışın temelinde sevgi dolu bir ev ortamı, özgeci bir ana, baba, ya da koruyucu kişi ve farklı insanlara karşı hoşgörü gibi unsurların yer aldığına dikkat çekiyor.

Sonradan yapılan araştırmalar kimi insanların yardım etmeye daha yatkın oldukları görüşüne ağırlık veriyor. Yale Üniversitesi’nden David Rand ve arkadaşları deneklere genellikle deneysel ekonomide uygulanan yardımlaşma ve cezalandırma ile ilgili oyunlar oynattıkları yeni bir araştırma sonucunda bir oyunda işbirliği yapan deneklerin öteki oyunlarda da bu eğilimi sürdürdüklerine ve gerçekten yardımı gerektiren durumlarda da herhangi bir çıkar beklemeksizin yardım ettiklerine tanık oldular. İnsanlarda yardım etme isteği doğuran temel güdüler her alanda geçerli oluyordu.

Peki, bu güdülerin kaynağı neydi? Oliner’in elde ettiği bulgular yardım etmeye yatkın kişilerde eşitlikçi duyguların daha ağır bastığını ve bu kişilerin anne babalarının özgeci tavırlarından büyük ölçüde etkilendiklerini ortaya koyuyor. Başka bir dizi araştırma da küçük çocuklarda özgeci tavrın kaynağını erişkinlerle kurulan toplumsal ilişkilerin oluşturduğuna işaret ediyor.

Görünüşe bakılırsa, özgeciliğin -kalıtsal mı, yoksa sonradan mı edinildiği henüz bilinmeyen- bir de dirimsel boyutu var. Georgetown Üniversitesi sinirbilim uzmanlarından Abigail Marsh önderliğindeki bir araştırma böbreğini bir yabancıya bağışlamaya gönüllü olan kişilerin sağ amigdala bölgelerinin normalden daha büyük ve daha duyarlı olduğunu ortaya koydu. Beynin bu bölgesi korkulu yüz ifadelerini tanımamıza yardımcı olur; bu da özgeci ve eşduyumun ağır bastığı kişilerin ustası oldukları bir beceri. Korkuyu tanıma ve ona tepki verme becerileri çok kötü olan ruh hastalarında sağ amigdala bölgesinin çok küçük olduğu görülüyor.

Tüm bunlar Samuel Oliner’in “özgeci kişilik” adını verdiği bir kavrama -kimi insanları sürekli olarak özgeci bir davranış sergilemeye iten yaşam boyu değişmeyen bir dizi özelliğe- işaret ediyor.

Rand şimdilerde asıl önemli sorunun yanıtını bulmaya çalışıyor: özgeci bir kişiliğe sahip olmak kişiyi bir yabancı için yaşamını feda etmeye daha yatkın mı kılıyor? Kahramanlar yaşamları boyunca büyük bir olasılıkla bir kez kahramanlık sergileme olanağı bulduklarından, özellikle araştırmacılar tarafından sorgulandıklarında, kişisel deneyimlerini yeniden anlatmayı çekici bulurlar. Risk alma ve kahramanlık konusunu araştıran Temple Üniversitesi uzmanlarından Frank Farley’in de belirttiği gibi, hiç tanımadığınız biri için yaşamınızı tehlikeye attığınızda insanlar böylesine ciddi bir tehlikeyi neden göze aldığınız konusuna bir anlam verebilmek için elle tutulur bir öyküye gerek duyarlar.

Ancak kahramanlığın içgüdüsel olduğu su götürmez bir gerçekmiş gibi görünüyor. Rand, kendilerini ciddi tehlikelere atan kişilerin önceden hazırlıklı olmadıklarına dikkat çekerek, tersinin söz konusu olamayacağını düşünüyor. 51 Carnegie kahramanının anlattıklarını incelediği bir araştırmasında Rand bu kişilerin, önceden düşünüp taşınarak değil, tümden içgüdüleriyle davrandıklarına tanık oldu.

Ön tanımlı davranış

Rand olağanüstü durumlarda verdiğimiz tepkinin genellikle çok daha olağan ve bildik durumlarda verdiğimiz tepkinin bir yansıması olduğuna inanıyor. Öyle ki, günlük yaşamında özgeci bir tavır sergilemeye yatkın olanlar çok daha çekinceli durumlarda da aynı tavrı sergileme eğiliminde oluyorlar. Çünkü bu onların önceden tanımlanmış davranış biçimi. Bu durumda aşırı özgecilik de “sıradan” özgeciliğin aşırıya vardırılmış boyutu oluyor. Ancak Rand bunun uyarlanabilir olduğu anlamına gelmediğine, tam tersine, insanları genelde başkalarına yardımcı olmaya iten bir güdünün yanlış uygulanması olduğuna dikkat çekiyor.

Rand, kahramanlık için yalnızca özgeciliğin yeterli olmadığını da kabul ediyor. Onunla aynı görüşü paylaşan Farley de bunun için T Tipi kişilik olarak bilinen, çekinceleri göze almaya ve serüven peşinde koşmaya eğilimli bir kişiliğe gerek olduğunu dile getiriyor.

Savaş kahramanlarıyla ilgili araştırmalar da konuya ışık tutuyor. Bu araştırmalardan elde edilen veriler savaşta gösterilen kahramanlığın aşırı özgecilikten biraz daha farklı bir durum olduğuna, ancak savaş kahramanlarıyla sivil kahramanların çok sayıda ortak özelliklere sahip olduklarına işaret ediyor.

Kimilerinin özgeci davranışa doğal olarak daha eğilimli oldukları yönündeki ipuçlarına karşın, çok sayıda bilim insanı bunun öğretilebileceğine de inanıyor. Samuel Oliner dirimsel özelliklerin göz ardı edilemeyeceğine, ancak insanların eğitimle yardıma hazır bir konuma getirilebileceğine de kesinlikle inandığına ve bunun için en uygun dönemin çocukluk dönemi olduğuna dikkat çekiyor.

Carnegie’nin kahramanlar fonunu oluşturmasından iki yıl önce, sinirbilim uzmanı dostu Silas Weir Mitchell bir dergi için kaleme aldığı Günlük Yaşamda Kahramanlık başlıklı yazısında, “İnsanlar acil durumlarda, görünmez ipleri ansızın çekerek eylemi belirleyen, geçmişlerinin kuklalarıdırlar. Silah çok önceden doldurulmuştur: gerektiğinde tetiği çekilir” diyordu.

Carnegie fonu oluştururken bu yazıdan etkilenmiş olabilir. Neyse ki, artık her ikisinin de konuya tümden vakıf olmadığını biliyoruz. İnsanlar durup dururken kahraman olmuyorlar ve o silahı doldurmak için de asla geç değil.

New Scientist, 24 Ocak 2015