Sağlıklı yaşam hakkı

Öne Çıkanlar Sağlık Toplum
Sağlıklı yaşam hakkı

Sağlık finansmanının sürdürülebilir olmaması, tüm vatandaşları kapsaması hedefiyle yola çıkan sosyal güvenlik sisteminin randımanlı çalışmaması ve kritik sağlık göstergelerinde halen daha OECD ülkelerinin gerisinde yer almamız, sorunlarımızın başlıcalarını oluşturuyor.

Bu sorunların çözümü için, özellikle 1980 ve 1990’lı yıllarda propagandası ve çalışmaları yapılan yeni liberal düşünce sisteminin sağlık sektörü üzerindeki uygulaması olan ve 2003 yılında yürürlülüğe konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile (SDP) istenilen sonuçların birçoğuna ulaşılamadı. Bu nedenle daha fazla vakit kaybedilmeden farklı bir bakış açısına ihtiyacımız var.

Halk sağlığı ve sosyal politika uzmanlarıyla birlikte sağlık alanındaki meslek örgütlerinin mevcut sorunlar üzerinde ortak hareket ederek konuya yaklaşması sorunların çözümü için atılacak ilk adım olabilir.


Ayrıca sağlığın, ulusal ve uluslararası hukuki metinlerde yer alan bir hak olduğu, bu hakkın herhangi bir ayrımcılık yapılmadan tüm vatandaşlara sunulmasından devletin sorumlu olduğu unutulmamalıdır.

Sağlık hakkı kavramının, salt sağlık hizmetlerinin verilmesinin değil, sağlıklı yaşam koşullarının sağlanması açısından da değerlendirilmesi gerekir. Sağlık hakkının, devletin vatandaşına yaptığı bir yardım olmadığı ve sağlığın parayla satın alınamayacağı anlatılmalıdır.

Sağlığın tanımı

Günümüzde sağlığın çok sayıda tanımı yapılmıştır fakat Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımı, uluslararası kabul edilebilirlik bakımdan başat tanımlamadır: ‘Sadece hastalık ya da sakatlık durumu olmaması değil, insanın bedensel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali’dir (1). Bu tanım sağlıklı olmanın tüm alanlarını açıklar. Sağlık, biyopsikososyal unsurların bir bütün olarak etki ettiği bir alandır. Fizyolojik olarak herhangi bir sorunu olmayan bir kişinin çeşitli ruhsal rahatsızlıklarının olması durumunda bu kişiden sağlıklı olarak bahsetmemiz mümkün değildir. Topluma uyum sağlamakta sıkıntı yaşayan veya herhangi bir rahatsızlığı olmadan kendini hasta hisseden kişileri de sağlıklı olarak kabul edemeyiz.

Toplum sağlığına etki eden çevresel faktörlerin çok sayıda ve grift bir yapıda olması, bireylerin bu faktörlerden korunamamasına ve tek başına önlem alamamasına neden olmaktadır. Şehirlerde hava, toprak ve su kirliliği, yeşil alanların azlığı, beslenme ve barınma koşullarımız, maddi gelirimiz, sosyal ilişkilerimiz, iş ortamlarında maruz kaldığımız zorbalık, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinden yararlanma imkanlarımız gibi değişkenler, sağlık potansiyelimizi belirleyen unsurlardır.

Ödediğimiz bedel büyük 

Kapitalizmin günlük yaşamdaki olumsuz etkilerini özellikle psikolojik rahatsızlıkların artışından izleyebiliriz. Kişilerin iş güvencesinin olmadığı ve rekabet ile tüketimin ön planla olduğu sistemin bedelini, ruh sağlığımızı bozarak ödüyoruz.

Sağlık hizmetleri ‘insan sağlığına zarar veren faktörlerin ortadan kaldırılması ve toplumun bu faktörlerden korunması, hastaların tedavi edilmesi, bedeni ve ruhi kabiliyet ve melekeleri azalmış olanların da işe alıştırılması için yapılan tıbbi faaliyetler’ şeklinde tanımlanabilir (2).

Devletin, sağlık sistemini oluştururken ilk dikkate alması gereken, vatandaşın, hizmete eşit ve adil olarak ulaşabilmesi olmalıdır. Özellikle yoksul kesimler, yetersiz tıbbi yardım aldıkları ya da hizmete ulaşamadıkları için dezavantajlı konumdadır. Yaşamın erken döneminde hissedilen bu dezavantajın etkisi, yıllar içinde birikerek, ileri yaşlarda hastalık olarak geri dönmektedir. (3)

İşin özünde eşitlik kavramı var   

Eşitlik ilkesinin zarar gördüğü bir dünyada bireylerin ve toplumların sağlık düzeyi ileri değil, geriye gidiyor. Nature Neuroscience adlı dergide yayımlanan araştırmaya göre; varlıklı ve iyi eğitimli ailelerin çocuklarının beyinlerinin, daha alt sosyal tabakadan gelen yaşıtlarına göre daha büyük olduğu ve bu çocukların zekâ testlerinde daha başarılı olduğu saptandı (4).

DSÖ, dünyada beş yaş altındaki çocukların %27'sinin vücut ağırlığının yaşına göre düşük olduğunu ve bunların da büyük bir kısmının gelişmekte olan ülkelerde yaşadığını tahmin etmektedir (5). Bu iki örnek, eşitsizliğin sağlıklı yaşam üzerindeki etkisini göstermesi bakımından ilgi çekicidir.

Sağlık hakkı, kişinin devletten, sağlığının korunmasını, ihtiyaç duyduğunda tedavi edilerek iyileştirilmesini isteyebilmesini ve toplumun sunduğu imkânlardan yararlanabilmesini ifade etmektedir (6, 7).

Sağlıklı yaşam için gerekli olan tüm koşullardan yararlanmak temel bir insan hakkıdır. Anayasalarında sosyal devlet olduğunu belirtenler bu sorumluluğu anayasal olarak güvence altına almışlardır. Ayrıca uluslararası kimi metinlerde insanların sağlık hakkı koruma altına alınmış ve bu metinleri imzalayan devletler sorumlu tutulmuştur.

Sağlık alanında çok sayıdaki milletlerarası antlaşmalar iç hukukumuzun bir parçası durumundadır. Bunlardan birkaçını; İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi, 1978 Alma Ata Bildirgesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunmasına İlişkin Sözleşmesi şeklinde sıralayabiliriz (8).

Ayrımcılık yapılamaz 

DSÖ Anayasası’na göre en yüksek düzeyde ulaşılabilir olan sağlık standardından yararlanmak, her insanın temel hakkıdır ve sağlık hakkından yararlanmada, ‘ırk, din, siyasal düşünce, ekonomik ve sosyal durum’ bakımlarından, kişiler arasında bir ayrımcılık yapılamaz. Sağlık hakkı, insanların eşit şekilde faydalanmasına olanak tanıyan bir sağlık sistemine sahip olma hakkını gerektirmektedir. Ayrıca hükümetler, kendi halklarının sağlığından sorumludurlar ve bunu ancak yeterli sağlık ve sosyal önlemler almak koşuluyla gerçekleştirebilirler (1, 9).

1978 Alma Ata bildirgesinde ‘Hükümetler, kendi halkının sağlığından sorumlu olup bu sorumluluklarını sadece uygun ve yeterli sağlık ve sosyal önlemleri almak suretiyle yerine getirirler’ yazar. Ayrıca şu kayıt da var: ‘Sağlık sektörüne ek olarak ulusal ve toplum kalkınmasında, özellikle tarım, hayvan bakımı (veteriner alanları), gıda, endüstri eğitimi, konut, kamu işleri ve iletişimde dahil olmak üzere, tüm ilgili sektörleri ve onların işlerini kapsar ve tüm bu sektörlerin birleştirilmiş gayretlerine ihtiyaç gösterir’ (10).

İnsan Haklarının Evrensel Beyannamesi’in, 25. maddesinde de ‘Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir’ diye yazar.  Türkiye, Resmî Gazete’nin 27 Mayıs 1949 tarihli 7217 sayısı ile bu Bildirge’yi ilk onaylayan ülkelerden biridir. (8) (11) (12)

Ülkemizde halen yürürlülükte olan 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler’ hükmü yer almaktadır.

Tüm bu metinlerde görebildiğimiz gibi sağlık hakkımız hukuki metinlerle güvence altına alınmıştır. Tüm bu hakkımızdan yararlanabilmek için öncelikle toplumdaki bilinç yükseltilmeli. Sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde politika yapıcılar üzerinde etkili olunmaya çalışılmalı.

Fırat Kara, Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu 

Kaynaklar

1) Dünya Sağlık Örgütü Anayasası, 1946.
2) Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun 224 Sayısı R.G Tarihi=12.01.1961 R.G sayısı=10705.
3) Leys Colin, Sağlık ve Kapitalizm, Kapitalizmde Sağlık Sağlıksızlık Semptomları, ss:23, Yordam Kitap.
4) http://t24.com.tr/haber/yoksulluk-beyin-gelisimini-etkiliyor,292137  Erişim Tarihi: 24.06.2016.
5) Türk Tabipler Birliği, 2002, Çocuk Hakları Sözleşmesinin 13. Yılında Yoksulluk ve Çocuklar Üzerine Etkileri, ss:16.
6) Kol Emre, Türkiye de Sağlık Reformlarının Sağlık Hakkı Açısından Değerlendirilmesi Sosyal Güvenlik Dergisi 2015/1.
7) Sağlık ve İnsan Hakları Üzerine 25. Soru 25 Cevap Dünya Sağlık Örgütü, 2002.
8) Sönmez Mustafa, Paran Kadar Sağlık Türkiye’de Sağlığın Ticarileşmesi Yordam Kitap 2. Basım Haziran 2012.
9) Aksoy Beyhan (2013) ‘’Sağlık Hakkı Bağlamında Sivil Toplum Örgütlerinin Eylemlerinin Sosyal Politikalara Katkıları’’ 14. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkiler Kongresi Bildiriler Kitabı (İstanbul=Türk-İş Yayınları) 837-864.
10) Alma-Ata Bildirisi 1978.
11) Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi.
12) Baran Emine, Türkiye’de Sosyalleştirme’den Sağlıkta Dönüşüm’e Sağlık Harcamaları ve Mevzuatı Tıpta Uzmanlık Tezi