İstanbul Nasıl Kurtulur?

Öne Çıkanlar Toplum
İstanbul Nasıl Kurtulur?

İstanbul’un Kurtuluşu Anadolu’dan Geçiyor: Bir Model Önerisinin Ana Çizgileri

Doğan Kuban’nın önce HBT dergisinde, sonrasında da HBT portalında yayınlanan “İstanbul ülkeyi çökertecek, kalkınmaya engel noktaya ulaştı” isimli makalesi oldukça yankı buldu…Kuban söz konusu makalesinde İstanbul’un Anadolu’nun kalkınması önünde nasıl bir bariyer oluşturduğunu çarpıcı bir şekilde çözümlemiş idi: “İstanbul ulaştığı megalopolis boyutlarıyla, ülkenin vücudunun taşıyamayacağı bir koca kafa haline dönüşen, ekonomik etkinliğin yurt yüzüne dengeli yayılmasına engel olan ve Anadolu halkının topraklarını terk ederek ülke tarımını dış dünya pazarına dönmeğe zorlayan, ve sonuçta uluslararası sermayenin aşağı düzeyde bir ortağı olarak fakir halkı tüketici olmaya teşvik eden, giderek Türkiye’nin sömürülen bir topluma dönüşmesine neden olacak bir emme basma mekanizması olarak çalışmaktadır.”

Dışa bağımlı bir ekonomide, sermaye, yatırım tercihlerini, ithal girdi ihtiyaçlarını en uygun koşullarda sağlayacağı kentlerden (İstanbul başta olmak üzere İzmir vs.) yana kullanır. Bu sermaye birikiminin bir gereği. Bu nedenle, İstanbul giderek ülkenin tüm kaynaklarını kendine çeken bir kara delik gibi çalışıyor. Büyük sermayenin yatırım tercihlerini İstanbul’dan yana kullanması hizmetler sektörünün ve işgücünün de İstanbul’da yoğunlaşmasına neden oluyor ve başta kentsel maliyetler olmak üzere, devasa boyutlara varan sorunlar İstanbul’u dört bir yandan kuşatıyor.


Kalkınma iktisadının bir alt kolu olarak gelişen bölgesel kalkınma iktisadı büyüme kutupları yaklaşımını geliştirdi. Buradaki amaç az gelişmiş bölgelerde cazibe, büyüme kutupları yaratarak bölgesel kalkınma farklılıklarını azaltmak idi. Ancak üretim faktörleri görece az gelişmiş bölgelerde hedeflenen cazibe merkezlerine değil, yatırım için zaten cazip olan büyük metropollere aktı ve eşitsizlikler daha da derinleşti.

Liberal iktisatçılar şimdilerde ise İstanbul’un finans merkezi olmasında dem vuruyor. Bilgi iletişim teknolojilerinin bu kadar geliştiği, dolayısıyla sermayenin akışkanlığının hızlandığı bir dünyada fiziki finans merkezleri geliştirmenin mantığı bir yana, yeni sermaye birikimi modeli çerçevesinde İstanbul’a küresel kumarhane ekonomisinin bir parçası olma misyonu biçilmiş durumda.

İstanbul’un ihracattaki payı %52, ithalattaki payı %56

İstanbul’un dış ticaretteki payı %50’nin üzerinde. İstanbul’un 2014 itibariyle ihracattaki payı %52,1, ithalattaki payı ise %56,2. Başka bir ifadeyle, Türkiye 2014 yılında yaklaşık 158 milyar dolar ihracat yapmış. Bunun yaklaşık 82 milyar doları İstanbul’a ait. Türkiye’nin 2014 yılında gerçekleştirdiği 242 milyar dolar ithalatın 136 milyar doları İstanbul tarafından gerçekleştirilmiş (Tablo 1).

Tablo 1: Dış ticarette İstanbul'un payı (1000 ABD Doları) (2014) Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız.

İstanbul tek başına hizmetlerin %31’ni, sanayi ve gayrisafi katma değerin %27’sini üretiyor: İstanbul’un 2011 yılı itibariyle Türkiye GSKD içerisindeki payı %27.2, hizmetlerin payı %31, sanayinin payı %27 ve tarımın payı %0.6 olarak gerçekleşmiş (Tablo 2). Kısaca, İstanbul demek Türkiye’nin %30’u demek…

Tablo 2: İstanbul'un Türkiye ekonomisi içerisindeki yeri (2011) (%) Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız.

İstanbul’a ilişkin bu genel bulgular yanında, seçilmiş sektörlere ilişkin daha ayrıntılı veriler incelendiğinde (Tablo 3), İstanbul’un bir kanser hücresi misali nasıl giderek bir patolojiye dönüştüğünü daha yakından izlemek mümkün. Örneğin, 2014 yılında imalat sanayinde çalışanların ve işyeri sayısının %30’u İstanbul’da yer alırken, cironun %26’sı İstanbul’da yaratılmış. İnşaat sektöründe brüt yatırımların %45’i, cironun %33’ü İstanbul tarafından karşılanmış. Gayrimenkul faaliyetlerinde çalışanların %42’si İstanbul’da istihdam edilmiş vs.

Tablo 3: İstanbul’un Türkiye ekonomisi içerisindeki yeri (NACE Rev.2) (%) Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız.

Nüfusun beşte biri İstanbul’da

Türkiye’de yaşayan her yüz kişiden yaklaşık 19’u İstanbul’da yaşıyor. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre 2015 yılında Türkiye nüfusu 78.741.053 iken, İstanbul’un nüfusu 14.657.434 olarak tespit edilmiş. Buna göre İstanbul nüfusunun Türkiye nüfusu içerisindeki payı %18,6. Başka bir ifadeyle, Türkiye nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul’da yaşıyor.

Kuban, İstanbul makalesinde vurguladığı gibi, “80 milyon nüfuslu Almanya’nın en büyük kenti ve başkenti Berlin’in nüfusu 4 milyondan az” iken, İstanbul’un nüfusu 15 milyona dayanmış. Almanya kentlerini planlarken, Türkiye plansız, programsız, günlük yaşamanın maliyetini ödüyor.

Geleneksel araçlar Anadolu’nun kalkınmasında başarısız…

Geleneksel bölgesel kalkınma araçları Anadolu’nun kalkınmasında son derece başarısız. En geleneksel bölgesel/kentsel kalkınma araçlarının başında teşvikler geliyor. Teşviklerin bölgesel dağılımı (20 Haziran 2012-Mayıs 2016 dönemi için) incelendiğinde, bölgesel teşviklerden aslan payını en gelişmiş bölge olan İstanbul’un (1.Bölge) aldığı izleniyor. İstanbul’u %17 pay ile 2.Bölge, %14 pay ile 3.Bölge, %11 pay ile 4.Bölge, %6 pay ile 5.Bölge ve %5 pay ile 6.Bölge izlemiş.

Kısaca, bölgesel gelişme ile teşviklerden alınan pay arasında güçlü bir korelasyon söz konusu. En gelişmiş bölge en yüksek payı, en az gelişmiş bölge ise en düşük payı almış.

Tek başına bu bulgu dahi, teşviklerin bölgesel eşitsizlikleri dengelemede başarısız kaldığını, teşviklere dayalı kalkınma politikasının etkin sonuçlar vermediğini ortaya koyuyor.

Bir model önerisinin ana çizgileri

Kapitalizm eşitsiz ve bileşik gelişme yasasına göre işliyor. Bu dinamiğe, çevre ekonomilere özgü nitelikler de eklendiğinde, İstanbul gibi mega kentlerin ortaya çıkması kaçınılmaz. Bu eşitsiz ve bileşik gelişmenin törpülenmesi ise genel anlamda planlı kalkınma modeline, özel anlamda ise planlı kentleşmeye bağlı.

Bu çerçevede Anadolu’nun kalkınmasına yönelik önerdiğimiz modelin ana bileşenleri kısaca şu şekilde ifade etmek mümkün: Modelin omurgasını kamu öncülüğünde görece az gelişmiş Anadolu kentlerinde imalat, tarım, turizm ve madencilik gibi sektörlerde tesislerin kurulması oluşturuyor. Az gelişmiş kentlerimizin işsizlik başta olmak üzere yaşadığı sosyo-ekonomik sorunlar göz önüne alınarak, kamu eliyle kurulacak bazı projelerde “sosyal kârlılık” kriteri çerçevesinde işsizlik sorununun çözülmesi hedeflenirken, bazı projelerde ise “kârlılık” kriteri benimsenerek, kurulacak tesislerin az gelişmiş kentlerin sermaye birikimine katkısı amaçlanıyor.

Modelin ikinci bileşenini ise, İstanbul’da yer alan sanayi tesislerinin Anadolu’ya taşınmasına yönelik teşvik edici araçlar oluşturmakta. Tüm özendirici önlemlere rağmen, ilk iki politika setinin etkin sonuçlar doğurmaması durumunda ise, üçüncü ve nihai aşamada önerdiğimiz politika devreye giriyor: Yasal/hukuki düzenlemeler ile İstanbul’daki tesislerin Anadolu’daki kentlere yayılması.

Bayram Ali Eşiyok