Neden “yıkıcı” teknoloji?

Tanol Türkoğlu
Neden “yıkıcı” teknoloji?

“Yıkıcı teknoloji” ifadesi ilk kez 1995’te Clayton M. Christensen tarafından kullanıldı. Son zamanlarda bu ifadenin bir türevi olarak “yıkıcı inovasyon” da kullanılıyor. Teknoloji veya inovasyon neden yıkıcıdır? Teknoloji hayatı kolaylaştırmak, ucuzlatmak daha az ile daha çok yapmak anlamına gelmiyor muydu?

Aslında bu ifade Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabında dile getirdiği “paradigma” olgusu çerçevesinde kullanılan “paradigma tutulması”ndan başka bir şey değil.

Kuhn’a göre bir paradigma sıçraması olduğunda, yani mevcut bir paradigmadan yepyeni bir paradigmaya geçildiğinde, mevcut paradigmadan olumlu olarak istifade edenler, yeni paradigmaya karşı cephe alırlar. Ona göre kendilerini yenilemeyi reddederler. Bu doğal bir tepkidir. Çünkü oyunun mevcut kuralları kendilerinin lehinedir.


Sıkıntı nerede? Eğer yeni paradigma kendisine yeterince oyun alanı bulur da genel kabul görürse, mevcut paradigmada direnenler kaybetmeye başlar. Bu ayak diretme tepkisi paradigma tutulmasıdır. Bu felç halinin sonucunda elinde avucundakini kaybetmek de bu tür değişimlerin bünyesinde yer alan potansiyel “yıkıcı”lıktır.

Dijital veya ileri teknolojiler icat edildikçe, mevcuttaki eski modeller onlarla birlikte gelen tüm süreçleriyle birlikte çöpe gitmekte, yok olmaktadır. Yeni teknolojinin “yıkıcılığı” mevcut teknoloji ve süreçler üzerinde gösterdiği bu sonuçtan dolayıdır.

Bilgisayar icat edilip de doküman hazırlama ve yazıcıdan çıktı alma imkânının dijitalleşmesi, daktilo kullanımını gereksiz, verimsiz hale getirdi. Bu dönüşüm kimler veya neler üzerinde bir yıkım yarattı? Örneğin yönetici asistanları (bilgisayar kullanmasını öğrenmek zorunda kaldılar veya işlerini kaybettiler), daktilo üreticisi veya satıcıları, daktilo tamircileri, daktilo şeridi üretici ve satıcıları vb.

Bireyler, kurumlar bu dijital veya ileri düzey yıkıma karşı nasıl hayatta kalıyorlar? Eğer yollarına devam etmek bir zorunluluksa (yaşları gençse veya hala para kazanma gereksinimi içindelerse veya çalışmadan duramayacak kadar hiperaktif iseler vb.) bu yeni teknoloji trenine atlamak zorunda kalıyorlar. Daktilo firmaları bilgisayar firması haline dönüşüyor, daktilo tamircileri bilgisayar tamircisi oluyor...

Eğer bireyde (veya kurumda) bu dönüşüme ayak uyduracak enerji, zaman veya para kalmamışsa bu kez bu dönüşüm “emekli olmak” için, zaruri bir sebep olarak değerlendiriliyor. Ve sahne terk ediliyor!

30 sene önce “bilgisayar gelecek insanları işsiz bırakacak” deniyordu. Bugünün iş gücü miktarı ile otuz sene öncesininki kıyaslandığında misli misli artış göstermiş olduğu görülecektir. Peki, bu durum “bilgisayar insanı işsiz bırakmadı” demek anlamına gelir mi? Hayır! Çünkü çok büyük bir olasılıkla bilgisayar geldiğinde onu öğrenemeyen pek çok birey işsiz kaldı. Ancak onların yerine bilgisayar becerisine sahip yenileri geldi. Hatta belki de giden bir yerine üç geldi. Neden? Çünkü yapılan iş hacmi de arttı. Sonuç? Evet, bilgisayar eski toprak “bir”ilerini işsiz bıraktı ama yeni “üç”leri iş sahibi yaptı.

Yıkıcı teknolojinin yıkıcılığı izafidir. Onunla yaşamayı sürdürebilecek olanlar için o yelkeni dolduran rüzgâr gibidir. İlerilere götürür. Diğerlerini ise alıp başka diyarlara savurur. Sonbahar yaprakları misali...

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Tanol Türkoglu