COVID-19’dan nasıl kurtuluruz?

Ali Akurgal Y
COVID-19’dan nasıl kurtuluruz?

COVID-19 salgını ile savaştayız. Hepimizin en güncel konusu olmuşken, tıp konusunda uzman olmamakla birlikte öğrendiklerime dayanarak düşündüklerimi paylaşmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Bu belâdan nasıl kurtuluruz? Öne çıkan üç yol görünüyor.

Kaçmak

Kaçarak kurtulmak olası. Elimizde başka olanak olmadığı zaman, yapabileceğimiz şey, kaçmak. Bu virüs, nefes teması ile bulaşıyor. Kaçmanın en etkili yolu da nefes temasından kaçınmak. Bu konuda salgının daha ilk günlerinde 65 yaş üstü yasağı gelene kadar kendi deneyimlerimi “Günlük” başlığı altında “HBT portal”da paylaşmıştım.


Orada sözünü ettiğim, bana “siz bu işi çok ciddiye alıyorsunuz” diye karşı çıkan kişi, acaba o sözlerinden sonradan pişmanlık duymuş mudur, merak ederim.

Kaçmak demek, etrafınızdakilerin aynı itinayı göstermediği durumda kendini onlardan uzak tutmak demek. “İzolasyon” diye dilimize yerleşiveren “uzakta tutma” eylemi, bunu sağlamaya yönelik. Kendinizi güvenli bir yere kapatıyorsunuz ve bulaşmadan korunuyorsunuz. Eğer herkes bunu gönüllü yapmıyorsa, o zaman “yasak” geliyor. Ama yasak sürekli değil, aralıklı. Tam etkili olmuyor ama, gene de daha az hasarla kurtuluyoruz.

Sonsuza kadar kaçmak mümkün değil. İnsan sosyal bir hayvan. Bir arada olma güdüsü var. Eninde sonunda bu virüsle tanışmamız kaçınılmaz. Kızkulesi için yakıştırılan hikâyede, koruma amacıyla adaya kapatılan kızın izolasyonu başarılı olamıyor, bir elma sepeti içerisinde adaya gelen yılanın sokması ile kız ölüyordu. Diyelim kaçtık kaçtık ama sonunda yakalandık. Ne yapacağız?

Serum

Serum, başka öldürücü virüs kaynaklı hastalıklarda da kullanılıyor. En yaygın bildiğimiz kuduz aşısı. Kuduz aşısı diye bildiğimiz aslında serum. Hastalığı kaptıktan sonra aşının bir kıymeti kalmıyor zâten. Aşı, hastalığı kapmadan önce yapılıyor. Serum ise, aynı hastalığa yakalanmış ve atlatmış bir başka canlının kanının alınması, bunun içerisindeki “antikor”ların ayrıştırılması ile elde ediliyor.

60+ yıl önce annem beni Sıhhiye’nin Kurtuluş tarafındaki “Hıfz-ı sıhhâ” (sağlığı koruma) enstitüsüne götürdüğünde orada kuduz serumunun atlardan nasıl elde edildiğini görmüştüm. Serum tedâvisini, NATO’nun 5inci maddesinin çalıştırılmasına benzetmek mümkün. Bir ülke, bir saldırı ile karşılaştığında, bu saldırı tüm NATO ülkelerine yapılmış sayılıyor. O saldırı türünde deneyim kazanmış NATO ülkeleri bu konuda uzmanlık kazanmış askerlerini, NATO adına, saldırıya uğrayan ülkenin yardımına yolluyorlar. Serumda da mekanizma böyle. Yabancı ama dost bir canlının savaşçılarını hastaya enjekte ediyorsunuz, onlar savaşıyor saldırıyı yapan virüsle.

COVID-19 için de hastalığı atlatmış insanlardan alınan kanın, kişisel bilgilerinden, örneğin kan gurubundan ayrıştırılması sonrasında toplanan savaşçı antikorlarının, hastaya nakledilmesi ile ülkemizde de olumlu sonuçlar alınıyor. COVID-19 hayvanlara geçmediği için kuduzda at kullanıldığı gibi, bir hayvanın kullanılması mümkün değil.

Aşı

Aşı karşıtlarına kulak asmayın, bir hastalıktan korunmanın en etkin yolu aşı olmak. Aşı aslında o hastalığa neden olan mikrobun (bakteri veya virüs) hastalık yapamayacak şekilde sersemletilmiş örneklerinin sağlıklı insanlara verilmesi. Ne kadar sersemletilmiş olsa da, insanın bağışıklık sisteminin bu mikrobu tanıması ve onu zararlı olarak görüp ona karşı antikor oluşturması gerek. Yoksa aşı etkin olmuyor. Aşı olduktan sonra bir kırıklık geçirmemiz, işte bağışıklık sisteminin bu tanıştığı mikrop ile ilk savaşı. Aşı için beklememiz gerekecek. Bir kısım hastalıklar için hiç yapılamadığı da oluyor.

Bir başka yol da benim çocukluğumda “sokak aşısı” denilen, İsveç’in sürü bağışıklığı adı altında uyguladığı, İngiltere’nin niyet edip caydığı kontrollü bulaştırma. Kontrol edemediğinizde salgına dönüştüğü için tehlikeli bir yöntem.

Türkiye’de toplumun duyarsızlığı nedeniyle, ister istemez bu yöntem kendiliğinden uygulanacak gibi görünüyor.

Ali Akurgal

Ali Akurgal