Gelecek aslanın ağzında

Doğan Kuban
Gelecek aslanın ağzında

Sevgili okuyucular;

Yemeğini yerken, yarınki yemeğini ve geleceğini düşünen, fakir bir insandır. Fakat kendi gelir sorununu ülkenin geleceği sorununa bağlamaya doğal olarak bilgisi yetişmez. Adam başına yılda 10 bin doları geçmeyen gelirleriyle ‘az gelişmiş’ adı verilen toplumlar, bugünden öteye ne yapacaklarını öğrenmek zorundalar!

Gazete haberlerine bakınca dünya ekonomik krizinin yarattığı sorunlar, küresel ısınmanın günlük yaşama getirdiği yaşamsal tehlikeler, 10 yıl içinde tümüyle değişecek. Yapay Zeka teknolojileri ve iletişim devriminin yaşama çoktan soktuğu toplumsal davranışlar eskilerin yerine geçecek.


Bu yeniliklerin kişiden ve ekonomiden beklediği zorlayıcı davranışlardan kimse haberdar değil. Cinayetlerin artışı, kadınlara yapılan baskılar, çapraşık eğitim ve uluslararası eğitim düzeyimizin giderek düşmesi halkı fazla ilgilendirmiyor. Onların yanında acıklı haberler, çevremizi dolduran anlamadığınız bayram tebriği gibi reklamlar. Bir azınlık, çocuklarını yurt dışına gönderiyor. Halkın yüzde kaçı yapay zeka teknolojisi çağında çocuğunu yurt dışında okutabilir?

Toplum için yazlıklar, gökdelenler, bayram davulu kadar sevindiricidir. Yetkililer bu hesabı yapmakta kuşkusuz deneyimlidir. Uzun sürmüş bir iktidarları var. Fakat dünyanın önümüze koyduğu sorun yeni. İklimsel ısınma ve zeka teknolojisi.

Şikâyet: Maaş azlığı!

Karabulutlar bütün dünyanın üzerinde. Bu sorunlar da bütün dünya için ortak. Fakat halk bunların dünya ile ortak olanlarını bilmiyor. Bütün hayatınca azla yaşamayı, özellikle köylerden doğrudan büyük kentlere ya da İstanbul’a gelenler hiç şikayet etmiyorlar. Şikayet ettikleri, aylık maaşlarının azlığıdır. Toplumun en fazla okumuş kesimine bile, Osmanlı sistemini kuramsal ve toplum bilimsel olarak anlatmak zordur.

O zaman dünyanın içine girdiği kriz, bunun bizim ekonomimize olumsuz etkileri, yeni ekonominin tümüyle elektronik üzerine kurulması ile dünya ekonomisinin beş kat büyüyeceğini ve bu artışın sadece elektronik dalında üreticilerin elinde olacağını düşünemezler. O zaman kentlerde gökdelene malzeme taşıyarak ücret alanlara devletin nasıl yardım edeceğini öğrenmeleri gerek. Bu demokrasi ve özgürlükten de farklı bir şey. Olası bir zorlanmaya hazır olsunlar.

Dünya, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin yarattığı fırtınalarla karşılaştığı zaman, Türk toplumunun idaresini ellerinde tutanlar, nüfusu 90 milyona ulaşacak ülkenin karnını doyurmak zorundalar. Yapay zeka teknolojisinin sağlayacağı üretim hızının şimdikinin altı katı olması ön görülüyor. Geleceğimizi Türk insanına göre yapacağız. Bu kolektif çalışmayı yapan uzmanlarımız olacak mı? Dünyanın her köşesinde kolektif çalışmalara katıldım. Ve Türklerin bu konuda nadiren başarılı olduğunu gördüm.

Yeni evrensel tehlike

Bugün okulların yetiştirdiği öğrencilerin uluslararası sıralamalarda arkada kaldığı gerçek olduğuna göre, önümüzde geleceğimizi tehdit eden başka bir evrensel tehlike geliyor. Bu, devletin ülkenin yeni sorunu. Türk insanının akıl ve zekada başkalarından daha aşağıda olmadığını da biliyoruz. Ama kolektif çalışmada başarısız olduğunu da biliyoruz. Bu başarısızlık vatandaşın zekasından çok, parti politikasından kaynaklıyor.

Diğer devletler yeni kolektif zeka teknolojisiyle üretimlerini 6 katına yükseltirse bizim oy sisteminin değişmesi ekonomik olarak gerekiyor. Bu düzenleme yapılırsa ülkedeki kargaşayı hayal edemiyorum. Akıllı ve zeki yabancıyı da ithal edebilir miyiz?

Yapılan deneylerde ekip üyelerinin isteksizlikleri gibi psikolojik sorunlar var.

HBT dergisinde Sevda Deniz Karali’nin “kolektif zekâ üzerine” adlı derlemesi, zekâ üzerine başka bir toplum örgütlenmesini anlatıyor. Müfit Akyos da süper bilgisayarın önemi konusundaki yazısında, karar mekanizmalarının dünyayı kısa bir sürede değiştirebileceğini hatırlatıyor.

İleri teknolojiye sahip ülkeler bu adımları atarlarsa bizim gibi ülkelerin durumunu tahmin etmek olanaksız.

En büyük vahşet para için

Sevgili okuyucular,

İnsanlarla cani, hırsız, yalancı olarak uğraşmayalım. Yaratıldıklarından bu yana beyin ve akla sahip hayvan türü, birbirlerine eziyet çektirdi ve öldürdü. Geçen yüzyılın rekoru en az 60-70 milyon idi. Bu tür cinayetlerde Amerika ya da Çin birbirlerinden farklı değil. Fakat 20. yüzyılda Avrupa, ABD ile birlikte başı çekiyordu. İnsan tanımını “düşünen ve hemcinsini öldüren tek hayvan türü” olarak tanımlamak gerek. “Aklını öteki hemcinslerini öldürmek için kullanan tek yaratık” diye tanımlamak da doğru olabilir.

İnsanlar yeteri kadar zeki olmadıklarını ve bütün hayvanlardan daha vahşi olduklarını kanıtlayan olayların yaratıcısıdır. En büyük vahşetlerini para için gösterirler. Birbirlerinin yaşamına değer vermezler. Belki bu da sosyalleşme sürecinde doğaldı. Uygar insan da aynı şekilde davranıyor. Belki 20 öğrenciyi öldüren Amerikalı, karısını kesenden daha doğal davranıyor.

Yine de insan, cani eğilimli olmasına karşın, yaşamını korumaya dikkat edecek kadar akıllıdır.

İki önemli olay

Bugün insanlığın karşısına çıkan iki olay var: 1- Küresel ısınma. 2. Kolektif zekâ ve bilgisayarların çalışma hızı.

Fakat teknoloji daha çok para kazanma aracı haline gelirse ve insanlar dikkat etmezse teknolojisi güçlü olanlar, geri kalanları açlığa mahkum edebilirler.

Küresel ısınma bir tür sürekli mücadeledir. Savaş yaratabilir. Yeni feda edilecek kuşaklar yetişene kadar insanlar buna da aldırış etmeyebilirler.

Bir anlaşmazlığa çözüm bulmak için silaha davranan toplum, genelde parayı insan yaşamına tercih eden gelişmemiş toplumlardır. Toplumlar yeni kolektif proje üretimini arttırıp, bir bölümü müşteri olarak kalırsa, bu ülkeler arasındaki pazar kavgası, savaşa da dönüşebilir. Modern toplumlar bugüne kadar komşularına yardım eden eli açık sistemler olmadı. Fazla üretim değerini politik üstünlük için kullandılar. Bu durumun yeni örnekleri de ortaya çıkabilir.

Türkiye müşteri düzeyinde kalırsa, gelişmiş toplumların pazarlıklarına açık bir konumda kalır. Bu da politik oyunların sahnesi olması olanağını yükseltir.

Tek çözüm

Bunun tek radikal çözümü, bilim eğitiminin kalitesini yükseltmek, teknolojik üretimi geliştirmek, kabil olduğu kadar müşterilikten kurtulmaktır. Bilim alanındaki performans bunu sağlayabilir. Bu da eğitim ve üretim alanının performansını artırmak zorunda olduğumuz anlamı taşır.

Türkiye teknolojide gelişmiş bir ülke olamadığı için, dünya pazarında müşteri kalmak zorundadır. Bu yerel pazarın dış güçler elinde kalması, yani ekonomik kulluktur.

Sonuç olarak, Türkiye’de yüksek teknik öğretimin daha iyi koşullara sahip olması gerekmektedir. Gerekli olan, öğretim özgürlüğü, yani üniversite özgürlüğüdür. Üniversitede hem derslerin, hem araştırmaların uzman kararına bağlı olması gerekir. Türkiye’de son yıllarda öğretim seviyesinin düşmesi özgürlük yoksulluğu sonucudur.

Toplumun her kişisi kendi düşüncesine uygun bir program, bir sistem düşünebilir. Fakat bir bilim dalı, sadece bilimsel olarak saptanmış bir programa göre çalışabilir. Bu da çağımızın bilimsel mottosudur.

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 101. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban