Konteyner yapabilir miyiz?

Müfit Akyos Öne Çıkanlar Yazarlar

Başlıktaki soru ciddi bir imalat kapasitesine ve deneyimine sahip ülkemiz için uygun bulunmayabilir. Ancak kısa bir internet araştırması ile deprem sonrası 211 çadır ve 238 konteynerde yangın çıktığı bilgisine eriştiğimde bu soruyu sormadan edemedim. Bu yangınlarda çadır ve konteynerlerin çok kısa sürede yandığı, bazılarında can kayıplarının da olduğu ve yangınlara çoğunlukla elektrik kontağının neden olduğu görülmektedir.

Her büyük afet sonrası kurtarma faaliyetleri dışında öncelik, kalanların beslenme ve barınma gereksinimlerinin hızla karşılanmasıdır. Barınma denilince kurulma hızı nedeniyle ilk elde akla çadır ve konteyner gelmektedir. Son depremde yönetimin fahiş beceriksizleri ile iyice ağırlaşan ve halen de sürmekte olan bir barınma sorunu yaşanmaktadır. Bu yazıda ülkemizin yaşadığı bunca felaketten edindiği deneyimle konteyner özelinde bir öneri geliştirilmeye çalışılacaktır.

Bu bağlamda konteyner, yaşam mekanı oluşturmak üzere tasarlanıp imal edilerek dış dünya ile bağlantısı kurulan endüstriyel dev bir kutu olarak tanımlanmıştır. Büyük olasılıkla uzun bir süre içinde yaşanılacak olan böylesi sınırlı bir kullanım alanına sahip mekanın, barınma temel işlevinin yanı sıra sağlıklı bir konutta olan bütün işlevleri karşılaması beklenir. Bir grup konteynerin oluşturduğu bir ortamda yer alan her bir konteynerin dış dünya ile etkileşim ve iletişim içinde, dış etkilere açık olacağı da dikkate alınmalıdır. Bu tanımlamadan hareketle teknik boyutuyla makine, inşaat, elektrik mühendislikleri ve mimarlık, sosyal boyutuyla da sosyolog ve psikologların katkılarına ve görüşlerine gerek olacaktır.


Konuyla ilgili herkesin ayıbı

Dar zamanda üretilip kullanıma sunulan, dış koşullara ve yangına karşı bu kadar dayanıksız, içinde yaşamaya uygun olmayan konteynerler konuyla ilgili herkesin ayıbı değil midir? Bunu bir proje konusu olarak ele alıp çözüme kavuşturmak olası mıdır? Sorumlu bir kurumun (AFAD ve Kızılay demeye dilim varmıyor) eşgüdümleyeceği yarışmalı bir süreçte (örneğin TÜBİTAK gibi bir kurumun şeffaf yönetiminde) birden çok konteyner tasarımını belirlemesini amaçlayan bir proje geliştirilebilir mi? Böylesi bir yarışma sosyal yenilikçilik bağlamında (girişimcilik değil!) üniversitelerde oluşturulacak öğrenci ekiplerine de açılabilir mi?

Temel ilkeleri ve ölçütleri belirleyen bir şartname ile yola çıkılabilir. Var olan şartname örnekleri gözden geçirilerek mükemmelleştirilebilir. Üretim kolaylığı ve hızı, kurma/bozma, taşıma ve boyutlandırma kolaylığı, dış doğa koşullarına dayanıklılık, her türlü güvenlik, merkezi ve/veya tek ısıtma soğutmaya uygunluk, yenilikçi kullanım kolaylıkları ve tasarım özellikleri ilk akla gelenler. Sonrası bir ürün geliştirme sürecidir. Uygun bulunan belli sayıdaki tasarımın ürüne dönüştürülmesi için desteklenmesi, ön ürünlerin (prototip) tanımlı testlerle doğrulanmaları, testlerde başarılı olan ürünlerin belli sayıda imal ettirilerek gerçek ortamda performanslarının doğrulanması…

Ulusal bir jüri

Uzmanlık ve şeffaflığa dayalı, tanımlı bir değerlendirme süreci üniversiteler ve meslek örgütlerinden oluşturulacak ulusal bir jüri aracılığıyla yürütülebilir. Fikri mülkiyet konusu ise yarışmayı düzenleyen kurumun bütün süreci finanse etmesi ve sonucunda ürünlerin tasarımı ve üretimiyle ilgili bütün hakları kamu adına satın almasıyla çözülebilir.

Süreç sonuçlandığında en çok risk altındaki yerel yönetimler, AFAD, Kızılay belli sayılarda konteyneri ürettirerek depolayabilirler. Risk bölgelerinde önceden belirlenecek üretim noktaları afet anında devreye sokularak gereksinimler karşılanabilir.

Bu öneri, bir Japon TV’sinde izlediğim dört kişilik bir aile için otel olarak tasarlanmış, gerektiğinde afet bölgelerine taşınan bir konteynerin tanıtımını gördüğümde aklıma geldi. Bir mesleki “takıntı” ile oluşturulan önerimi fazla mühendisçe ve teknokratça bulanlara, hazırlıksız yakalanılan afet zamanlarında bu yönetimin sıkça başvurduğu ihale yasasının 21b ve 22b maddelerine dayanarak hizmet alımının derde deva olmadığını hatırlatırım.

Müfit Akyos

*Bu yazı, HBT Dergi 206. sayıda yayınlanmıştır.


Batuhan Sarıcan