Virüs zekâsı… İnsan zekâsı…

Özlem Yüzak
Virüs zekâsı… İnsan zekâsı…

Covid-19’a neden olan koronavirüsün genetik kodu sadece 30 bin karakter uzunluğunda.

İnsan genomu ise 3.2 milyar karakter...

Beyin araştırmaları ile tanıdığımız Prof. Dr. Türker Kılıç, “Virüs aslında bir canlı değil, sadece kalıtım bilgisi taşıyan nükleik asit (Corona: RNA) kodlamasıyla oluşan biyolojik enformasyondur. Bilgi işleyen sistemlerin er geç zekâ üretmesinin (autopoiesis) en güzel örneklerinden biri ‘virüs zekâsı’” diyor...


Bugün insanlık Covid-19 ile küresel bir savaş veriyor. Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan etti. Dün itibarıyla 120 ülkede 126 bin vakanın görüldüğü ve 4 bin 600’ü aşkın insanın hayatını kaybettiği açıklanmıştı. Sayılar her gün artıyor. Ve tabii korku ve panik de...

Henüz herhangi bir ilaç ve aşı söz konusu olmadığı için yapılacaklar belli.

- Kişisel hijyen ve sorumluluk,

- Toplumsal hijyen ve sorumluluk,

- Hükümetlerin gerek açıklamaları gerekse aldıkları önlemlerle sorumlu devlet anlayışı içinde olduklarını göstermeleri ve güven vermeleri,

- Bilimsel araştırmaların sağlıklı biçimde sürmesi.

Evet, koronavirüs ile küresel savaş halindeyiz... Ama bu aynı zamanda bir sınav da... Çünkü insanlar ve yönetimler yapılması gerekenleri zamanında yapmadıkça, belirlenen kurallara ve önerilere uymadıkça virüs yayılıyor. Sadece yayılmakla kalmıyor, mutasyon geçirmesi de olasılıklar dahilinde. Şimdiye kadar 2 mutasyon tespit edildi, ancak birbirlerine çok yakın oldukları için önemli kabul edilmedi. Ama farklı bir mutasyon sonucu insandan insana bulaşma ihtimali artabilir ya da virüse yakalananların yaşadığı semptomlar ağırlaşabilir.

Zorlu sınav

Bu zorlu sınav sürecinden çıkaracağımız, çıkarmamız gereken hayli ders var. Sıralayalım:

1- Panik yerine mantık, bilim ve sorumluluğu yerleştirmek.

2- Hurafeler, söylentiler yerine bilime inanmak. Bilimsel düşünceyi yaşamın her alanına yerleştirmek.

3- Diğer ülkelerin başarı ve başarısız uygulamalarından ders çıkarmak ve hataları tekrarlamaktan kaçınmak.

4- Her ülkenin kendi sağlık sistemini yeniden gözden geçirmesi ve güçlendirmesi.

Ve sorular, sorular...

- İtalya bugün 60 milyon insanına sokağa çıkma yasağı koydu. Çünkü hem önlemlerinde geç kaldı hem de insanlar yeterince önemsemedi virüsü... Ancak insanlar hastanelere hücum etmeye başlayınca ve sağlık sisteminin tıkanacağını anlayınca olağanüstü hal ve bir anlamda seferberlik ilan etti. Bir ülkenin sağlık sisteminin tıkanması yoğunluktan dolayı bir apandisit patladığında, bir trafik kazasında bile sağlık hizmeti alamaz hale gelmek demek..

Şu anda bütün ülkelerin en büyük korkuları bu. Yeterli test kiti olmaması, yeterli solunum cihazı olmaması. Çünkü kritik durumdaki hastayı hayata bağlayan tek unsur solunum cihazı..

Örneğin dün İran’da 24 saat içinde 75 kişi öldü. Bu insanların kaçı zamanında sağlık hizmeti alabildiler? İran’a uygulanan ambargo neden kaldırılmıyor ve sağlık, tıbbi teçhizat yardımı yapılmıyor?

- İyi örneklerden neden yararlanmıyoruz? Örneğin, Tayvan hükümeti ücretsiz test ve karantina, gerekirse 14 gün gıda, ilaç, ve konaklama desteği veriyor. Güney Kore bugüne kadar 210 bin koronavirüs testi gerçekleştirdi. Günde 10 bin test gerçekleştiriyor. Araçla bile giderken test noktaları kuruldu. Cep telefonu uygulaması üzerinden halk sürekli olarak bilgilendiriliyor. Ülkede hastalıktan ölüm oranı yüzde 1’in altında... Türkiye’de bugüne kadar kaç kişiye koronavirüs testi yapıldı? Neden bunun yanıtını alamıyoruz?

- Hastanelere yığılmaların önüne geçmek ve virüsün yayılmasını azaltmak için farklı yollar neden uygulanmıyor? Örneğin İngiltere, vatandaşlarına “sakın sağlık ocağı ya da hastaneye gitmeyin, evden çıkmayın ve 111 numaralı çağrı merkezini arayın” diyor.

- DİSK uyardı, tekrarlayalım: İşçiler koronavirüs salgını karşısında en tehdit altında olan kesimlerden biri. İşyerlerinin hijyenini sağlamak işverenin, bunu denetlemek ise devletin görevi. Bu konuda bir eylem planı var mı?

- 5 ay önce açıklanan Küresel Sağlık Güvenliği 2019 Raporu’nda şu dikkat çekici uyarılar vardı: “Dünya genelinde ülkelerin ulusal sağlık güvenlikleri hayli zayıf. Hiçbir ülke salgın hastalıklar konusunda tam hazır değil ve her ülkenin ele alması gereken önemli açıkları var.” Ve şimdi sadece 40 nanometre büyüklüğünde, gözle görülemeyen, tam olarak canlı kategorisine bile girmeyen bir organizma karşında sapır sapır dökülüyoruz. Peki, ya bundan sonrası? İnsan eliyle doğaya yaptığımızın tahribatın, ormansızlaştırmanın, ekolojik dengeyi bozmamızın, “ne pahasına olursa olsun illa ki büyüme” odaklı ekonomik sistemin, rantın, popülist politikaların, gelir dengesindeki eşitsizliği azaltmak yerine artırmanın bu hale gelmemizdeki rolü üzerine oturup düşünecek mi insanlık? Yoksa eski tas eski hamam yola devam mı?

İnsanlar evlere çekiliyor, zorunlu karantinalar, evden çalışmalar, online eğitimler artıyor... Artacak da.. Bize tanınan bir fırsat bu aynı zamanda.. Kimiz, nereye gidiyoruz? Ne yapıyoruz? Tüketim anlayışımız, alışkanlıklarımız, beslenme düzenimiz, sevdiklerimize verdiğimiz değer, doğaya bakışımız... Üzerinde düşünecek ne çok şey var değil mi?

Özlem Yüzak


*Bu yazı 13.03.2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.