Neden tarihte hiç kadın filozof yok?

P. Dilara Çolak Y
Neden tarihte hiç kadın filozof yok?

Felsefe hakkında bilgi edinmek isterseniz açarsınız bir tane felsefe tarihi kitabı ama bir bakarsınız ki hepsi erkek, sanki felsefe yalnızca erkeklerin işidir. Tarihte neden kadın filozof, büyük sanatçı, bilim insanı yok sorusunun yanıtı aslında basittir. Düşünce tarihinin erkek egemen olmasının gösterdiği şey karşı cinsin bu konudaki yeteneksizliği değil, iki cinsiyete eşit şartların sunulmadığıdır. 20. yüzyılın ünlü kadın filozoflarından biri olan Hannah Arendt, her insanın felsefi düşünme yetisine sahip olduğunu söyler. Tüm insanlar aynı akli yetilere sahip olduğu için herkesin felsefe yapma potansiyeli vardır ve bunun cinsiyet sınırlaması yoktur.

Geçmiş yüzyıllarda kadınlar düşüncelerini yazıya dökmek ve sistematik biçimde düzenlemek için erkeklerin sahip olduğu vakit ve olanaklardan yoksundular. Dahası kadınların yazılı belgelerine erkeklerinkinden daha az önem gösterildiği için kaynaklar kayboldu. Orijinal metinler ender olarak korunmuş ya da kasıtlı olarak tahrip edilmişlerdir. Bugün tarihteki kadın filozoflara ilişkin bilgilerimiz genellikle ikincil kaynaklara dayanır. Yaptıkları bilimsel ve felsefi çalışmaların içeriğine ilişkin ise elimizde maalesef pek fazla veri yok.

Diğer yandan tarihte pek çok kadın, filozof veya yazar olmayı hayal dahi etmemiş olabilir. Çünkü biz genellikle hayallerimizin uçsuz bucaksız olduğunu zannederiz ama bu bir yanılgı. Bunu şu yüzden söylüyorum, hayalleriniz düşüncelerinizden beslenir. Düşünebildiğiniz şeyleri hayal edersiniz. Ya da başka bir açıdan yaklaşırsak, hayal edemediğiniz şeyi yapamazsınız. Yani hayallerimizin bile görünmez sınırları var. Ve çoğu zaman sadece bizim bireysel olarak belirlemediğimiz sınırlar bunlar. Filozof, yazar, bilim insanı olmayı hayal eden kadınların aşması gereken büyük engeller vardı. Bu engelleri aşanlar dahi ürettiklerini dolayıma sokmakta zorlandı, dolayıma giren çalışmaların büyük bir kısmını da tarih sildi. Çünkü mesele sadece düşünmek de değil, aynı zamanda düşündüğünü aktarabilmek.


Kadınlar “yurttaş” değildi!

Akılcı batı felsefesinin başlangıcı olarak kabul edilen Antik Yunan toplumunda üç sosyal sınıf vardır: Yurttaşlar, yabancılar ve köleler. Kadınlar yurttaş kategorisine girmezler. Bu sebeple politik alanda rol alamazlar, kamusal alandan dışlanırlar. Eğitim olanakları oldukça kısıtlıdır. Genellikle ev işi ve çocuk yetiştirmekle ilgilenirler. Zaten dünyada kadınların üniversiteye kabul edilmesi ve resmi eğitim hakkı kazanması da epey geç gerçekleşir. Dünyada ilk kez 1830’lu yıllarda kadınlara özel okul açılmıştır. O tarihten önce 17. yüzyılda üniversiteye giden birkaç kadın vardır fakat onlar politik anlamda güçlü ailelere mensuptur.

Yine de Antik Çağ’da yaşamış beş kadın filozoftan söz ederek “Tarihte neden hiç kadın filozof yok?” sorusunun yanlış bir soru olduğunu göstermek istiyorum. Çünkü tüm bu nedenlere rağmen vardı.

Bildiğimiz ilk kadın filozof MÖ 500 dolaylarında yaşamış Krotonlu Theano idi. Bir diğeri ise MÖ 400 dolaylarında yaşamış Sokrates’in retorik öğretmeni Aspasia. Sparta’da ise başka bir kadın filozof Phintys yaşamıştır. Onun ise bir generalin kızı olduğunu ve etik üzerine çalıştığını biliyoruz.

Yine 3. yüzyılda Atina’da yaşadığı rivayet edilen başka bir kadın Periktone ise metafizik çalışmalar yapmıştır. “Bilgelik Üstüne” başlıklı yazısında doğayı bütün olarak kavramanın önemini vurgular.

Ve tabii ki MS 4. yüzyıl dolaylarında İskenderiye’de yaşamış Hypatia… İskenderiyeli astronom ve matematikçi Theon’un kızı olan Hypatia, sesi bugüne dek ulaşabilen ender kadınlardan biri. Raffaello’nun ünlü “Atina Okulu” adlı freskinde onlarca erkek düşünür ve bilim insanı arasında kendine yer bulabilmiş tek kadın figürdür. Hypatia’nın sesinin günümüze dek ulaşmasının tek nedeninin yaptığı çalışmalar değil, canice katledilişi olması da tarih boyunca kadın bir düşünür olarak var olmanın ne denli zor olduğunun kanıtıdır.

P. Dilara Çolak


Bu yazı HBT'nin 226. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak