Geçmiş ekosistemler dünyanın en büyük kitlesel yok oluşlarını nasıl atlatabildiler?

Yaşam Bilimleri
Geçmiş ekosistemler dünyanın en büyük kitlesel yok oluşlarını nasıl atlatabildiler?

(Üstteki görselde, Permian-Triassic kitlesel yok oluşundan sağ kurtulabilen eski bir memeli türü olan Lystrosaurus, Güney Afrika'da bulunan Karoo havzasındaki bir göl kenarındayken görülüyor. Marlene Donnelly)

Science dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre geçmiş bazı türlerin popülasyonlarında kitlesel yok oluşlar sonrasında meydana gelen sıçramalar, ekosistemde bulunan birbirinden farklı türlerin sayısına, yani biyoçeşitliliğe bağlı değil. Araştırmacılar, kitlesel yok oluşu sağ atlatabilen türlerin çevresel koşullarda meydana gelen travmatik ani değişimler sırasında nasıl istikrarlı kalabileceğini en iyi belirleyen canlılardan oluştuğunu fosil kayıtlarının analizi ve çeşitli modellemelerle gösterdi.

Kaliforniya Bilimler Akademisi (California Academy of Sciences) üyesi Peter Roopnarine bir ifadesinde "Şu anda gezegenimizin içinde olduğu sürecin geçmiş bir örneği yok. Yakın tarihe baktığımızda hızlandırılmış iklim değişikliği, küresel yok oluş ve doğal yaşam alanlarının tahribatından oluşan bu özel kokteyli bir arada bulamayız. Biz ancak fosil kayıtları aracılığıyla tarihteki değişen çevresel şartları kurgulayıp ekosistemin bu değişen çevreye olan tepkisini inceleyerek geçmişte yaşanmış olan biyolojik krizlerin örneklerini keşfedebiliriz. " sözlerine yer veriyor.


Peter Roopnarine ve Field Doğa Tarihi Müzesi’nden (Field Museum of Natural History) Kenneth Angielczyk yaklaşık 250 milyon yıl önce yaşanmış olan “Büyük Yok Oluş” (Great Dying) olarak da bilinen Permian-Triassic yok oluşu sırasında Güney Afrika’da bulunan Karoo Havzasındaki karasal toplulukları yeniden canlandırdılar. Aynı kaynakları kullanan fakat farklı türlerden oluşan grupların, kitlesel yok oluşa neden olan olayın hemen öncesinde, olay süresince ve olaydan hemen sonrasındaki değişimini analiz etmek amacıyla fosil kayıtlarını baz alan matematiksel bir model geliştirdiler. Popülasyondaki her hayvanın oynadığı rolü değiştirerek veya av ve avcı arasındaki ilişkiyi yeniden organize ederek her topluluk için 100 alternatif besin zinciri oluşturdular.

Roopnarine: "Gördük ki, yok oluş öncesindeki topluluğun ve tüm alternatif modellerinin yok oluş sonrasında her zaman en istikrarlı olan üyeleri hayatta kaldı. Türlerin sahip olduğu kaynakları sabit tuttuğumuzdan her türün ekolojik rolünün (besin zincirindeki görevinin) yok oluş sırasındaki istikrarı etkileyen önemli bir faktör olduğunu biliyoruz. Büyük biyoçeşitlilik kaybına rağmen bazı ekosistemlerin görece sabit kalması oldukça şaşırtıcı.”

Yerel bazlı istikrarın artışında biyoçeşitlilikteki zenginliğin değişimi değil fonksiyonel organizasyon rolünün etkili olduğu görülüyor. Ayrıca yok oluş sırasında hayatta kalan türler, kısmen de olsa hayatlarını balık ve amfibiler dışındaki tüm küçük cüsseli omurgalı amniyotların yok oluşuna borçlu. Yok oluş sürecinin erken evreleri boyunca sürüngenler ve memeli akrabaları en riskli konumdaki canlılardı. Roopnarine, "Bir fare olmak için kötü zamanlardı. Günümüzde çok zor şartlarda bile hayatta kalabileceklerini biliyor olsak da farelerin Permian ve Triassic dönemlerindeki antik kuzenleri büyük topluluklar içinde şanssız bir role sahiplerdi." yorumunu yapıyor. Küçük türler sayıca azken büyük amniyotlar dominant ise (tam tersi değil) besin ağı sabit kalır. Küçük türler bireysel olarak başarılıydılar fakat toplu olarak istikrarlı bir popülasyonu oluşturamadılar.

xx

 

(Yandaki görsel, kitlesel yok oluş başlangıcından öncesi için Karoo paleotopluluğu besin zincirinin detaylı bir parçası. Küreler bireysel türleri ve aralarındaki oklar ise enerji akışının yönünü gösteren avcı - av ilişkisini temsil ediyor. Peter Roopnarine)

 

 

Çeviren: Levent Özkarayel / Twitter: @lozkarayel

Kaynak: IFLScience