Varoluşun temelinde kaygı mı yatıyor?

Editör ne diyor?

Dergimizin bu sayısında kaygı konusu ön plana çıkıyor. Kaygı şüphesiz psikoloji ve psikiyatrinin temel araştırma, uğraş ve tedavi alanlarından biri. Bu anlamda kaygı, kişisel-bireysel bir özellik taşır. “Normal”, yani toplumdaki ortalama kabullere, “davranış”, “duygu durum” değerlerine göre, bu değerlerden bir “sapma” kabul edilebilir kaygı…

Şüphesiz, kaygının kişisel yönünün yanı sıra, toplumsal boyutunu düşünmemiz gerekir. Toplumsal durum, olaylar, gelişmeler hepimizde kaygıyı arttırır. Belki bu, bilimin tarif ettiği kaygıdan farklılaşabilir, ama derin toplumsal kaotik durumların birey ve toplulukların, argo deyimiyle biyolojilerini, “kimyalarını” bozduğu, değiştirdiği de bir gerçek. Böylece kaygı, beyinsel, hücresel bir konu; insan genetiğini, önemli ölçüde hormon / salgı sistemini ilgilendiriyor.

“Mutlaka en kötüsü olur” mu?


İki önemli yazı, kaygının ne kadar bireysel olduğunu vurgu yapıyor. Bunlardan biri “Mutlaka en kötüsü olur” düşünce ve duygusu içinde yaşayarak genellikle en kötü senaryoyu yazan ve dünyaya böyle bakanlar. İkincisi ise insanların “yaşadıklarıyla başa çıkamayacaklarını sanmaları”.

Uzmanlar hatta şunu öneriyor: “Kendinize asla istediğiniz gibi bir eş bulamayacağınızdan mı kaygı duyuyorsunuz? Üzüleceğinize yaşamın tadını çıkartmaya çalışın, insanlarla tanışmaya daha çok zaman ayırın ve kendinizi onun sizi bulacağına inandırın...”

Diğer bir yazı da “Neden bazılarımız kaygı ve güçlüklerle zor baş ediyor” sorusunu irdeliyor ve burada mutluluk hormon üretiminin azlığını saptıyor... Peki, ne yapmalı? Yazıyı okuyun.

Peki, bu konunun, yazının başlığıyla ilgisi ne?

Bu bir öneri. Öyle düşünüyorum ki, kaygının çok daha temel, varoluşsal temelleri olabilir. Yaşam ölümle iç içe. Bireyin genetiği ise her koşulda hayatta kalmaya odaklı. Ama ölüm her yanda kol geziyor! Çevresel, bireysel, toplumsal ve bizim dışımızdaki bin bir neden. Bu açıdan yaklaşıldığında varoluşun temelinde kaygı yatıyor bile denebilir. Ama bunun bir de karşıtı var: Kaygıyı hayatlarına yaklaştırmayan ve mutluluğu hep ön plana çeken insanlara –varsalar eğer– ne diyeceğiz?

21 günde alışkanlığı terk edin

Diğer konularımıza bir göz atalım: İstemediğiniz alışkanlıklarınız mı var? Bazı uzmanlar, bunlardan 21 günde kurtulmak mümkün diyor. Tersine, 21 günde bazı şeyleri alışkanlık haline getirmek de mümkün. Yazı ilginç!

Doğan Kuban, FETÖ darbe girişimine farklı bir yazıyla yaklaşıyor:

İslam dünyasının tek cumhuriyetini, sömürülecek İslam pazarına dâhil etmek için yarım yüzyıllık bir beyin yıkama projesi gerçekleştirmişler. Bütün polis hikâyeleri ve Science-Fiction roman ve filmleri yanında Türkiye’de olan bitenler dünyanın en şeytani, korkulu maceraları olarak insanı sersem ediyor.”

“Toplumun geçirdiği şok bu ülkede adalet, doğruluk ve insan sevgisi kavramlarının yeniden ele alınmasını gerektirecek kadar ciddi” diyen Kuban, şu önemli saptamayı yapıyor:

İnsanlar birbirlerine inanmazlar ama Tanrı’ya inanırlar. Tarih ve edebiyat kitapları hükümdar ve yöneticilere sayısız adaletsizlik damgası yapıştırırlar. Tanrı’ya şikâyet edilen, insanoğlunun adaletsizliğidir.” Bir itirazımız olabilir mi?

Dünya ve zamanın neresindeyiz?

Prof. Dr. Halil İbrahim Ülker “Türk Toplumu Zamanın ve Dünyanın Neresinde?” yazısında soruyor: Geleneksel olarak bu toplumdan filozof yetişmez, sanat destek görmez, bilim adamı horlanır. Ama kamu politikalarını neden düzeltemiyoruz? Yargıyı, uluslararası ilişkileri, eğitimi, göçü, yönetim biçimini vs. neden yerli yerine oturtamıyoruz?

Raif Bakova ise çok önemli bir ekonomik durum saptaması yapıyor: Türkiye’de Yurttaş “yoksul kişi başına milli gelir” ile yaşıyor. Ayrıntılar yazısında.

Bozkurt Güvenç, Rasputin bağlamında “şeytanı” sorguluyor: “Şeytan insanlara benziyorsa; insanlar da şeytana benzer. Alan olmasa sahte parayı kim basar, Bu açıdan bakınca, Şeytan’dan çok şeytana benzeyen insan var dünyamızda.”

Müfit Akyos Artvin’in kısa bir süre sonra baraj suları altında kalacak olan Yusufeli köyüne bakıyor. Buradan yola çıkarak, iktidarın tarımsal ürünlere değer kazandırma projelerini ele alıyor. Düşündüren bir yazı.

Tartışma sayfasında Candan Gökçeoğlu üniversitelerde akademik “yükseltmelerde sayısal sistemin zararları ve özgün sonuç arama” yazısıyla ilginç önerilerde bulunuyor.

Bilim ve beslenme sürekli köşemizi okuyor musunuz? Orada her hafta çok ilginç konular var. Bilimin beslenme ile ilgili son araştırmalarından çıkarılan sonuçları izlemektesiniz.

Son bilimsel araştırmaları konu alan haberler, teknoloji vitrini, bilmece bulmaca ve diğer sayfalarımızla dolu HBT dergimizi artık size emanet ediyoruz.

Gelecek Cuma daha dolu bir HBT’de buluşmak dileklerimizle.

Sevgiyle kalın.