Ay – Aydın – Aydınlanma

Toplum

Ay’ın yeryüzündeki benzeri sayılan ‘aydın’ karanlıkta kalana, bilinmeyene ışık tutar, tehlikeleri önceden görür, haber verir: Şaman günümüzdeki aydın kimliğin arketipidir (=ilkörnek). 

‘Aydın’ (önder) semantiğinin Güneş’e değil de Ay’a bağlanmasının nedenleri vardır: Ay’ın ışığı yeryüzünde belli bir yeri aydınlatabilir; doğar ve büyür, küçülür ve ölür; dilimlere ‘ayrılarak’ biçim değiştirir, ölçen biçendir, iki-üç gün hiç görünmez, bir yanı ışıklıyken öteki yarısı karanlıkta kalır. Doğumla ölüm arasındaki varoluşu, döngüyü, ilerleme ve gerileme süreçlerini, olguları, ölçüleri bilen, bilgisini yeryüzündeki insanlarla paylaşan, göstergeler, işaretler kullanarak açıklayan, yaşamın anlamına ışık tutan bir gösteri ustasıdır, oyuncudur Ay. 

Gece dünyası derin düşünceler, içsellik, görüngüler/görünüşler, (s)imgeler, gölgeler dünyasıdır. İçselliğe, ruhsal sağaltmaya yoğunlaşan Şaman, gece göğünün oluşturduğu en büyük ekrandaki ışıkla yazılan işaretleri anlamaya, okumaya çalışır. Bugünün medyası, basını gibidir gece göğü; ekrandaki yazılar her gece değişir ve Ay bu ekranın baş habercisidir. 


Dolunay’ın temsil ettiği

Şaman Ay’ı örnek alır ve erginlemede ‘temsili anlamda’ erginlemede kendini parçalara ayırır, ölür ve yeniden doğar. Birleşmeler ve ayrılmalar birbirini izler. Şaman zihniyetteki dikotomi’nin (ikili anlayış) bilimsel açıklaması da, ya Ay’ın ikiye yarılması ya da ağacın dallanmasıyla açıklanmıştır. İki ‘yarım daire’, karşıt ikiliyi (düşünceyi) temsil eder: Dolunay, çatışan ve uzlaşan eşit hukuklu ikilinin arasında ‘dolunay’ olur. [Aytışmak= tartışmak: Aytışmak folklorik dilde saz şairlerinin birbiriyle doğaçlamayla yarışması, çatışmasıdır. Sonunda uzlaşırlar.] 

Ay kendi tinselliği içinde yarılmış ve iki eşit yarım’a ayrılmış, yarık’tan dolunay veya yaruk (=ışık) doğmuştur. (Doğu Türkistan Türkçesinde yaruq, aydın, demek.) Buradaki semantiği şudur: Işık veya yeni bir fikir, yarılan yerden gelir veya ‘yarıktan dışarı çıkar, özgürleşir’. 

Aya = avuç ve parmaklar

Ay sözcüğünden üretilen aya (avuç) imgesi ayrılma ve birleşme olgusunu kendinden çıkıp ayrılan parmaklarla açıklar: Aya açılınca parmaklar ayrılır, her biri bağımsızdır; ancak aya’ya bağlıdırlar ve birlikte yaratıcı olabilirler. Ayrılır ve birleşirler. Önerilen daima “Ayrılma olgusu yaşanacaktır, ama yeni şeyler yaratabilmek için yine bir araya gelmelisin” olur. 

Kabalacılığın, Ortaçağ Avrupa’sındaki merkezlerinden biri olan Provence’de, ai sözcüğü sarımsak anlamına gelir. Şifa veren sarımsak dilim dilim ayrılır (pay, ölçü), ama topraktaki kök daima bütündür. Benzeşim (analoji) üzerinden ve insan gibi bir ruhu olduğu inancıyla (animizim) üzerinden bu varlıklar Ay’a bağlanmıştır. Ayırmak (bölmek), ayrılmak, ayıklamak, ayrıntı, ayrımcı, ayrışmak, ayruk (başka), ayrıksı (geleneğin dışında), aykırı kavramları da ay- koduyla yapılmıştır: Eşit hukukla birleşmek başarıdır ve Tolunay bir ödül olur. Ay’ın evreleri ‘konuşucuya’ ayrılma ve birleşme olgusunda yol gösterirler. 

Ay kulaklı olmak

‘İki yarım ay’la iki kulak arasında (bu da bir dikotomidir) benzeşim kurularak, kimsenin duymadığını işitecek, bilecek hassasiyete sahip bir yol gösterici tanımlanmıştır. Gece herkes uyurken, yırtıcı yabanılların avcılık yaptığı bir doğada tehlikeler çoktur. (Ay-av ilişkisi bu iki sözcüğün biçiminde hatırlatılır.) 

Ay- kodlu sözcükler daha çok kulağa, işitime dikkat çekerler. Çünkü gece kulağın, gündüz gözün önemi artar. Şamanlar dualarında ‘Ay’a benzer kulaklarla duymak’ isterler. (A. İnan, 1995, 130) Tanrı Ülgen’in kızları ezgili sözleri Şamanın ‘Ay gibi kulağına’ söylerler: (A.İnan, 1995: 33.) Şamanın gözü, kulağı Ay gibi keskin, duyarlıdır.   

Çıkış yolunu aydınlatır

Ay uzamda özgür dolaşan, araştıran, karanlıkta kalanı aydınlatandır: Çünkü Ay, ayastın’ı (=berrak ruh, sema) baştanbaşa dolanır, mecazi anlamda yeryüzünü kuşbakışı araştırır, resmin bütününü de, ayrıntısını da görür/gösterir, çıkış yolunu aydınlatır. Yine de karanlık ve loş yerler kalacaktır. Ayak sözcüğü neden ay’a işaret eder: Her yere giren çıkan, her yeri bilen Ay ışığıdır: Baca deliğinden çadıra, pencereden eve girer, misafir olur: Altaycada ayılçı misafir; ayıl, yurt/çadır/ev.  

Altay Destanı Maaday Kara’da (E. Gürsoy Naskali, 1999) Ay’ın soy-kütüğünü araştırdığımızda da aynı benzeşimler karşımıza çıkar: Ay- ile başlayan sözcüklerin ortak semantiği, bilgili olduğu için karanlıkta kalan hileleri/düzenleri ortaya çıkaran yetkin bir karakterin niteliklerini tanımlar: Dönerek/dolanarak gelen, her şeyi gören hikmetli, etrafı dolanarak gözleyen, bakan (aylandıran), varan, kovalayıp izleyen, dürten, süren gibi anlamlara gelen sözcükler tümelde ay- ile başlatılmaktadır. Şaman yırlarında “aynalayın cargıçım” sözü “araştırıcı yargıcım” anlamı taşır. (A. İnan, 1995: 144.)

Ay bilgiyi paylaşır

Ay zamanı aydınlatır, takvimi söyler, bilgisini paylaşır: Kendi gövdesini parçalara ayırarak; ‘günlük, aylık, yıllık’ takvimi sayılabilir işaretlerle düzenli biçimde şaşırmadan gösteren, insanları aylık sayma evresine geçiren odur. ‘S-aymak’ başlangıçta sıradan değil, ‘aydınca’ bir eylemdir: Ve bu edimden ay- kodlu yeni kavramlar çıkar: s-ay-gı duyulan s-ay-mayı bilendir. Ay, Ay; ay, takvim ayı: ayamak, saymak; ayanç, saygı, itibar; ayag, şeref, itibar; ayaglıg, itibarlı; ayagsız, itibarsız; ayıg, bilge; ayıg, kötü fikir, hile; ayguçı, danışman, müşavir, akıl veren; aymak, söylemek, anlamak, haber vermek; ayıtmak, söylemek, sormak, dikte etmek (huk. belgelerinde); ayıt, öğüt. (A. Caferoğlu: 1968

Ayt-, 1) Söylemek, anlatmak, konuşmak, 2)Bildirmek, haber vermek. (E. Gürsoy – M. Duranlı, Altayca-Türkçe Sözlük, 1999) (İng. s-ay, söyle-; d-ay, gün. Günleri söyleyen Ay’a gönderme.) Ay’a yüklenen bu imalar onunla özdeş aydın kimliğinde devam eder. Ortak Türkçe dizinde (geniz n’siyle) aydın, aydın demek. (E. Emet, Doğ.Türkistan Uygur Ağızları, 2008) Kaşgarlı’da aydın, Ay ışığı. Altaycada aydın, ay ışığı, Ay’lı gece; aydın-, söylemek. Sonuçta ‘düşünen, bilgi veren, söyleyen, açıklık getiren’ ile ‘Ay ışığı’ gibi iki ayrı alanın kavramları aynı sözcükte birleşir: Aydın

‘Ay’=’aydın insan’

Ay özne: karanlıktan çıkış yolunu gösteren üst kimlik, aydın ile özdeş: Ay’ın insanlara algılattığı, üzerindeki gölgelerin iki göz, ağız gibi algılandığı ışıklı bir baştır. Ay ve aydın özdeşliğinde ‘bilinen’ ile ‘bilen’ aynıdır: ‘Ay’=’aydın insan’ (başı bilgiyle dolu, aydınlatan insan). İngilizcede konuşma dilinde ay ‘ben’; m-ay, benim; türkçede b-ay, b-ayan; Kore dilinde mai, ben; ben arketipsel Ay’la özdeş. Ay özne, ‘eyleyen’ etkin kimlik! 

Türkçede konuşmanın en başında “Ay” veya “Ey” diye hitap etme bir saygı göstergesidir ve başlangıçlarda ‘ey-lemleri örnek alınan’ Ay’a göndermedir. Dilin başlangıcında özne sayılan etkin kimlikler Eski Türkçede tay (t+ay) dayı, ana yanlı soyun (baba kültüründen önceki) etkin kimliği; b-ay, p-ay eden anlamında. Y-ay, hilal benzeşiminden. Tarihin öznesi sayılan kimlikler Aybeg, Kölemen yönetici (?-1249), Aybeg Kutbettin (öl. 1210) Delhi Memlûkları kurucusu. Bu özel adlarla bağıntılı ibex (ing.) hilal boynuzlu keçi, demek. 

Ay!

Ay sözcüğü; bir anda korku, şaşkınlık, hayranlık, heyecan duyulduğunda ağızdan çıkan “ay!” nidasıyla da bağlantılıdır. Başlangıçlarda ‘ay’ nidası, dolunayla karşılaşan insanın şaşkınlık ve hayranlık dolu nidasıydı: avcılık döneminde gecenin tehlikeleri ve tuzakları arasında kalan avcının Ay’ı yardıma çağırmasıydı. Altayca aya, tuzak; Uygurcada aykırmak, haykırmak; ayınç/ayanç, korku; ayınçsız, korkusuz; ayınmak, korkmak, çekinmek. (A. Caferoğlu, 1968) Bunlar gece avlanan avcıya işaret eden kavramlardır.  

Bilgi erktir: Ayıg (aydın, önder) bu gücü olumsuz anlamda da kullanabilir; sahte aydın olabilir: Eski Uygurcada ayıg, bilge, aydın anlamına gelir. Ama aynı zamanda ayıg, kötü fikir, hile, fena anlamında da kullanılır. (A. Caferoğlu, 1968.) Ayıg (aydın) kavramındaki bu semantik, ‘karşıt ikili’ye bir örnek oluşturur. (Ayrıç=kavşak, TDK Türkçe Sözlük, 1983) 

Aydın taklitleri

Güç odaklarıyla, erkle birleşen, bilgisini onların hizmetine veren veya aydın görünüp gerçekte aydın olmayan, aydın taklidi yapanlar da vardır. Topluma yanlış ve çılgınca bir yol önerebilir, yanıltabilir, aydın (veya önder) sorumluluğuna aykırı davranarak sıkıntıya sokabilirler. Altaycada aydın-, suçunu kabul etmek, pişman olmak; ayma(gan), aklını kaçırma. 

İnsanların aysar, aybastı gibi adlar alan ruhsal sıkıntıları da Ay’a bağlanmıştır: Dolunay göz alıcı güzellikte görünmekte, büyümekte, çarpıcı görünümüyle diğer varlıklar üzerinde baskısı (aybastı) artmakta; çoğulcu, paylaşmacı kimlikten tekile geçmekte, büyüklenmekte (megalomani), narsisistik bir tavırla şişinmektedir. Onun çekim gücüyle dünyada sular kabarmaktadır (med-cezir). 

Yıldızlar (arkaik algıda gök halkıdır ve yeryüzündeki insanların ataları sayılırlar) onun yanında sönmüş; eşit hukuk, denge bozulmuştur. Aynı sözcük-zincirinde Ay da, aydın da çatallanmıştır. Ay üzerinden aydındaki çatallanmaya işaret edilmekte, varolandaki ikilem anlatılmaktadır: Buna göre bu bir olgudur, değerler yer değiştirebilir, mutlak iyi, mutlak kötü yoktur: Seçimi her bir konuşucunun sağduyusuna bırakır. Çıkış yolu çatalın, ayrıç’ın (kavşağın) arasındadır. 

Ay ile yıldızlar arasında denge nasıl gerekliyse; aydın ile toplum/dünya arasında da denge olmalıdır. 

Yıldız Cıbıroğlu