Kapitalizm, otoriterliğe mi dönüşüyor?

Öne Çıkanlar Toplum
Kapitalizm, otoriterliğe mi dönüşüyor?

Bilim Akademisi Konferansları dizisi kapsamında sosyolog Prof. Dr. Çağlar Keyder, Yeni Kapitalizm başlıklı konuşmasında liberalizmin bugün vardığı çıkmazları ve neye dönüşmekte olduğunu anlattı. Reyhan Oksay konuşmanın bazı satır başlarını yazdı:

 - Kapitalizmin altın çağı olarak nitelendirilen 1945 sonrası dönemde, yüksek oranda ekonomik büyüme hedef alınmıştı. Üretkenlikten gelen kazanımlar bir refah toplumu yaratma amacıyla dağıtılmaktaydı. Sosyal devlet başattı.

-Bu Keynezci ekonomi düzeni 1970’lerde krizlere neden oldu. Devletin ekonomiye çok fazla müdahale etmesi rahatsız edici bulundu. Devleti dizginlemek ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmak için platformlar oluşturuldu. ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher, Türkiye’de Turgut Özal dönemleri piyasa ekonomisini güçlendirme misyonunu yüklendi. Thatcher bu düzen için “Başka alternatif yok” yorumunu yapıyordu.


Post-modern felsefe

-Entelektüel dünyada bu akım, post-modern felsefe akımıyla temsil edildi. İnsanların özgürlüklerini kullanması, devletin onları gütmesinden iyidir dendi. Bu felsefe 80’lerde tam oturmamıştı; 90’larda olgunlaştı.

-Neoliberal ekonomiler için devleti küçültmek öncelikliydi. Daha önce hükümetler talebi geliştirmeye çalışıyordu. Oysa neoliberallere göre bu yanlıştı; yatırımların teşvik edilmesi gerekiyordu. Devletin yapması gereken vergileri indirmek, özelleştirmeleri kolaylaştırmaktı.

-Ayrıca devletin sosyal politikalarını terk etmesi gerekiyordu. İşçilerin örgütlenmesi de engellenmeliydi.

-Daha önce insanlar kendilerini hep ulus devlet içinde düşünüyorlardı. Oysa ulus devletler yerine dünyayı düşünmek daha doğruydu; ekonomi dünya pazarı perspektifinden ele alınmalıydı.

-80-90’lı yıllarda çok uluslu şirketler güç kazandı. Bu şirketler istedikleri yerde üretim yapma özgürlüğünü kazandılar. Sayıları 90 bini bulan bu şirketlerin her birinin en az 10 tane alt birimi vardır. 70 trilyon doları bulan dünya ticaretinin üçte ikisi böylece şirket içi ticaret olarak sürdürülmekteydi.

-Çok uluslu şirketler için yatırım yapma serbestisi önem kazandı. Başka bir deyişle doğrudan yatırım, büyük sermayedarın iş kurması ve sıcak paranın daha hızlı gidip gelmesidir.

Küreselleşme

-Bu stratejinin bir parçası da KÜRESELLEŞME’dir. Bu süreçte sermaye muazzam bir serbesti kazandı.

-Ancak işçilerin böyle bir serbestisi yok. Bu da işçiler arasında rekabetin doğmasına yol açıyor. İşçi sınıfı artık farklı bir konumda. Bir kere süreklilik diye bir kavram kalmıyor. Taşeron işçi modası başlıyor; örgütlülük hiç yok.

-Küreselleşmenin kurumsallaşması 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulması ile başlıyor. Bu, dünyadaki ticari ilişkilerini gözeten bir kurum. Devletin belli şirketleri kayırmasına engel oluyor. Ülkelerden bağımsız cezai ehliyet ortaya çıkıyor. Üye ülkelerin tümü fikri mülkiyet haklarını tanımak zorunda bırakılıyor. Bu da patent sahibi şirketin tekelleşmesine yol açıyor. Örneğin ilaç şirketlerinin ürettikleri ilaçları fahiş fiyatla satmasının nedeni budur. Tekeller çok büyük rantlar elde etmeye başlıyor.

Gelir dağılımı yerlerde sürünüyor

-Küreselleşmenin bir sonucu da gelir dağılımını bozmasıdır. 90’ların sonunda anti-küreselleşme hareketi doğuyor. Bu hareketin öncüleri 3. Dünya tarım işçileri, sendikalar ve çevreciler.

-Gelir dağılımının bozukluğu Gini Katsayısı ile ölçülür. Katsayı sıfıra yaklaştıkça dağılım düzelir, bire yaklaştıkça bozulur. Bu rakam Türkiye’de 0.4, ABD’de 0.4’tür. Ne yazık ki tüm ülkelerde Gini Katsayısı artışa geçmiş durumda. Yani gelir dağılımı her geçen gün biraz daha bozuluyor.

Finansallaşma

-Bu gidişatın üçüncü boyutu finansallaşmadır. Bu da tüm ekonomik ilişkilerde finansın işin içine girmesi demektir. Yani sermaye akışkanlığının artmasıdır. Bu koşullarda devletler daha fazla borç almaya başlıyor, şirketler hisse senetlerine odaklanıyor.

-Gelir dağılımı nedeniyle tüketim potansiyeli de düşünce, tüketimin şişirilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Borçlunun borcunu geri ödeyip ödememesi önemini yitiriyor.

-Zenginler o kadar zengin ki bu paraları ekonomiyi döndürmeleri zorlaşıyor. Bu durumda tahvil alıyorlar, tablo satın alıyorlar vb..

Sistemi çökertecek boyutlar

-Finansallaşmanın aşırıya kaçması sistemin çökmesine yol açacak boyutlara ulaşıyor. Muazzam bir iktisadi buhran ortaya çıkıyor. Ama siyasi dengeler hala aynı; aynı sistemi devam ettirmeyi düşünüyor. Bu aşamada yapılan krizden çıkmak için krizi çıkaranları kurtarma çabaları öne çıkıyor. Kısaca tedavi söz konusu değil.

2008’den sonra dünya ekonomisinde ciddi bir büyüme yok. Genel bir “Acaba küreselleşme bitti mi?” sorusu ortaya çıkıyor.

Çözüm arayışları=otoriter yönetimler

“Şimdi iç pazara mı yönelsek?” “Neoliberalizmin tam tersi, devletlerin bir şeyler yapması gerekiyor mu” sorularına yanıt aranıyor.

-Bu koşullarda otoriter devletler daha da otoriter bir hale geliyor. Liberal ülkelerde bu dönüşüm daha zor. Fransa’da Le Pen yandaşlarının artması, İngiltere’de AB’den çıkma arayışları, ABD’de Trump gibi bir popülistin taraftar bulması hep bunların sonuçları.

-Çin’in ihracatının azalması sonucu iç pazara yönelmesi de bu yüzden.

-ABD’nin dünyadaki küreselleşmeyi devam ettirerek hegemonyasını sürdürme potansiyeli yok..

-Bütün bu olumsuzluklarının yanı sıra küreselleşme, Çin gibi yoksulluğun çok büyük boyutlarda seyrettiği ülkelerde büyüyen bir orta sınıf yarattı ve bu orta sınıf bu refahı elinden kaçırmak istemiyor..

---

Prof. Çağlar Keyder kimdir?

Dr. Çağlar Keyder, Boğaziçi Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü ile Amerika Birleşik Devletleri’nin S.U.N.Y. Binghamton Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde profesör. Uzun yıllar Boğaziçi Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de öğretim üyesi olan Dr. Keyder, Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal dönüşümü üzerine ekonomi tarihi, tarihsel sosyoloji ve politik ekonomi perspektiflerinden bakan birçok akademik çalışmaya imza atmıştır. Orjinali 1987’de İngilizce olarak yayımlanan ve 1989 yılında Türkçe’ye çevrilen Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, Türkiye’de kapitalist dönüşüm üzerine yapılmış çalışmalar içinde klasikleşmiş bir yapıttır.

2000‘li yıllarda, Dr. Keyder, neo-liberalizm ve küreselleşmenin Türkiye’de toplumsal ve kentsel dönüşüm üzerindeki etkilerine yoğunlaştı. İstanbul: Küreselle Yerel Arasında (2000), Memalik-i Osmaniye’den Avrupa Birliği’ne (2003), Avrupa’da ve Türkiye’de Sağlık Politikaları (2011) ve Bildiğimiz Tarımın Sonu (2013) bu alandaki çalışmalarına örnek gösterilebilir. Türkiye Bilimler Akademisi üyesi olan Dr. Keyder, Oxford, Chicago, UC Berkeley ve Washington Üniversiteleri’nde de ders verdi.