Bilimlerin kurucusu ve büyük kâşif: Alexander von Humboldt

Öne Çıkanlar Yaşam Bilimleri Yerküre
Bilimlerin kurucusu ve büyük kâşif: Alexander von Humboldt

İklim değişikliğini bilim tarihinde ilk defa dile getiren Alexander von Humboldt 250 yaşında! (1769-1859). Humboldt adını özel kılan, ileride “Gaia” ismi verilecek (gezegeni, en küçük mikroorganizmadan en büyük canlı organizmasına kadar birbiriyle etkileşim içinde, nefes alan bir organizma olarak gören) felsefeyi temel alarak, ekolojiyi ilk defa bir bilim dalı olarak ortaya koymasıydı. Coğrafyadan jeolojiye, ekolojiden jeofiziğe birçok disiplin, onun sırtında bir çantayla çıktığı doğa gezilerine çok şey borçlu. 

Alexander von Humboldt ve ona refakat eden üç kişi, Ekvador’da bulunan kubbe şeklindeki yanardağ Chimborazo’ya tırmanıyor. Dar bir geçitte, düşe kalka, elleri ve dizleri kanaya kanaya ilerliyor ve yanı başlarındaki uçuruma bakmamak için kendilerini zor tutuyorlar. Humboldt’un yanında, Avrupa’dan getirdiği ekipmanlar var; atmosfer basıncını ölçmek için barometre, sıcaklığı ölçmek için termometre, enlemi belirlemek için sekstant, gökyüzünün maviliğini ölçmek için siyanometre ve suni ufuk.

Rakım yükseldikçe artan buz gibi rüzgâr, hareketlerini kısıtlasa da tırmanışlarına devam ediyorlar. Humboldt, rastladığı herhangi bir canlıyı; kuşu, böceği veya bitkiyi defterine ayrıntılarıyla not alıp çiziktiriyor. Yerçekimi, sıcaklık ve basınç ölçümleri yapmak için ekibi zaman zaman durduruyor. 5.400 metre rakıma ulaştıklarında bir kayada gördüğü yosun parçası, bildiği anlamda canlılığın son belirtisiydi. Tırmanmaya devam ettiler.


Buzul yarığını aşarak zirveye ulaştığında Humboldt, ayakları kanlar içinde, sislerin arasından önce yere, ardından göğe baktı. Resmen bulutların arasındaydı. O an fark ettiği tek şey, ince havada zar zor soluk alması değildi. Bir aydınlanma anı yaşıyordu. Humboldt o an, yeryüzündeki her şeyin birbirine bağlı, yaşayan devasa bir organizma olduğunun farkına varıyordu. Daha sonraları bu görüş James Lovelock tarafından geliştirilerek “Gaia Teorisi” olarak ortaya atılsa da fikrin çıkış noktası Humboldt’un bu keşfiydi.

Yeryüzündeki her şeyin birbirine bağlı olduğunu keşfetti

Humboldt’un bilgiyi sentezleme yetisi çok iyiydi. Bu da ona doğadaki her şeyin birbirine bağlı olduğu konusundaki temel teorisini geliştirmesine izin vermişti. Dahası, bu muhteşem örüntüdeki herhangi bir unsurunun zarar görmesinin sistemde kötü etki yaratacağını savunuyordu. Örneğin ormansızlaşmanın, iklime ve çevreye zarar verebileceği konusunda daha o günden uyarmıştı. Çünkü ormanlar atmosferi nemlendirir, soğutur ve toprak erozyonunu önlerdi.

Humboldt’a göre mikroskobik bir canlıdan insana, havadan toprağa her şey bir bütündü. Doğa, soluk alıp veren bir bütündü, biz de bu bütünün sadece bir parçasıydık. İşte bilim tarihindeki belki de en bütüncül keşifti bu. Humboldt, doğayı keşfetmişti: “Bu muazzam sebep sonuç zinciri içerisinde hiçbir gerçeklik, diğer şeylerden soyutlanarak değerlendirilemez.” Buna bağlı olarak, 1800 yılında Venezuela’daki Valencia Gölü’ndeki sömürge çiftliklerinin çevreye yıkıcı etkisini gördükten sonra insan kaynaklı iklim değişikliğini ortaya atan ilk bilim insanı olacaktı.

Humboldt olmasaydı Darwin olmazdı 

Humboldt, ömrünü adadığı keşfini 1802 yılında gerçekleştirdiğinde doğal seleksiyona dayalı “Evrim Teorisi” fikrinin sahibi Darwin, daha portakalda vitamindi. Darwin, otobiyografisinde anlattığı üzere her ne kadar Humboldt’la ilk karşılaşmasında pek de iyi bir izlenime kapılmamış olsa da sonradan sonraya Darwin'i Darwin yapan kişinin Alexander von Humboldt olduğu anlaşılacaktı. Darwin, Humboldt’un notlarını okuduktan sonra şunları söyleyecekti: “Humboldt’un Kişisel Anlatısı’nı okumak kadar hiçbir şey benim gayretimi kamçılamamıştı.” Darwin ayrıca, Humboldt olmasaydı ne Beagle’a bineceğini ne de Türlerin Kökeni’nin ortaya çıkacağını itiraf edecekti.

Humboldt’un beş yıllık Latin Amerika gezisi sırasında bölgenin flora ve faunasından topladığı yaklaşık 60.000 numune, bilim dünyasında ilk defa tanımlanıyordu. Görselde And dağlarının bitki örtüsü ve coğrafyasına dair çizimleri görüyorsunuz.

Bilim uğruna ayrıcalıklı bir hayatı reddetti

Hikâye aslında, “18.yüzyıl Berlin’inin ılık bir Eylül akşamında Prusya Kralı II.Wilhelm’in yaverinin oğlu olarak hayata gözlerini açan Friedrich Wilhelm Karl Heinrich Alexander von Humboldt…” tarzında sıkıcı bir başlangıca sahip. Ancak bu hikâyeyi sıkıcı olmaktan uzaklaştıran, Humboldt’un varlıklı ve saygın ailesinin sağladığı imkânları bir kenara itip doğayı keşfetmesini sağlayan “merak hastalığı”nın peşinden gitmesiydi. Şüphesiz ailesinden kendi kalan büyük mirasın da yardım ve katkısıyla..

Zira daha çocukluğunda akranları bez bebekleriyle oynarken küçük Alex, Berlin’deki büyük bahçeli evlerinin sağladığı imkânla doğayı kendisine “oyun alanı” bellemişti. Küçük yaşında çiçek, kelebek, arı ve çeşitli taşların koleksiyonunu yapıyor ve onları kendine göre sınıflandırıyordu. Bu sebeple ona “küçük eczacı” diye hitap ediliyordu. Kaptan James Cook gibi gezginlerle ilgili okuduğu kitaplar onu büyülerken, gezintiye çıktığı ormanın sınırlarını aşmak, onun en büyük hayali haline geliyordu.

Alex büyüdü. O dönemin şartlarına bağlı olarak ailesi ve çevresi tarafından “Ekonomi” eğitimi alması dikte edildi. Bunun üzerine eğitimini bu yönde almaya başlasa da fizik, kimya ve botanik gibi derslere ilgi duyuyor ve kendini o yönde yetiştiriyordu. Ticaret Akademisi'ne kaydolmasının ardından ailesinin memur ol dayatmasıyla Maden Bakanlığı bünyesinde işe girmesiyle, Prusya’nın en başarılı maden mühendislerinden biri olarak anılmaya çoktan başlamıştı.

Merakına yenik düşen adam

Ancak onun gönlü başka yerdeydi; vaktini daha çok doğa üzerine çizimler ve okumalar yaparak geçiriyor, botanik üzerine kafa yoruyor ve hatta kitaplar yazıyordu. Ve bir seyyah ve bir doğabilimciye dönüşecekti. Bir yaşama birçok yaşam sığdıran Humboldt’u nasıl tanımlarsanız tanımlayın, onu “merakına yenik düşen adam” olarak tanımlamak mümkündü.

Fransa, İspanya, Amerika’nın güneyi ve Rusya başta olmak üzere Avrupa, Asya ve özellikle de Latin Amerika’da yaptığı geziler sırasında topladığı numuneleri sınıflandıran, bunlarla ilgili yazılar yazan, çizimler yapan ve tüm bu çalışmalarını yayımlayarak bilim dünyasına kazandıran bir isme dönüştü.

Humboldt, yerkürenin altını ve üstünü, işleyen bir sistemin parçası ve bir laboratuvar olarak görüyordu. Bu açıdan tüm hayatını gözlemlere ve bilimsel veri toplayıp bunları bilim dünyasına kazandırmaya adamış bir bilim insanıydı. Bugün hava durumu haritalarında gördüğümüz ısı ve basınç çizgileriyle manyetik Ekvatoru bile o keşfedecekti.

Ekoloji, jeoloji, kimya, fizik, volkanoloji, botanik, okyanusbilimi, iktisadi coğrafya, etnoloji alanlarının kurucusu ve doğa illüstratörü; Alexander von Humboldt'un bilim tarihindeki yerini tarif etmeye kelimeler yetmez.

Bilimlerin Shakespeare’i

Yaptığı bazı çizim ve sınıflandırmalar, bilim dünyasında ilk defa tanımlanıyordu. (Sırf Latin Amerika’dan getirdiklerinin arasında bilim dünyasında ilk kez tanımlanan numune sayısı 60.000’di) Botanik, zooloji, fizyoloji, mineraloji ve özellikle de “Kosmos” isimli eseriyle astronomiye yaptığı katkılarla ismi bugün çok sayıda bitki ile hayvan türüne, birçok sokağa, bilimsel burslara, üniversitelere verilen bir deha o; ekoloji, coğrafya, jeofizik ve jeomorfoloji bilim dallarının modern anlamda kurucusu. Bu haliyle ona “Bilimlerin Shakespeare’i” lakabı bile takıldı.

Uzak coğrafyalarda ve ıssız doğada olmayı tercih etse de hayatı boyunca alıp gönderdiği on binlerce mektupla, bilim dünyasıyla irtibat halindeki bir bilim insanıydı aynı zamanda. Bilgiyi alıyor ve paylaşmayı seviyordu. Doğayı kesin yasalarla belirlemenin yetersiz kalacağını düşünerek doğanın hissedilmesi gerektiğini düşünüyordu. ABD’li yazar ve şair Ralph Waldo Emerson, onun için “Gözleri doğal bir mikroskop ve teleskop” diyerek hayranlığını dile getiriyordu.

Dünyada kaç bilim insanı, kendi vücudunu deney tahtası olarak kullanırdı ki? Ondaki bu doğa tutkusu olmasa, nefessiz kalıp bayılmasına rağmen 6.310 rakımlı Chimborazo’nun zirvesine tırmanmayı başarabilir miydi? Ondaki bu merak olmasa ailesinden miras kalan bütün zenginliği doğa keşfi için seyahatlere ve diğer bilim insanlarına destek olmak amacıyla harcayıp mezara girerken meteliksiz bir adam olur muydu hiç?

O, doğduğu Prusya malikanesinin uçsuz bucaksız bahçeleri veya Paris ile Berlin’deki devasa saraylarda değil Orinoco Nehri’nin uzak kollarındaki tropikal cangıllarda, Moğolistan sınırındaki ıssız Kazak bozkırlarında veya zar zor nefes aldığı Chimborazo’nun zirvesinde kendisini daha iyi hissediyordu. Çünkü doğayı sevmek ve keşfetmek bunu gerektiriyordu.

Yazar Andrea Wulf ile illüstratör Lillian Melcher, Humboldt’un beş yıl boyunca Latin Amerika’yı keşfini görselleştiren bir çizgi roman hazırladı.

Alexander von Humboldt'un Maceraları  

Dört yıl önce, tarihçi Andrea Wulf, Prusyalı doğabilimci Alexander von Humboldt'un biyografisi (Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçeye de kazandırılan) Doğanın Keşfi’ni yazarak bu al andaki açığı kapattı. Bu kitaba kadar Humboldt’a yönelik eserler, sadece dolaylı anlatılardan, kısa yazı ve makalelerden ibaretti. Bu yıl ise Humboldt’un doğumunun 250. yıldönümünü kutlamak için Andrea Wulf ile illüstratör Lillian Melcher, Humboldt’un beş yıl boyunca Latin Amerika’yı keşfini görselleştiren bir çizgi roman hazırladı.

Tarihi bilgilere dayanarak hazırlanan ve Humboldt’un kişiliğine de ayna tutan eserde, hayati tehlikenin bile veri toplama yolunda onu durduramadığını görüyorsunuz: Timsahlarla dolu nehirler, ölümcül sivrisineklerden geçilmeyen yağmur ormanları ve bir yanlışın bütün hayatınıza mal olacağı yanardağlar onu hiçbir zaman durdurmamıştı. Kitapta bu anlardan kesitler sunan canlandırmalar mevcut.

Her türlü flora ve fauna türüne rastlayan Humboldt’un her ölçümü titizlikle kaydetmesi sayesinde bugün birçok disiplinin önü açıldı. Humboldt’un ekipmanları sayesinde yaptığı gözlem ve çıkarımlar, gittiği yerlerdeki çevreye yönelik aldığı not ve yaptığı çizimlerden ilham alınarak çizilen illüstrasyonlar da oldukça aydınlatıcı.

Yazıda Humboldt’un bilim insanı yönünü ele alsak da Humboldt, köleliğe tamamıyla karşı çıkan bir liberaldi. Fransız Devrimi’nin ateşli bir savunucusuydu. Alexander von Humboldt'un Maceraları, onun sadece bilimsel katkılarını değil, onu her yönüyle tanımaya başlamak için de güzel bir başlangıç. Ancak henüz Türkçeye çevrilmedi. Yayınevlerine duyurulur.

Yazı: Batuhan Sarıcan[email protected]

Not: Bu yazı, dergimizin 183. sayısında yayımlanmıştır.

Kaynakça

Andrea Wulf, Doğanın Keşfi: Alexander von Humboldt’un Yeni Dünyası, Çev: Emrullah Ataseven, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2017

Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, Doğabilimci Alexander Von Humboldt'un (1769-1859) Yaşamı ve Bilimsel Çalışmaları, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl: 1993, Sayı: 9, Sayfa: 281-300

Alison Abbott, Alexander von Humboldt: the graphic novel, Nature, https://www.nature.com/articles/d41586-019-00958-5

Charles Darwin, Yaşamım. Çev: Ozan Karakaş, ALFA Yayıncılık, İstanbul, 2018