Türkiye’nin Antarktika’ya bilim yolculuğu

Gezegenimiz Öne Çıkanlar
Türkiye’nin Antarktika’ya bilim yolculuğu

İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi’nin başındaki Doç. Dr. Burcu Özsoy, 14 yıldır Antarktika üzerine çalışıyor. Özsoy, yurt dışında edindiği tecrübeleri aktarmak için kurduğu Kutup Araştırmaları Merkezi’nde 2010 yılından bu yana hem bilimsel yayınlarıyla hem de ilkokullarda gönüllü olarak gerçekleştirdikleri farkındalık çalışmalarıyla fark yaratıyor. Özsoy ile Antarktika Seferi dönüşünde İTÜ Kutup Araştırmaları Merkezi’nde konuştuk. Ekipten Araş. Gör. Özgün Oktar ve Araş. Gör. Sinan Yirmibeşoğlu da sohbetimize eşlik etti.

Sevgili Burcu hocam, ekibinizle birlikte Antarktika Bilim Seferi gerçekleştirdiniz. Niçin Antarktika’daydınız? Orada yaptığınız bilimsel çalışmaları merak ediyoruz.

Bu sene geçici üs alanımızda meteoroloji istasyonu kurduk. Modüllerin bulunduğu alandaki meteorolojik verileri topluyoruz. Yine modülün bulunduğu bölgedeki deniz alanlarıyla ilgili batimetri çalışmaları, yani deniz tabanı haritalandırma çalışmaları yaptık. Türk Bilim Seferi olarak Türk bayrağı altında Türkiye’nin bilimsel birikimine katkıda bulunsak da aslında yaptığımız çalışmalarla bütün bilim camiasına açılmış olduk. Bu bizim için önemliydi. Normalde bu bölgeden geçen uydular, çok izole bir ortam olduğu için genel konum doğrulamada sıkıntılar yaşıyordu. Biz de kullandığımız küresel navigasyon (seyrüsefer) sistemiyle de bu ağın içine dahil olacak çalışmalar yaptık. Mesela İngilizlerin problem yaşadığı bazı enstrümanlarına bakım çalışması yaptık. Gayet başarılı bir sefer oldu.


14 yıldır Antarktika üzerine bilimsel çalışmalar yürüten Doç. Dr. Burcu Özsoy, bölgenin zorlu koşullarını ve seferin detaylarını anlatıyor.

Nasıl bir seyir izlediniz?

Antarktika biraz şöyledir; gitmeden önce şu gün şu yapılacak bugün bu yapılacak şeklinde çok güzel bir plan yaparak bir çalışma çerçevesi çizersiniz. Lakin Antarktika’ya indiğiniz ilk gün o program tamamen bozulur. Zaten oraya varışınız da planladığınız gün olmaz. (İstanbul-Sao Paulo, ardından Santiago, sonra Punta Arenas) Antarktika öyle bir yer ki sadece 10 dakikada hava değişebilir. Arktik komple okyanus, Antarktika ise bir kıta; o sebeple iklimde hızlı değişkenlikler (10 dakikada bile) söz konusu olabiliyor.

(Özgün Oktar ekliyor: Katabatik rüzgâr denilen bir hava olayı söz konusu. Kıtanın aşırı soğuğu ve okyanusun aşırı sıcağı sebebiyle oluşan ekstrem bir durum. Kıtanın üzerinden denize doğru akan hızlı rüzgarlar oluşabiliyor. İndiğiniz yer de bir havaalanı değil zaten, kule ya da uçuş sistemi söz konusu değil, uçaklar çakılların üzerine iniş yapıyor.)

Saha gözlemlerinizden uluslararası düzeyde bir bilimsel makale çıkacak mı?

Söz konusu Antarktika olunca bilimsel yayın çıktısı biraz yavaş oluyor. Biz daha ikinci seferin çıktılarını almak üzereyiz. Ama yayımlanan çalışmalarımız da var.

(Özgün Oktar ekliyor: Şöyle düşünmek lazım, ikinci seferin bitişi Mayıs 2018’di. Örneklerin Türkiye’ye ulaşması da haziran ayını geçiyordu. Örnek derken canlı ve buz örneklerinden bahsediyoruz. Bu örneklerin analiz edilmesi hemen olmuyor. Dolayısıyla makale bazında çıktı almak, ister istemez zaman alıyor. Ama yer bilimleri için yaptığımız çalışmaların yayımları hazır, hatta bazıları yayımlanmaya başladı. Diğer yayımlar ise hazırlık aşamasında. Bu sene topladığımız örnekler ise daha yolda. Gelir gelmez çalışmalara başlayacağız.)

Peki, makaleleriniz atıf alıyor mu?

14 yıllık akademik geçmişimde benim bütün yayınlarım Antarktika üzerine. Camia tarafından atıf alan yayınlara sahip olduğumu söyleyebilirim. Ancak son seferlerimizle ilgili daha atıf almadık. Çünkü atıf biraz zaman alan bir şey. Bunun için ilk olarak uluslararası camianın bu çalışmaları görmesi lazım. Tabii kaliteli yayın beklentimiz var. Apar topar, yapmış olmak için çalışma yapmıyoruz. Uluslararası bilim camiasına hizmet etsin istiyoruz. Ama şunu da söylemek gerekir, uluslararası iş birliği sayesinde bazı yayınlar ortaya çıktı. Bunlar da zaman içinde atıf alacaktır.

Hangi dergilerde yayımlanıyor bu tarz çalışmalar?

Kutuplara yönelik spesifik dergiler var. Ama daha genel dergiler de var; Journal of Geophysical Science gibi. Etki faktörü (impact factor) yüksek dergiler, kutup çalışmalarını kabul ediyor. Journal of Geophysical Research’te ortak yazarlı bir uluslararası makalem yayımlandı mesela. Burada SCAR’a da atıfta bulunmak isterim. (Antarktik Araştırmalar Bilimsel Komitesi - Scientific Committee on Antarctic Research). Burası Antarktika üzerine çalışma yapmış tüm bilim insanlarına bir platform sunuyor. İki senede bir toplanıyor. İster yer bilimleri olsun ister canlı bilimleriyle (ve hatta sosyal bilimler) ilgili Antarktika üzerine çalışan tüm bilim insanları SCAR’ı takip ediyor. Gündemdeki eksikleri buradan takip edebiliyorsunuz. Paylaşımlar yine bu platform üzerinden yapılıyor. Türkiye SCAR konferanslarına çok fazla katılmıyordu. Bildiğim kadarıyla ilk katılımı ben gerçekleştirdim; 2014’te Yeni Zelanda’da bir makaleyle katılmıştım. Bu konferanstan itibaren hepsine Kutup Araştırmaları Merkezi olarak katılım gösteriyoruz. Hatta geçen sene Davos’ta yapılan toplantıya 10’un üzerinde araştırmacıyla beraber çok büyük bir çıkarma yaptık ve Antarktika üzerine yaptığımız çalışmaları da yayımladık. Burada kurduğumuz bağlantılar da oldukça önemliydi.

Burcu hocam, bize Antarktika mazinizden bahsedebilir misiniz?

Antarktika çalışmalarım 14 yıllık bir tecrübeye dayanıyor. Son sefer benim beşinci seferimdi. İlk olarak doktora tezimin öncesinde 2005 yılında Antarktika’yı araştırmaya başladım. İlk seferimi ise 2006 yılında doktora öğrencisiyken gerçekleştirdim. Doktora hocam, ABD Üssü’ne yapılacak sefere beni de dahil etmişti. 2016 yılında ise Ukrayna ile ortak düzenlenen sefere katıldım. Ardından 2017’den bu yıla kadar ardı ardına gerçekleştirilen üç ulusal seferin liderliğini üstlendim. Diğer ülkeler, son üç yılda bilimsel ve lojistik açıdan kat ettiğimiz yolu çok kıymetli ve kayda değer buluyor. Hatta uzun yıllar orada çalışan birçok ülkenin önüne geçtiğimiz bile söyleniyor. Burada irade çok önemli tabii. Cumhurbaşkanlığı himayeleri, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezinin strateji kurguları ile üç senede büyük bir başarı elde edildi.

Türkiye’de Antarktika üzerine yapılan bilimsel çalışmalar ne kadar eskiye dayanıyor? Kaç yıldır devam eden bir araştırmadan bahsediyoruz?

Antarktika’ya giden ilk bilim insanımız Atok Karaali’ydi. Yıl 1967. Yani 50 yılı aşan bir bilimsel birikimden bahsediyoruz. Türk bilim insanları o günden bugüne Antarktika’yı araştırmaya devam etti. Ancak bu araştırmalar, Antarktika’da farklı ülkelerin üslerinde icra edildi. Ulusal seferler ise “Neden bizim de Antarktika’da bir üssümüz yok?” sorusu üzerine başladı. Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının sorumluluğu ve İTÜ Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi koordinasyonuyla böyle bir “yola” çıkmış olduk.

Bugüne kadar gerçekleştirilen 3 sefer söz konusu. Son seferi diğerlerinden ayıran ne oldu?

2017’de gerçekleştirilen ilk sefer çoğunlukla fizibilite amaçlıydı. Orada bulunan araştırmacılar çevre, kirlilik ve deniz buzu çalışmalarının yanı sıra Türkiye’nin üs kurabileceği alanlarla ilgili fizibilite yaptı. 2018’deki ikinci sefer ise 15 proje ve 28 katılımcıyla gerçekleşti. Ancak ikinci seferimiz daha çok yer bilimleri odaklıydı. Son seferde ise yine 15 proje yer aldı ama daha çok canlı ve deniz bilimleri üzerine odaklandık. Aynı zamanda biz bugüne kadar hep başka ülkelerin üslerinde misafir olmuştuk. Bu sefer de dedik ki biz niçin başka ülkeleri misafir etmiyoruz. Şili, Çekya, Bulgaristan, Ukrayna, Almanya ve Yeni Zelanda olmak üzere 6 ülkeden araştırmacılar son seferimize dahil oldu.

Özsoy, iklim değişikliğine bağlı olarak Arktik’te beş Türkiye büyüklüğünde bir alanın yok olduğunu söylüyor.

Antarktika üzerine 14 yıllık bir saha tecrübeniz olduğunu söylediniz. Bu süreçte küresel ısınmaya neden olan iklim değişikliğine dair ne gibi işaretler gözlemliyorsunuz?

Tablo maalesef karanlık. Antarktika, Türkiye’nin yaklaşık 17 kat büyüklüğündeki bir kıta. Bu kıtanın büyüklüğü kadar etrafında bir deniz buzu oluşuyor. Deniz buzu normalde 14 milyon km²’lik bir alanı kapsıyor. İlk yıllar açısından konuşacak olursam, yersel çalışmalar çok lokal kaldığı için uydu görüntüleriyle çalışıyordum. Uydu görüntülerini doğrulama adına yersel çalışma ve gözlemlerle deniz buzlarını inceledim; deniz buzlarında iklim değişikliğinin etkisine baktım. O dönemde Antarktika çevresindeki deniz buzlarında olumsuz bir etkilenme görmüyorduk. Hatta bazı bölgelerde artma yaşanıyordu. Bunun da sebebi buharlaşmayla beraber tekrar fazla yağış almasıydı. Ama okları kuzeye çevirdiğimizde, kuzeyde 2000’li yıllardan beri deniz buzunda hızlı bir azalış gözlemliyoruz. Normalde 17 milyon km²’lik bir deniz buzu alanına sahip olan Arktik Okyanusu, şu anda 13 milyon km²’lere kadar indi. Türkiye’nin yüzölçümüne göre kıyasladığımızda şu an Arktik’te beş Türkiye büyüklüğünde bir alan yok oldu. Deniz taşımacılığı açısından önemli yollar açıldı evet ama dünyanın iklimini dengede tutan okyanus akıntılarıdır. Ve bu akıntılarda yavaşlama söz konusu.

Okyanus akıntılarının hızı niçin önemli?

İklim dengesi deniz akıntıları sayesinde sağlanıyor. Deniz donduğu anda bünyesindeki tuzları salıyor, okyanusun dibine inen ağır ve tuzlu su, derin okyanus akıntısını başlatıp kuzeyden güneye iniyor, güneyde Antarktika ile besleniyor, sonra çıktığı ekvatorda ısınıp tekrar kuzeyde sonlanıyor; böylelikle soğuk atmosfer okyanusun sıcak sularıyla birleşerek iklimin ılıman olmasını sağlıyor, başka bir deyişle mevsimlerimizi oluşturuyor. Ama şimdi bu kaybedilen alan, ister istemez okyanus akıntısının da yavaşladığı anlamına geliyor. Yani kuzeydeki deniz buzunun azalması, okyanus sistemini, okyanus sistemi de iklim sistemini değiştiriyor ki bunun anlamı buz çağıdır. Farklı modellemeler de var tabii ki buzul çağına girmeden de farklı bir döngü yaşanabilir.

(Özgün Oktar ekliyor: BM, Paris Anlaşması’ndaki emisyon limitleri uygulanabilse dahi Arktik’teki ısınmanın 2050 ile 2080 arasında +8 derece artacağına yönelik bir açıklama yaptı. Bu çok riskli bir durum.)

Bu durumun uzun vadede ne gibi yansımaları olacağını düşünüyorsunuz?

Bu durum kısa vadede ekstrem hava olaylarını işaret ediyor. Mesela İstanbul’da hortum görebilirsiniz. Medicane diye bir terim vardır. Mediterranean’ın (Akdeniz) “Medi” ve fırtına anlamına gelen hurricane’in “cane”ini alan bir terim. Bizim normalde Ege-Akdeniz’de görmeyeceğimiz bir sistemi tarihte ilk kez yaşadık. Okyanuslar ısındı, atmosfer soğuk. Denge bozulunca otomatik olarak fırtınalar meydana geliyor. Sonuçta oksijenin büyük kısmını okyanuslar sağlıyor. Okyanustaki algler bu açıdan çok önemli.

(Özgün Oktar ekliyor: Bunun dışında su kaynaklarında da bir azalma söz konusu. Tarım alanları da kayboluyor. İklim değişikliğini gözle görülür derecede yaşıyorsunuz aslında.)

Kutup Araştırmaları Merkezi, kuzey operasyonlarında kullanılan kıyafetlere tersine mühendislik uygulayarak yerli kutup kıyafeti üretimi de yaptı. Son sefere bu kıyafetle gittiklerini söyleyen Özsoy, Türkiye’nin tekstil üretimi de göz önünde bulundurulduğunda önümüzdeki yıllarda yerli üretim kutup kıyafetlerini diğer ülkelere de verebileceklerini söylüyor.

1959’da 12 ülke tarafından imzalanan Antarktika Antlaşmalar Sistemi’nden bahsedebilir misiniz? Kıtanın hukuki açıdan statüsü nedir?

Yaşam süresi boyunca hiç kan dökülmeyen bu kıta sadece barışa ve bilime adanmış bir bölge. Bu da bahsettiğiniz gibi 1959’da 12 ülke tarafından imzalanan Antarktika Antlaşmalar Sistemi sayesinde. Kıta koruma altında. Orada tüm ülkeler birbiriyle iş birliği halinde.

Türkiye, Antarktika Antlaşmalar Sistemi’ne ne zaman dahil oldu?

Özgün Oktar: 1995 yılında imzalandı. 1996 yılında da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Aslında bu tek bir anlaşma değil, birçok anlaşma var, bu anlaşma onun çatısı, temeli niteliğinde. Madrid Çevre Koruma Protokolü’nü de 2017 yılında imzalayarak 2018 yılında taraf olduk. Tabii birçok anlaşma var; mesela Antarktika Canlı Kaynaklarının Korunması (CAMLR) gibi. Bunlara da yakın zamanda taraf olmak durumunda kalacağız.

Madrid Çevre Koruma Protokolü’nün önemi nedir?

Türkiye Cumhuriyeti olarak biz Madrid Çevre Koruma Protokolü’nü imzaladık. Bu protokol çerçevesinde Antarktika’ya gidecek Türk bilim insanlarından Türkiye Cumhuriyeti sorumlu. Bir bilim insanı oraya gittiğinde oradan bir toprak ya da canlı örneği almak istediğinde bir örnekleme izni yazılıyor. Nereden ne alacak ve hangi yöntemle alacak hepsi bildiriliyor. Ve bunlar dönüşte Şili ve Arjantin gümrükleri bu örnekleri kontrol ediyor.

Kuzeyde Grönland için konuşacak olursak iklim değişikliğine bağlı olarak kutuplar eridikçe ortaya çıkan doğal zenginliklerin stratejik açıdan önemli olduğu ve bunun savaşa bile neden olabileceği söyleniyor. Benzer bir durum Antarktika için de geçerli mi? Diğer ülkelerin kutuplarda bulunma amacının sadece bilimsel olduğu söylenebilir mi?

Bu şu an için bu bir komplo teorisinden öteye geçemiyor. Çünkü Arktik bir okyanus, Grönland’da (Danimarka) kendi toprakları için kendi kararlarını alan bir yer. Arktik’te deniz buzulundan açılanlarda deniz tabanından çıkarabilecek doğal zenginliklere tabii ki göz dikilecektir ama kuzey için de bir konsey oluşturulmuş durumda. Bu konseyde daimi üyeler olduğu gibi orada da gözlemci ülkeler var. Tabii (Arktik) okyanus söz konusu olunca orada farklı bir hukuk devreye giriyor kıta sahanlıkları ve münhasır ekonomik alanlar gibi. Geride kalan kısımlar tabii ortak, kimseye ait olmayan alanlar. Sözleşmelere göre burası herkesin kullanımına açık. Ama şunu da söylemek gerekir bir ülke orada ne kadar uzun süre bulunduysa biraz daha fazla söz sahibi oluyor. Oradaki görünürlük çok önemli, insan ve hafıza biriktirmek, bilimsel verileri toplamak, yayın yapmak bunlar her şekilde varlık göstermektir.

Türkiye’nin oradaki nihai hedefi ne? Türkiye Antarktika’da uzun soluklu üs kuracak mı?

50 yıldır Antarktika üzerine yaptığımız çalışmaları her yıl yapılan seferlerle sürekli hale getirip mümkünse uzun soluklu bir üs kurma hedefi var. Çünkü gemiyle yaptığınız araştırmalar tehlike arz ediyor. Zaten olağanüstü iklim koşulları söz konusu. Bu sebeple karada bir çatınız olup araştırmalar yapmanız daha mantıklı. 30’a yakın ülkenin orada üssü var. Onların da temel hedefi bu; lojistiği sağlayabilmek adına bir üs bulundurmak.

Uzun süreli üs kurmak isteyen bir ülke hangi aşamalardan geçiyor?

Anlaşmalar Sistemi’ne dayanan birtakım kurallar var. Öncelikle yapmak istediğiniz çalışmayı raporlamanız gerekiyor. Bilimsel çalışma söz konusu ise sezon öncesinde bir bilimsel çalışma çerçevesi sunuyorsunuz. Diğer aktiviteler için de ÇED raporu sunuyorsunuz. Bunları da 29 danışman ülkenin onaylaması gerekiyor. Türkiye şu an gözlemci ülke statüsünde.

Kutup çalışmaları konusunda hangi ülkelerle/üniversitelerle irtibat halindesiniz?

Bu sene ikili işbirlikleri sayesinde Belçika, Bulgaristan, Şili, Güney Kore ve Kolombiya’ya bilim insanları gönderdik. Bununla beraber Çekya, Polonya, ABD, İngiltere ve Almanya ile işbirliği halindeyiz. Mümkün olduğu kadar bu işbirliklerini artırmak gerekiyor. Zaten anlaşmanın da temelinde bu yatıyor; ikili işbirlikleri.

Burcu hocam, kutuplar ilk olarak ne zaman ilginizi çekmeye başladı? Niçin araştırma alanı olarak kutupları seçtiniz?

Ben harita mühendisiyim. Benim ilgi duyduğum “uzaktan algılama sistemleri” ben lisanstan mezun olurken yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. Master tezimde İzmit Körfezi’nde deprem esnasında yayılan petrol kirliliğiyle ilgili bir uzaktan algılama çalışması yapmıştım. ABD’ye doktora yapmaya gittiğimde yine uzaktan algılama düşünüyordum. Texas Üniversitesi’nde uzaktan algılama çalışan hocamla görüştüğümde bana iki tane konu önerdi; biri Antarktika diğeri ise Mars’tı. Saha çalışması yapabilme açısından Antarktika’yı seçtim. Yıl 2005’ti. Bu tercihle birlikte kendimi Antarktika’da buldum.

Al Gore’un öğrencisi olduğunuzu biliyoruz.

Al Gore, iklim ve çevre ile ilgili Nobel aldıktan sonra ABD’de 1000 kişi yetiştirdi, sonra o 1000 kişi diğer 1000’leri yetiştirdi ben de bunlardan biriydim; iklim, farkındalık, akıntılar, ekoloji, kutup bölgeleri gibi konularda bilgi aktarımı yaptı. Güzel bir ağ oluşturuldu aslında.

İTÜ Kutup Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak yürüttüğünüz farkındalık çalışmalarından da bahsedebilir misiniz?

Yurtdışında edindiğim tecrübeleri, 2010 yılında Türkiye’ye geldikten sonra hem akademik camiada bilimsel yayınlarımla hem de ilkokullarda gönüllü olarak gerçekleştirdiğimiz farkındalık çalışmalarıyla Kutup Çalışmaları Merkezi bünyesinde devam ettiriyorum. Ortaokul odaklı olarak kutup kulüplerinin kurulmasına ön ayak oluyor, eğitimler veriyoruz. Orada çocuklar, doğa, iklim değişikliği, canlılar ve kutuplarla ilgili meclis gibi oturup tartışmalar yapabiliyorlar. 10 yıl içerisinde 20.000’e yakın öğrenciye ulaştık.

Söyleşi: Batuhan Sarıcan / [email protected]

*Bu söyleşi HBT Dergi 12 Temmuz 2019 tarihli 159. sayıda yayınlanmıştır.