Bağımlı ve plansız iktisat politikaları kalkınmayı engelliyor

Bayram Ali Eşiyok Y
Bağımlı ve plansız iktisat politikaları kalkınmayı engelliyor

Dünyanın en büyük ekonomileri ve Türkiye

Dünya ekonomisinde 1950’li yıllara kadar sanayileşme ve kişi başına gelir artışları Avrupa’nın merkezini oluşturan ülkeler ve Kuzey Amerika ile sınırlı kaldı. Dünyanın diğer bölgelerinin gelir düzeyinde ve sanayileşmesinde dramatik gelişmeler yaşanmadı. II. Dünya Savaşı sonrasında, kabaca 1950-1973/1974 dönemini kapsayan Keynesgil Altın Çağ’da, 1950’li yıllardan itibaren önce Japonya, 1960’lı ve izleyen yıllarda ise G. Kore ve az sayıdaki diğer Doğu Asya ülkesi uyguladıkları planlı, müdahaleci sanayileşme politikaları ile üretim yapılarını dönüştürüp azgelişmişliğin aşılmasında önemli gelişme kat ettiler.

20. yüzyılda az sayıda D. Asya ülkesinin gerçekleştirdiği “büyüme mucizesini” 21. yüzyılda  bu kez Çin gerçekleştirdi. Keynesgil Altın Çağ’ın aksine, neoliberal düzenleme rejimi altında ülkeler ve bölgeler arasındaki eşitsizlikler derinleşti. Neoliberal Çağ’da kapitalizm ilkelleşip aslına rücu etti. Çin neoliberalizme rağmen, kendi ulusal ihtiyaçlarını gözeten müdahaleci politikalar uygulayarak birçok açıdan metropol ülkeleri yakaladı, bazı alanlarda da geçti. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu birçok çevre ekonomisi ve kıta (L. Amerika, Orta Doğu ve Afrika başta olmak üzere) ise neoliberal politikalardan son derece olumsuz etkilenip önemli kalkınma sorunları ile yüzleşti.


Türkiye dünyanın ortalama 20. büyük ekonomisi

Türkiye 1980-2023 arasındaki yıllık GSYH sıra değerlerinin ortalamasına göre dünyanın en büyük 20. büyük ekonomisi konumunda bulunmakta. Yıllar itibariyle incelendiğinde (1980-2023 arasında) ise, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki yerinin 16. sıra (en iyi sıra) ile 24. sıra (en kötü sıra) arasında değiştiği izlenmekte.

Yıl 1980: Türkiye 21. büyük ekonomi, Kore ise 28.
Yıl 2023: Kore 14. büyük ekonomi, Türkiye ise 18.

Ekonomik gelişme başarımı görelidir. Bu nedenle diğer ülkeler ile kıyaslandığında anlam taşır. Bu açıdan Türkiye ile kıyaslanabilecek ülkelerin başında Güney Kore gelir. 1960’lı yıllara birçok açıdan Türkiye’nin gerisinde (sadece eğitimde Türkiye’den daha iyi bir noktada başladı) başlayan Kore, 1980’de dünya ekonomisi içerisinde 28. sıra ile Türkiye’den 7 basamak daha düşük bir başarıma sahipti. Ancak 2023’e gelindiğinde tablo Kore lehine dramatik şekilde değişti. Kore, 2023’te dünyanın en büyük 14. büyük ekonomisi olurken (2005, 2018 ve 2020 yıllarında ise dünyanın en büyük 10. ekonomisi) Türkiye 18. sırada yer aldı (Bkz. Şekil).

Güney Kore’nin tempolu büyümesinde 1960’larda başlayan ve 1997 Asya krizine kadar olan süreçte kalkınmacı devletin uyguladığı görece bağımsız, planlamaya dayalı sanayi ve teknoloji politikalarındaki süreklilik etkili oldu. Kore kapitalist dünyanın bir parçası olmasına karşın bu ilişkileri zorlayarak ve birçok açıdan görece bağımsız politikalar uygulayarak teknoloji geliştirmede ve sanayileşmede sıçrama gerçekleştirdi.

Türkiye ise 1960’lı ve 70’li yıllardaki kalkınmacı devletin uyguladığı görece bağımsız kalkınma politikalarını 1980 neoliberal dönüşümü ile terk ederek, rantiye devletin öncülüğünde aktif sanayileşme ve teknoloji politikaları uygulamaktan vazgeçti. Başka bir ifadeyle, 1960’lı ve 70’li yıllardaki sanayileşerek kalkınma stratejisi 1980 dönüşümü ile terk edildi. İktisat politikalarında planlama tümüyle tasfiye edilirken, Türkiye neoliberal politikalar doğrultusunda bağımlı gelişme stratejisine teslim oldu. Gelişmiş ülkeler ile bağımlılık üreten ilişkiler giderek güçlendi. Bu nedenle, 1980’lerden günümüze kadar olan dönemi Türkiye’nin kalkınmasını engelleyen neoliberal kayıp on yıllar olarak tanımlamak mümkün.

Şekil: Türkiye ve Güney Kore’nin dünya ekonomisi içindeki yeri, GSYH sırası, 1980-2023
Kaynak: IMF, World Economic Outlook database: April 2024’den hareketle oluşturuldu.

Türkiye’de kişi başı gelir dünya ortalamasının altında

Türkiye 2022’de cari fiyatlarla 10.675 dolar kişi başına gelir ile 203 ülke arasında 86.sırada yer aldı. 2022’de Türkiye’de kişi başına gelir dünya ortalaması olan 12.730 dolardan 2.056 dolar daha düşük gerçekleşti. Yaklaşık 1,4 milyar nüfusa sahip Çin bile 2022’de 12.665 dolar kişi başına gelir ve 80. sıra ile Türkiye’den 1.988 dolar daha yüksek bir kişi başına gelir seviyesine ve sırasına ulaştı. Dünya Bankası veri tabanında 2023 yılı kişi başına gelir değerleri daha az ülkeyi kapsadığı (187 ülke) için 2022 yılı verilerini baz aldık. 2023 verileri dikkate alınsa bile, kişi başına gelir düzeyi 12.986 dolar ile dünya ortalaması olan 13.138 dolardan daha düşük.

Dünyanın en büyük 20 ekonomisi: Yükselenler ve düşenler

Tablo 1, dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisini ve bu ekonomilere ilişkin GSYH değerlerini seçilmiş yıllar için sunuyor. Türkiye ile başlayalım. Türkiye’nin uluslararası göreli başarımı sadece gelişmiş, metropol ülkeler ile kıyaslandığında değil, önceki satırlarda Kore örneğinde ortaya konduğu üzere, içinde yer aldığı diğer birçok çevre ekonomisi ile kıyaslandığında da parlak değil. 1980’e 21. sırada başlayan Türkiye, 1990’da 19., 2000’de 21. ve 2023’te ise 18. sırada yer aldı. Türkiye’de neoliberal düzenleme rejiminin başlangıç yılı olan 1980 yılı dikkate alındığında, aradan 44 yıl geçmesine karşın Türkiye’nin uluslararası ekonomide göreli başarımından söz etmek mümkün değil. Türkiye’nin 2023’teki milli gelir sırası 1990 yılı ile kıyaslandığında ise sadece 1 basamak daha yüksek.

Asya’nın yükselişi

Türkiye’nin aksine büyük çevre ekonomiler arasında “büyüme mucizesi” gösteren ülkelerin başında Kore, Çin ve Hindistan gelmekte. Kore 1980’de 28. büyük ekonomi iken, 2023’te 14. büyük ekonomi oldu. Çin 1980’de 7. büyük ekonomi iken 1990’da 11. sıraya kadar geriledi. Ancak 2000’li yıllardaki tempolu büyüme hızları sonucunda 2023’te en büyük 2. büyük ekonomi sırasına yerleşti. Hindistan 1980’de 13. büyük ekonomi olmasına karşın, 2023’te 5. ekonomi statüsüne ulaştı. Böylelikle dünyanın en büyük ilk beş ekonomisi arasında üç Asya ülkesi (Çin, Japonya ve Hindistan) yer aldı. Çin ve Güney Kore gelişmiş ülkeler ile aralarındaki verim farklarını ve sanayiinin milli gelir içindeki payını artırdı. Başka bir ifadeyle, bu iki ülke gelişmiş ülkelere yakınsadı. Gelişmiş ekonomilere yaklaşıldıkça bir aşamadan sonra sanayiinin milli gelir içindeki payının düşmesi imalat sanayiinin gelişme eğrisi (ters U) ile uyumlu bir sonuçtur. Kore ve Çin’in aksin, L. Amerika ve Türkiye’nin içerisinde yer aldığı birçok çevre ekonomisi erken sanayisizleşme sorunu ile karşı karşıya kaldı.

Asya’da yüksek birikim oranları

Asya ülkelerinin hızlı büyümesinde yüksek birikim oranlarının (gayrisafi sabit sermaye oluşumu/GSYH) etkisini özellikle belirtmek gerekir. Çin, Kore, Hindistan ve Endonezya’da sermaye birikimi son 40-45 yılda zaman içinde yükselerek yüzde 30 ile 40 arasında değişen oranlara ulaştı. Çin’in 2002-22 yılları arasındaki birikim oranı ise yıllık ortalama yüzde 41,4 gibi çok yüksek bir orana yükseldi. Kore’de 90’lı yıllarda, özellikle 1990-97 arasında yıllık ortalama yüzde 37’ye çıktı. 1980-23 arasında Hindistan’ın yıllık ortalama birikim oranı yüzde 27,5 iken, 2000-23 arasında yüzde 30,6 oranında seyretti. Endonezya’da 1980-23 arasında yıllık ortalama birikim oranı yüzde 27,1 oranında gerçekleşirken, 2008-23 kesitinde yıllık ortalama yüzde 31,3’e yükseldi. Gelişmiş metropol ülkelerde birikim oranları son elli yılda aşınırken, yine bir Asya ülkesi olan Japonya’da bu aşınma görece düşük kaldı. 1980-23 arasında Japonya’da birikim oranı yıllık ortalama yüzde 28,4 ile tüm gelişmiş ülkelerin üzerinde seyretti. Aynı yıllar arasında yıllık ortalama birikim oranı Fransa’da yüzde 22,1, Almanya ve Kanada’da yüzde 21,9, ABD’de yüzde 21,5 ve İtalya’da yüzde 20,5 ile sınırlı kaldı.

Satın alma gücü paritesine göre Çin dünyanın en büyük ekonomisi

Çin, Washington Uzlaşısı’nın dayattığı kurallara teslim olmadan, müdahaleci, planlı kalkınma ile kendi önceliklerini hayata geçirip geleneksel yönteme göre hesaplanan GSYH büyüklüğüne göre ABD’den sonra en büyük 2. ekonomi büyüklüğüne ulaştı. Çin, Satın Alma Gücü Paritesine göre (SAGP) hesaplanan GSYH değerine göre ise 2017’den itibaren dünyanın en büyük ekonomisi. Çin, SAGP’ne göre 1980’de ABD’nin milli gelirinin sadece yüzde 10,6’sı büyüklüğünde bir ekonomi iken, 2023’te ABD ekonomisini geçerek ABD’den yüzde 20,37 daha büyük bir milli gelir seviyesine ulaştı. IMF’nin 2024 tahmine göre ise, Çin 2024’te 35,3 trilyon dolar GSYH büyüklüğü ile ABD’den (28,8 trilyon) 6,5 trilyon dolar daha büyük bir ekonomi olacak. Kuşkusuz bu gelişme dünyanın yeni hegemonik gücü kim olacak sorusunu da içinde barındırıyor. ABD’nin barışçıl yollarla dünya üzerindeki hegemonyasını Çin’e devretmeyeceği, ancak hegemonik güç olmasını önceleyen ekonomik yapısında yaşanan aşınmanın giderek askeri ve siyasi gücünü de etkilediği/etkileyeceği düşünüldüğünde, dünya önümüzdeki yıllarda daha da şiddetlenecek olan hegemonya savaşlarına sahne olacak…

Büyük ölçüde yabancı sermaye hareketlerinin neden olduğu (sermaye girişlerinde durma, kriz algısı nedeniyle ani çıkışlar gibi…) finansal krizlerden etkilenen ülkelerin başında Türkiye ve L. Amerika ülkeleri yer aldı. 1980-2023 arasında dünya ekonomisi yıllık ortalama yüzde 2,9 büyürken, L. Amerika’nın üç büyük ekonomisi dünya ortalamasının altında (Arjantin yüzde 1,8, Meksika yüzde 2,3 ve Brezilya yüzde 2,4) büyüdü. Finansal liberalizasyon politikalarının neden olduğu krizler büyüme hızlarını düşürüp milli gelirin aşınmasına neden olurken, ülkelerin uluslararası ekonomideki göreli başarımını olumsuz etkiledi.

Arjantin ve İran’da büyük düşüş

Büyük çevre ekonomiler arasında dünya ekonomisi içerisindeki yeri Arjantin (1980’de 10. büyük ekonomi olan Arjantin 2023’te 23. sıraya kadar geriledi) ile birlikte dramatik ölçüde aşınan diğer bir ülke de İran oldu. Bu dramatik değişme Arjantin’de neoliberal politikaların yıkıcı etkileri sonucunda gerçekleşirken, İran’da ABD başta olmak üzere, Batılı ülkelerin kuşatması sonucunda gerçekleşti. İran, 1980’de Türkiye’nin bir basamak altında 22. büyük ekonomi iken, 1990’da en büyük 8. ekonomi sırasına (Türkiye 19.sırada) kadar yükseldi. 2000’de ise 16. sıra ile Türkiye’nin 5 basamak üzerinde yer aldı. Ancak ABD başta olmak üzere diğer Batı ülkelerinin ambargonun kapsamanı genişleterek İran’ı kuşatma politikaları zamanla İran ekonomisini olumsuz etkilemeye başladı. İran 2010’da en büyük 21. ekonomi iken, 2015’de 27. sıraya, 2023’te ise 38. sıraya kadar geriledi.

Tablo: En büyük 20 ekonomi ve Türkiye, GSYH değerleri milyar dolar.
Kaynak: IMF, World Economic Outlook database: April 2024’den hareketle oluşturuldu.

Çözüm: Görece bağımsız kalkınma politikaları

Dünya ekonomisine ilişkin tarihsel milli gelir verileri incelendiğinde, Türkiye’nin dünya kapitalist ekonomi hiyerarşisi içindeki yerinde anlamlı bir değişikliğin gerçekleşmediği izlenmekte. 2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye ekonomisi birçok gösterge açısından dünya ortalamasının altında bir başarıma sahip. Dünya imalat sanayi katma değerinin ancak yüzde 1,2’sini üreten, dünya GSYH payı yüzde 1,1 olan, sanayileşmede derinleşme sağlayamadan 2000’li yıllarda erken sanayisizleşme sorunu ile karşılaşan bir ekonomiden söz ediyoruz. Yüksek teknoloji yoğunluklu ihracatın imalat sanayi içerisindeki payı ise yüzde üçlerde seyretmekte. İhracatın adeta fetişleştirildiği bir modelde, Türkiye’nin dünya ihracat payı yüzde 1 eşiğini aşamıyor. İthalat payı ise ihracat payından daha yüksek. Dış ticaret açığının öncelediği cari açık ise giderek yapısallaşıyor.

Türkiye’de 1930’lu yıllarda kalkınmacı devletin (kapitalist dünyadaki hegemonya boşluğunu iyi değerlendirerek) hayata geçirdiği planlı, bağımsız kalkınma stratejisi sayesinde modern sanayiinin temelleri atıldı. Türkiye bir kez daha, 1960’lı ve 70’li yıllarda izlediği görece bağımsız kalkınma stratejisi ile azgelişmişliği aşmada ya da sanayileşerek kalkınmada önemli gelişmeler sağladı. Sanayii sermayesinin önceliklerini gözeten planlamaya ve ithal ikamesine dayalı bu dönem, 1930’lu yıllardan sonraki en önemli sanayileşme atılımına sahne oldu. Uluslararası sermaye hareketlerinin denetlendiği bu dönemde, kalkınma planlarında belirtilen hedeflere (göreli fiyatlar başta olmak üzere) ulaşmak görece daha kolaydı. Bu dönemde gerek sanayiinin ve gerekse de milli gelirin yıllık ortalama büyüme hızı neoliberal döneme göre daha yüksek gerçekleşti.

Ancak, 1970’li yılların sonlarında yaşanan kriz ve krizi aşmak için uygulamaya konan 24 Ocak Kararları ile iktisat politikalarında köklü bir dönüşüm yaşandı. 1980 neoliberal dönüşümü ile birlikte görece bağımsız kalkınma politikaları terk edildi. Türkiye ekonomisi bağımlı, plansız kalkınma yörüngesine savruldu. İmalat, tarım gibi üretken sektörler dinamizmini kaybetti. “Kalkınmacı devlet”in yerini “rantiye devlet”i aldı. İnşaat, finans ve turizm sektörleri sürükleyici sektörler olarak öne çıktı. Ekonomide dışa bağımlılık artarken kalkınma sorunları giderek ağırlaştı.

Üretken sektörlerde yaşanan sorunlar nedeniyle üretim kapasitesi giderek aşındı. Üretimin ve ihracatın ithalata bağımlılığı arttı. Ekonominin içerisinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini aşmadan Türkiye’nin refah seviyesini artırması ve kalkınması imkânsız. Başka bir ifadeyle, monopollerin, monopsonların ve oligopollerin bir ahtapot gibi dünya ekonomisini kuşattığı, gelişmiş metropol ülkelerinin yüksek teknoloji yoğunluklu, yüksek katma değer üreten sektörlerde uzmanlaştıkları, çevre ülkelerin ise emek yoğun ya da teknoloji yoğunluğu düşük sektörlerde uzmanlaştıkları uluslararası işbölümünün çerçevesini zorlayıp planlı, görece bağımsız kalkınma politikaları ile bilim, teknoloji ve sanayileşmede sıçrama gerçekleştirmeden, yoksullaştıran büyüme tuzağından çıkarak gelişmiş ülkelere yakınsamak imkansız.

Kısaca, Türkiye’nin kalkınma sorunlarını aşması “”rantiye devlet”in yerine “kalkınmacı devlet”in planlamaya dayalı uygulayacağı görece bağımsız iktisat politikaları ile yakından ilgili. Bu tür bir iktisat politikasının uygulanması ise ülke kaynaklarının talanına dayalı “ahbap çavuş kapitalizmi”nin tasfiyesine, kamu yararını her türlü yararın üzerinde gören sol bir programın iktidarına bağlı.

Bayram Ali Eşiyok, Kalkınma iktisatçısı, bayaliesiyok@gmail.com

Bayram Ali Eşiyok