Türkiye: Kısa öyküsü

Bayram Ali Eşiyok Y
Türkiye: Kısa öyküsü

Bağımsız sanayileşmeden erken sanayisizleşmeye

Türkiye’nin ancak sanayileşerek kalkınacağına ilişkin kalkınmacı yaklaşım 1980’li yıllara kadar toplumsal bir hedef olarak kabül gördü. Ancak 1980’li yıllarla birlikte gündeme gelen finansal birikme dayalı neoliberal yeniden yapılanma politikaları sonucunda sanayileşerek azgelişmişliğin aşılması hedefi toplumsal bir hedef olmaktan çıktı. Türkiye 2000’li yıllarda giderek kristalize olan erken sanayisizleşme olgusu ile yüzleşmek zorunda kaldı…

1930’lu yıllar: Sanayi planlarına dayalı bağımsız sanayileşme yılları.1923-1929 döneminde liberal iktisat politikaları altında uygulanan sanayileşme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. 1929 krizinden çıkmak için gelişmiş ülkelerin uyguladıkları müdahaleci politikalar, Sovyetler Birliği’nde planlı sanayileşme sayesinde gerçekleşen yüksek kalkınma hızları ve henüz milli bir burjuvazinin yaratılamaması gibi bir dizi gelişme, Türkiye’nin 1930-1939 döneminde uygulayacağı devletçi, korumacı sanayileşme modeline geçişi önceledi.


1930’lu yıllarda uygulamaya konan sanayileşme politikası 1929 bunalımının yarattığı koşullarda ancak korumacılık ve devletçilik politikaları ile çıkılacağı temeline dayanır. Bu dönemde ithal edilen temel tüketim mallarının üretimi gerçekleşirken, sanayinin gelişmesi için demir çelik, enerji, maden, kâğıt ve kimyasal maddelerin üretimine geçildi. 1930’lu yılları, sanayi devrimini kaçırmış bir ülkenin kısa zamanda bu açığı kapatma mücadelesi olarak da okumak mümkün… Bu hedefin gerçekleştirilmesinde devlet, kalkınmacı devlet (developmental state) temel aktördür.

Bağımsız sanayileşme

Gerek Birinci ve gerekse de İkinci Beş Yıllık Sanayi Planları’nın sektörel öncelikleri ve sanayileşme stratejileri göz önüne alındığında, her iki planın da uluslararası iş bölümünün öngördüğü sanayileşmeyi red ederek bağımsız bir sanayileşmeyi hedefledikleri görülmektedir. Bağımsız sanayileşme hedefi Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nda şu şekilde ifade edilmektedir:

“…Büyük Sanayici memleketler… Ziraatçı memleketleri her zaman için hammadde müstahsili mevkiinde bırakmak ve bu memleketlerin piyasalarına hakim olmak davasında müttefiktirler. Bu itibarla, ziraatçı memleketlerin bu silkinme hareketlerine, er geç, set çekmek hususunda siyasi nüfuzlarını kullanmakta da birleşeceklerdir. Bazı zirai memleketler de ufak bir taviz mukabilinde bunu kabulden imtina etmeyeceklerdir (İnan, 1972:10)”.

1960’lı ve 70’li Yıllar: “Bu Neredeyse Bir Sanayi Devrimiydi”

1950’li yıllarda uygulanan plansız, programsız politikaların krizle sonuçlanması yanında, üretken sermayenin uluslararasılaşması Türkiye’nin 1960’lı yıllarda ithal ikameci sanayileşme stratejisine geçişini önceleyen gelişmeler oldu.

İlk olarak o günkü ismiyle OEEC (OECD) ve IMF’nin telkinleri doğrultusunda Koordinasyon Bakanlığı kuruldu. Bakanlığın kuruluşunu Başbakanlığa bağlı İktisadi Müşavirlik Kurulu’nun ihdas edilmesi izledi. Kalkınma Planı’nın hazırlanması için Jan Tinbergen Türkiye’ye davet edildi, Tinbergen’nin müşavirliğinde DPT’nin kuruluşu gerçekleşti. DPT, sonraki yıllarda kalkınmacı devletin en temel kurumlarından biri olarak önemli işlevler yüklendi. Böylelikle kalkınmacı devlet öncülüğünde “ulusal kalkınmacılık” dönemi başlatıldı.

İthal ikameci sanayileşme stratejisinin uygulanmasından önce, birincil malların üretiminde uzmanlaşan Türkiye (hiç kuşkusuz diğer birçok çevre ülke gibi) ithal ikameci sanayileşme stratejisi ile birlikte tüketim mallarının ve yer yer ara mallarının üretiminde belli bir yetkinliğe ulaştı. Ancak model sanayileşmede derinleşme sağlanamadan krize girdi. Krizle birlikte uluslararası finans kuruluşlarının telkinleri ve giderek dayatmaları sonucunda finansal birikime dayalı neoliberal yeniden yapılanma politikaları 1980’li yıllarla birlikte uygulanmaya kondu.

Kısaca, Ahmad’ın (2002:160) “…bu neredeyse bir sanayi devrimiydi ve pek az Üçüncü Dünya ülkesinin başardığı bir atılımdı” olarak nitelendirdiği ithal ikameci sanayileşme yılları, sanayinin yıllık ortalama büyüme oranları açısından 1930’lu yıllardan sonra Türkiye sanayileşme tarihinin en parlak ikinci dönemini temsil etmektedir.

1980’lerden günümüze: Neoliberal yeniden yapılanmadan erken sanayisizleşmeye

Planlı kalkınma döneminin son planı olan Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın tasfiye edilmesi ile birlikte 1980 sonrası uygulanan iktisat politikalarının temel öncelliği “ihracat önderliğinde dışa açılma” olarak ortaya kondu. Kamu kesimi üretici bir aktör olarak iktisadi faaliyetlerden çekilip altyapı yatırımlarında yoğunlaştı. ithalatta efektif koruma oranlarının düşürülerek dış ticaretin serbestleştirildiği ve sanayi üretiminin çeşitli özendirici tedbirlerle (sübvansiyon, vergi iadesi vs.) ihracata yönlendirilmesinin hedeflendiği  programın öncellikleri arasında sanayileşme, yapısal değişme gibi dinamik etkinliği gerçekleştirecek politikalar yer almadı.

1980 sonrası imalat sanayiinin yapısına ilişkin sektörel bulgular (burada ayrıntısına giremeyeceğimiz), uluslararası meta zincirine eklemlenme ve sipariş alma yarışının düşük teknoloji yoğunluklu katma değer ve ithalata bağımlı bir sanayi yapısı ile sonuçlandığını, bu yapının giderek kalıcılaştığını ve Türkiye’nin erken sanayisizleşme olgusu ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.

Sanayi için bir bilanço: Planlı ve plansız yıllar

Ekonomideki yapısal değişimi anlamak için ekonomik büyüme oranları yerine sanayinin yıllık ortalama büyüme oranlarını kullanmak gerekir. Bu çerçevede planlı ve plansız dönemlere ilişkin sanayinin yıllık ortalama büyüme oranları göz önüne alındığında, planlı yıllarda sanayinin yıllık ortalama büyüme oranlarının plansız, programsız yılla ile kıyaslanmayacak kadar yüksek gerçekleştiği görülüyor. Planlı yıllarda sanayinin yıllık ortalama büyüme oranı %9,5 oranında gerçekleşirken, plansız, programsız yıllarda %5,4 ile sınırlı kalmıştır. Başka bir ifadeyle, kalkınmacı devletin uyguladığı politikalar sayesinde sanayideki yıllık ortalama büyüme oranı plansız, programsız yıllara göre 4.1 puan (neredeyse iki katı) daha yüksek gerçekleşmiştir.

Kısaca, kalkınmacı devletin uyguladığı sanayi politikaları sonucunda, planlı, programlı yıllarda sanayide önemli gelişmeler sağlanmış, kalkınmacı devletin tam karşısında yer alan plansız, programsız “serbest piyasa” yıllarında ise sanayinin performansı önemli ölçüde aşınmıştır.

Tablo: Planlı ve plansız yıllarda sanayinin yıllık ortalama büyüme oranları

Planlı Yıllar (27 Yıl) 9,5
Plansız Yıllar (69 Yıl) 5,4
Cumhuriyet Ortalaması (1924-2019) 6,5

Kaynak: TÜİK veri tabanından hareketle kendi hesaplamamız.

Sonuç olarak, bu çalışmadaki tarihsel verilerden hareketle şu temel çıkarmayı yapmak mümkün gözükmektedir: Türkiye gibi sanayileşmeye geç katılan (late comer) bir ülkenin planlı kalkınma modeli olmadan sanayileşmede derinleşme sağlayarak metropol ülkelere yakınsaması (convergence) mümkün değildir ve bunu başarabilmiş tek bir ülke örneği bulunmamaktadır.

Bayram Ali Eşiyok

Kaynak:

Ahmad, Feroz (2002), Modern Türkiye’nin Oluşumu (3.Basım), İstanbul: Kaynak Yayınları.

İnan, Afet (1972), Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Sanayi Planı, Ankara: TTK Yayını.

Bayram Ali Eşiyok