Tarımsal katma değerde büyük aşınma

Bayram Ali Eşiyok Y
Tarımsal katma değerde büyük aşınma

Türkiye’nin 1980’li yıllar ile birlikte karşı karşıya kaldığı temel sorunların başında tarımsal üretim ve hayvancılıkta yaşanan olumsuz gelişmeler geliyor. 1980’li yıllarla birlikte gündeme gelen neo-liberal yeniden yapılanma politikaları tarım sektörünü son derece olumsuz etkiledi.

1998-2018 yılları arasında tarımın katma değer payı önemli ölçüde aşınarak %12,5’den %5,8’e düştü…

2002-2018 yılları arasında, tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı ise %34,9’dan %18,5’e geriledi.


Tarımda yaşanan sancılı dönüşüm sonucunda kırsal göç hızlanırken, sanayi sektöründe yaşanan sorunlar sonucunda işsizlik oranlarında ve adi suç vakalarında önemli artışlar gerçekleşti. Toplam işsizlik oranı %14’lere, genç işsizlerin oranı ise %25’lere yükseldi. Bu yazının konusunu tarımda uygulanan liberalizsayon politikalarının sektör üzerinde yarattığı kimi sonuçlarının çözümlenmesi oluşturuyor.

Çiftçi üretmekten vazgeçiyor

Tarımda yaşanan sancılı dönüşüm sonucunda çiftçiler üretimden kopuyor. Çiftçilerin üretimden vazgeçmesinin sonuçlarını tarımsal üretim alanlarında meydana gelen dramatik aşınmada izlemek mümkün: 2004 yılında yaklaşık 26.6 milyon hektar olan tarım alanı, izlenen politikalar sonucunda 2018 yılında 23.2 milyon hektara kadar geriledi. Bu alan Belçika’nın yüzölçümünden fazla bir tarım alanının artık üretim dışına savrulması anlamına geliyor (Tablo 1). Üretimden kopan 700 bine yakın çiftçi ailesi kentlerde işsizler ordusuna katılmaya devam ediyor…

 

Traktör üretimi düşüyor

Tarımda yaşanan sorunlar ile birlikte traktör üretimi de önemli ölçüde düştü (Tablo 2). Artan girdi maliyetlerini (mazot, gübre, ilaç) karşılamada dahi önemli sorunlarla karşı karşıya kalan çiftçilerin, tarımsal üretimin en temel araçlarının başında gelen traktör taleplerini kesmeleri son derece olağan. Düşen talep traktör üretiminin hızla gerilemesi ile sonuçlandı. 2017 yılında 72 bin adetin üzerinde olan traktör üretimi, 2018 yılında 47.689 adete kadar düştü. 2017-2018 yılları arasında traktör üretimi %33,8 oranında ve 24.343 adet geriledi.

Tablonun son iki satırında gösterilen Ocak-Haziran dönemine ilişkin traktör üretimi verileri göz önüne alındığında 2019 yılında da işlerin yolunda gitmediği anlaşılıyor. Traktör üreticileri iç talepte meydana gelen dramatik düşüşü ihracata yönelerek hafifletmeye çalışıyor… Düşen traktör talebi, Türkiye tarımında düşük olan tarımsal verimlilik düzeyini daha da aşındıracak, buna kuşku duyulmamalı.

Toplam hayvan varlığı düşüyor, Türkiye canlı hayvan ve et ithal ediyor

Türkiye hayvancılık sektöründe de önemli açmazlarla karşı karşıya. 1980 yılında yaklaşık 85 milyon olan toplam hayvan varlığı %25,6 oranında azalarak 2018 yılında 63.3 milyona düştü.

Hayvan türleri arasında en dramatik aşınma keçi ve koyun sayısında gerçekleşti. 1980 yılında yaklaşık 19 milyon baş olan keçi sayısı %42,6 oranında azalarak 2018 yılında 10.9 milyona kadar geriledi. Koyun sayısı ise %27,6 oranında aşındı, yaklaşık 48.6 milyondan 35 milyona indi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında son derece yerinde bir politika ile uygulanan merinoslaştırma çalışmaları terk edildi. Türkiye şartlarına daha uygun olan küçükbaş hayvancılık (başta koyun olmak üzere) önemli sorunlarla karşı karşıya kaldı.

Manda sayısı mı? En dramatik aşınmanın yaşandığı türlerin başında manda geliyor. 1980 yılında 1 milyonun üzerinde (tam olarak 1 milyon 30 bin) olan manda sayısı, 2018 yılında 178.397 başa gerilemiş durumda. Hayvan varlığında yaşanan dramatik aşınma, Türkiye’nin et ithal edilmesi ile sonuçlandı.

Canlı hayvan ve et ithalatı artıyor

Hayvancılık sektöründe uygulanan yanlış politikalar sonucunda Türkiye Uruguay ve Brezilya başta olmak üzere birçok ülkeden canlı sığır ithal ediyor. Türkiye’nin 2016 yılında yaklaşık 587 milyon dolar olan büyükbaş hayvan ithalatı 2018 yılında 1.7 milyar dolara yükselerek önemli ölçüde arttı…

2016 yılında 979 bin dolar olan canlı keçi ve koyun ithalat değeri ise 2018 yılında 62 milyon dolara kadar yükseldi. Hayvancılıkta yaşanan sorunlar ile birlikte Türkiye et ithal etmeye başladı. 2016 yılında 41 milyon dolar olan kırmızı et ithalatı, 2018 yılında 260 milyon doları aştı (Tablo 4). Sadece kırmızı et mi? Türkiye beyaz et de ithal ediyor.

Kısaca, artan girdi maliyetleri, 1980’lerden günümüze dolu-dizgin uygulana gelen neoliberal politikalar, mera alanlarının azalması, hayvancılık sektörüne yönelik bir planlamanın olmaması, düzenleyici kurumların tasfiye edilmesi gibi bir dizi gelişme hayvancılık sektörünü son derece olumsuz etkiledi, etkilemeye devam ediyor…

Gelinen nokta: Türkiye tarım ve hayvancılık sektöründe artık net ithalatçı…

Türkiye tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sancılı dönüşüm sonucunda artık “kendine yeterli 7 ülke” değil, ithalatçı bir ülke. Tablo 5 bu gerçeği anlatıyor.

 

Tarım ve hayvancılık sektörü 1970-2000 yılları arasında sürekli dış ticaret fazlası verirken, 2000’li yıllardan itibaren net ithalatçı ülke konumuna savruldu. Başka bir anlatımla, 1970-2000 yılları arasında 31 yıl boyunca istisnasız tüm yıllarda tarım ve hayvancılık sektörü net ihracatçı bir sektör iken, 2000’li yıllar ile birlikte bu tablo değişmeye başladı, 2000-2019 yılları arasında tarım ve hayvancılık sektörü sadece 2001, 2002 ve 2005 yıllarında dış ticaret fazlası verdi. ISIC Rev.3 sınıflandırmasına göre, 2018 yılına gelindiğinde açık 4 milyar dolara yaklaştı…

Sonuç ve çözüm önerileri

Tarımda yaşanan düşük verimlilik düzeyi gerekçe gösterilerek, 1980’li ve izleyen yıllarda tarım ekonomi açısından yük/kambur olarak görülmeye başlandı. Tarımsal üretim küresel şirketlerin ve piyasanın inisiyatifi ne bırakıldı. Tarımda artan girdi maliyetleri ve reel olarak azalan destekler çiftçileri üretimden caydırırken, Türkiye sanayide olduğu gibi tarım sektöründe de hızla ithalata bağımlı bir ülke konumuna sürüklendi.

Tarımsal üretim ve hayvancılıkta yaşanan sorunların çözümü için öncellikle liberalizasyona dayalı politikalarla yüzleşmek şart. Tıpkı sanayide olduğu gibi tarımsal üretim ve hayvancılık sektörü de ithalatın yarattığı yıkımla karşı karşıya.

Çiftçileri üretimden koparan en temel ögelerin başında hızla artan girdi maliyetleri geliyor. Tarımsal ürün fiyatları artan girdi maliyetlerini karşılamada yetersiz kalıyor. Tarımın göreli fiyatları çiftçinin aleyhine gelişiyor, üreticiler gelir kayıplarını sineye çekmek zorunda kalıyor. Gelinen bu noktada, tarımsal desteklerin hızla yükseltilmesi ve üreticilerin desteklenmesi sektörün geleceği açısından zorunlu. Tarıma yönelik politikalar hazırlanırken kar/zarar hesabı temel alınmamalı. Tarıma kamu yararı ve gıda güvenliği gibi stratejik amaçlarla yaklaşılmalı.

Küçük üreticilerin pazarın ve tüccarların inisiyatifi ne bırakılmaması için kooperatifleşme yanında tarımsal KİT’lerin yeniden işler hale getirilmesi şart. Kısaca, ithalata dayalı tarımsal politikaların hızla terk edilerek yerli üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik yeni bir tarım politikasının hazırlanarak hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Son söz olarak, tarımsal üretim ve hayvancılıkta planlamaya geçmeden sorunları çözmek olası gözükmüyor.

Bayram Ali Eşiyok / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 181. sayısında yayınlanmıştır.

Bayram Ali Eşiyok