Üretim paradigması değişirken sanayileşmeye ne oldu?

Bayram Ali Eşiyok Y
Üretim paradigması değişirken sanayileşmeye ne oldu?

Art arda yaşanan sanayi devrimleri sonucunda üretim paradigması değişti, kitlesel üretimin yerini esnek üretim aldı. Bu yeni döneme Sanayi 4.0 teknolojileri damgasını vuruyor. Sanayi 4.0; nesnelerin interneti, Bulut Bilişim, akıllı fabrikalar, 3 boyutlu (3D) yazıcılar, Büyük Veri (Big Data) gibi teknolojilere dayalı olarak gelişiyor.

Peki, Sanayi 4.0 evresinde Türkiye sanayinin hal-i pür melali nedir? Türkiye 1980’li yıllar ile birlikte sanayileşmede derinleşme sağlamadan, küresel katma değer zincirine düşük teknoloji yoğunluklu sektörler temelinde eklemlendi, bunun sonucunda erken sanayisizleşme ve düşük teknoloji yoğunluklu üretim yapısı ile yüzleşmek zorunda kaldı. Bu yazıda sanayinin performansı tarihsel açıdan incelenmekte ve üretim yapısının ancak kalkınmacı devletin uygulayacağı yeni bir sanayileşme stratejisi ile dönüştüreceği ileri sürülmektedir.

Kalkınmacı devlet ve sanayileşme


Türkiye’de kalkınmacı devletin iktisat politikalarına yön verdiği iki dönemden söz etmek mümkün. Bunlar; 1930-1939 ve 1963-1979 dönemleridir. Her iki dönemde de planlı sanayileşme geçerlidir. Kalkınmacı devlet bu iki dönemde sanayinin özellikle de imalat sanayinin öncelliklerini gözetti, kaynak tahsisini bu doğrultuda kullandı. Sanayileşerek azgelişmişliği aşma hedefi her iki dönemin de ortak özelliği oldu.

1930-1939 döneminde uygulanan sanayileşme stratejisi uluslararası işbölümü dışında bağımsız sanayileşme özellikleri gösterirken, 1963-1979 döneminde uygulanan ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisinde OECD gibi kuruluşların telkinleri de etkili oldu. Başka bir ifadeyle, 1963-1979 döneminde uygulanan ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisi 1930’lardaki gibi uluslararası işbölümüne rağmen değil, uluslararası işbölümünün bir uzantısı olarak, üretken sermayenin uluslararasılaşması sonucunda hayat buldu.

1945 sonrası kalkınma iktisadının yükselişi ile birlikte gündeme gelecek olan kalkınmacı devlet pratiğini Türkiye görece erken bir dönemde, 1930’lu yıllarda keşfetti. Kalkınmacı devletin uyguladığı sanayileşme stratejileri sonucunda, sanayinin yıllık ortalama büyüme oranı 1930-1939 döneminde % 11,7 gibi son derece yüksek bir oranda gerçekleşti. 1963-79 döneminde ise sanayi yıllık ortalama %8,2 oranında büyüdü. Bu büyüme oranı 1930-1939 döneminden sonraki en yüksek büyüme anlamına gelmektedir. Cumhuriyet döneminin (1924- 2018) yıllık ortalama sanayi büyüme oranının %6,6 olduğu göz önüne alınırsa, kalkınmacı devlet dönemlerinde gerçekleşen büyüme oranları son derece parlaktır. Sanayinin yıllık ortalama büyüme oranı neoliberal yeniden yapılanma döneminde (1980-2018 döneminde) önemli ölçüde aşındı, %5,6 oranına kadar geriledi (Tablo 1). Türkiye, bırakınız üretim yapısını Sanayi 4.0 teknolojileri temelinde dönüştürmeyi erken sanayisizleşme sorunu ile karşı karşıya kaldı…

Sanayileşmede bir yol ayrımı

İthal ikameci sanayileşme stratejisi 1970’li yılların sonuna gelindiğinde krizle karşı karşıya kaldı. Buna rağmen belki de kalkınmacı devletin son temsilcileri sanayileşmede derinleşmeyi hedefleyen ve bu çerçevede yatırım mallarının üretimine ağırlık vermeyi öngören Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nı hazırladılar. Dördüncü Planı hazırlayan kadro yaşanan kriz ortamına ve değişen ve gittikçe ağırlaşan uluslararası konjonktüre rağmen tercihini sanayileşmenin daha da derinleştirilmesi yönünde kullandı. Ancak, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı bir yandan dış şoklar karşısında büyüyen ödemeler dengesi sorunu, diğer taraftan ulusal ve uluslararası sermayenin “dışa açılma” yönündeki telkin ve giderek dayatmaları sonucunda tasfiye edildi. Böylelikle 1980 yılında gündeme gelen 24 Ocak Kararları ile birlikte Dördüncü Plan’ın öngördüğü sanayileşme çizgisi terk edilerek Türkiye sanayileşmede derinleşme sağlamadan erken sanayisizleşme sorunu ile karşı karşıya kaldı…

Erken sanayisizleşme

Sanayi herhangi bir hazırlık aşamasından geçmeden 24 Ocak 1980 kararları ile küresel katma değer zincirine eklemlendi. İzleyen yıllarda sanayide yapısal dönüşümü sağlayacak politikaların gündem dışı kalması sonucunda imalat sanayinin ulusal katma değer payı aşındı, hizmetler sektörünü payı daha da şişti. Üretimin ve ihracatın yapısı düşük ve orta teknoloji yoğunluklu sektörlere kitlendi, sanayinin ithalata bağımlılığı yükseldi.

İmalat sanayinin gelişme çizgisi metropol ülkelerin izlediği gelişme patikasını izlemedi (ters U). Başka bir ifadeyle, imalat sanayinin katma değer payı %30’lara yükselmeden erken bir aşamada düşmeye başladı, hizmetler öne çıktı, Türkiye erken sanayisizleşme olgusu ile karşı karşıya kaldı. Tablo 2 imalat sanayi katma değer payında meydana gelen aşınmanın önemli boyutlara ulaştığını, 1989 yılında %23,1 olan imalat sanayi katma değer payının 2017 yılında %17,6’ya kadar gerilediğini gösteriyor.

Sonuç olarak, üretim paradigmasında meydana gelen köklü değişmeler göz önüne alındığında, Türkiye’nin bu yeni üretim paradigmasına uygun dönüşümü ancak kalkınmacı devletin uygulayacağı, planlamaya dayalı yeni bir sanayileşme stratejisi ile gerçekleştireceğini özellikle vurgulamak istiyoruz.

Bayram Ali Eşiyok / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 196. sayısında yayınlanmıştır.

Bayram Ali Eşiyok