Böyle yayın olmaz olsun!

Lale Akarun Y
Böyle yayın olmaz olsun!

Bilim politikamızın temelinde, nitelik değil niceliği artırmak var. Bilimsel açıdan gelişmeye değil, bilim göstergelerimizi yükseltmeye çalışıyoruz: Yayın sayısını artıralım, atıf sayısını artıralım. Nasıl artırırız? Yayın başına teşvik verelim; öğretim üyeleri daha çok yayın yapsın. Yükselme için yayın sayısına bakalım: Şu kadar Türkçe yayın, bu kadar endeksli yayın, her biri şu kadar puan, doçentlik için toplam şu kadar puan.

Eğer hakkıyla araştırma yaparsanız, bu istekleri yerine getirmek kolay değil. Nitelikli bir araştırma çok zahmetli. Araştırma sorusu bulmak ve doldurulacak boşluğu literatür araştırması ile kurgulamak, deney düzeneği kurmak, veri toplamak, analiz yaparak yeni bir yöntemin geçerliliğini göstermek uzun sürüyor. Çoğu zaman, hipotezler doğru çıkmayınca yeni baştan başlamak gerekiyor. Başarılı olduğunuzda makale yazmak, uygun bir dergi bulup yollamak aylar sürer.

Eğer araştırmanıza güveniyorsanız, o alanın en iyi dergisine yollamak istersiniz; bu da kıyasıya eleştirilmek, en ufak eksiklerin bulunması ve makalenin düzeltilip tekrar tekrar sunulması ya da reddedilmek demektir. Başarılı olursanız, yayının basılması bir iki yıl alır. Olmazsanız, başka bir dergide aynı süreci tekrar yaşarsınız. Yani nitelikli bir araştırmanın iyi bir yerde yayınlanması en az iki sene alan, zahmetli bir iştir.


Konu nicelik olunca

Niteliğe değil, niceliğe vurgu yaptığımızda ne oluyor? Etki faktörü son derece düşük yerlerde bol bol yayın çıkıyor. Nasıl yerler buralar? İki kategori altında toplayabiliriz bunları. Birinci kategori, kimsenin okumadığı, para karşılığı yayın yapılan, avcı dergiler. Bu dergilerde yapılan yayınlar zaten hakemlikten geçmiyor. Hakemlikten geçmediklerini zaten birkaç hafta, hatta birkaç gün içinde kabul edilmelerinden, birkaç hafta ya da ay içinde de yayınlanmalarından da anlayabiliriz.

Amaç zaten para kazanmak; parayı ödediğiniz sürece sorun yok.

İkinci kategori, ahbap-çavuş dergileri: Para vermek istemeyenler, kendi dergilerini kuruyor ve yayın kurulu tanıdıklardan oluşuyor. Kendi editörü olduğunuz dergilerde daha kolay yayın yapıyorsunuz. Hatta editör ve hakem olduğunuz dergileri atıf kazanmak için de kullanıyorsunuz. Gönderilen makaleleri güya değerlendirirken, kendi makalelerinize atıf verilmesini şart koşuyorsunuz. Böyle böyle gelsin akademik teşvik puanları, yükseltme puanları. Göstergelerde de Türkiye’nin yayın sayıları yükseliyor.

Peki yapılan yayınlar neye benziyor?

Çoğu yayın, olsa da olur, olmasa da olur diyeceğiniz sade suya tirit işler. Yeni toplanmış ya da mevcut verinin, mevcut yöntemlerle değerlendirilmesi niteliğinde, pek fazla yeni bir şey söylemeyen, basit öğrenci ödevi niteliğinde yayınlar.

Ancak bazıları öyle zararsız değil. Geçenlere, MS hastalığını tanrının gazabına bağlayan bir makale gündem oldu: Makale yazarı, 41 tane makale yazmış: Çoğu yayın tüm editörleri Türk olan bir dizi dergide yayınlanmış. Editörlere bakmak zaten bu dergiler hakkında kuşkuya kapılmak için yeterli. Dergi editörü olamayacak kadar tecrübesiz kişiler. Çoğu Konya, Van ve Çanakkale’den. Malum yazarın makale başlıkları dehşet verici: “Hastaların MS hastalığının gerçeküstü nedenleri hakkında kanaatleri” ve “Başörtüsü kadınları cinsel tacizden korur” başlıklı makaleler çocuk nörolojisi dergisinde yayınlanmış, ama sonradan geri çekilmiş. “Türkiye’deki büyük depremin manevi değerlendirmesi” çocuk bilimi dergisinde yayınlanmış.

Peki bunları yazan kişinin uzmanlığı nedir derseniz, bir tıp profesörü. Doktorasını Van’da almış; şimdi Konya’da görevli.

Anladığım kadarıyla bu kişi hakkında YÖK soruşturma başlatmış; ancak bu vaka kesinlikle tekil bir vaka değil. Türkiye akademisi bu gibi sahteciliklerle o derece zehirlendi ki, kurtulabileceğine dair hiç umudum yok. Bu gibi vakaların azınlıkta olduğu birkaç elle tutulur üniversitemiz, bu gibi kişilerin paraşütle oralara getirilmesi ile hızla bu seviyeye indiriliyor. Dolayısıyla üniversitenin hayata geri döneceğine dair umudum pek yok.

Lale Akarun

*Bu yazı, HBT Dergi 406. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun