Covid-19, işsizlik ve yeni bir küreselleşmeye doğru…

Bayram Ali Eşiyok Y
Covid-19, işsizlik ve yeni bir küreselleşmeye doğru…

Krizler kapitalizme içkindir. Önceki krizlerde toplam talebin düşmesi sisteme içkin döngüler/çelişkiler sonucunda gerçekleşirken, bu kez covid-19’un tetiklediği bir krizle karşı karşıyayız.

Salgının bu kadar derin etkilerde bulunması finansal birikime dayalı neoliberal politikaların yarattığı tahribatlarla yakından ilgili… Reel birikimden kopan ve giderek şişen finansal balon covid-19 ile patladı…

İşler yolunda iken hiç sesini çıkarmayan OECD (hiç şüphesiz neoliberal küreselleşmenin üst yapı kurumları olarak IMF ve Dünya Bankası), giderek artan salgın tehdidine karşı uluslararası işbirliği çağrısında bulundu. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria böyle büyük bir düşmanla daha önce karşılaşmadıklarını ve bu kadar büyük bir sorun yaşamadıklarını şaşkınlıkla itiraf etti.


Talep Sorunu ve İşsizlik

1929/30 krizi eksik tüketimden kaynaklanan bir talep kriziydi ve Keynesyen politikalarla aşılmaya çalışıldı… Covid-19’un yarattığı talep şokuna karşı ABD başta olmak üzere metropol ülkelerde yeniden Keynesyen politikalar gündemdedir.

Kriz koşullarında çıkarılan her işçi, işverenin kendi kuyusunu kazması anlamına gelir. Talebin hızla daraldığı koşullarda çalışanların işlerinden koparılması iki etki yaratır: Birincisi, çıkarılan her çalışan talebi aşındırır, ikincisi katma değerin düşmesi ile ulusal hasıla geriler, kriz derinleşir. İçerisinde geçmekte olduğumuz koşullarda işsizlikle mücadele hem talep açısından hem de üretimin sürekliliği açısından gereklidir. Salgın nedeniyle, işçilerin zorunlu karantiye tabı tutulması halinde işverenin ücret ödemelerine devam etmesi, bunun mümkün olmadığı koşullarda ise kamunun ücret ödemelerini üstlenmesi son derece önemlidir.

Küresel İşsizlik

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) farklı büyüme senaryoları altında küresel işsizlik tahminlerini yayınladı (Tablo 1). Ekonometrik analiz sonuçlarına göre, küresel GSYH’nin %8 düşmesi halinde küresel işsizlere 24,7 milyon yeni işsizin ekleneceği öngörülüyor. Küresel büyümenin %4 düşmesi halinde (orta senaryo) 13 milyon, %2 düşmesi halinde ise (iyimser senaryo) 5,3 milyon çalışan işini kaybedecek. İşsizler ordusuna yeni işsizlerin eklenmesi talep krizinin derinleşmesi demek…

Tablo 1: Küresel İşsizlik Tahmini

Senaryo Büyüme Tahmini (%) İşsizlik Tahmini (Milyon Kişi)
Düşük 2 5,3
Orta 4 13,0
Yüksek 8 24,7

Kaynak: ILO, Estimating the impact of COVID-19 on the World of work.

Ben Güvende Değilsem Sen de Değilsin!

Sağlık başta olmak üzere, neoliberal küresel düzene itiraz edenlerin haklılığını Covid-19 çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Temel bir insan hakkı olan sağlıkta yoksun yaşayan milyarlarca insanın bulunduğu bir dünyada, hiç kimsenin güvende olmadığını tüm dünyaya haykırdı.

Tablo 2, sağlık harcamalarında dünyanın nasıl bir eşitsizlik içerisinde bulunduğunu gösteriyor. Düşük gelirli çevre ülkelerde kişi başına sağlık harcaması sadece 32,9 dolar iken, yüksek gelirli (metropol) ülkelerde 5.180 dolar… Metropol ülkelerde kişi başına 5.180 dolarlık sağlık harcaması salgına çare olmadı.

Covid-19; kendi steril, korunaklı dünyalarında güvende olduklarını zanneden küresel muktedirlerin de güvende olmadıklarını, bir pandeminin kurbanı olabileceklerini gayet açık bir şekilde ortaya koydu…

Tablo 2: Düşük ve Yüksek Gelirli Ülkelerde Sağlık Harcamaları

Düşük Gelirli Ülkeler Cari Kişi Başına Sağlık Harcaması ($) 32,9
Düşük Gelirli Ülkeler Cari Sağlık harcaması/GSYH (%) 5,4
Yüksek Gelirli Ülkeler Cari Kişi Başına Sağlık Harcaması ($) 5.180
Yüksek Gelirli Ülkeler Cari Sağlık harcaması/GSYH (%) 12,6

Kaynak: World Bank. Veriler 2016 yılına ait.

Yoksul Ülkelerde Sağlık ve Silah Harcaması  

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI)  verilerine göre 2018 yılında dünyada kişi başına 239 dolar askeri harcama yapılmış. Yoksul ülkelerde kişi başına sağlık harcaması ise sadece 32,9 dolar. Kısaca, dünyada kişi başına yapılan silah harcamaları düşük gelirli ülkelerin kişi başına sağlık harcamaları ile kıyaslanmayacak kadar yüksek…

Covid-19 şunu da gösterdi: Ey dünyanın muktedirleri, doğayı ve insanı daha fazla sömürerek, savaş sanayine daha fazla kaynak ayırarak sermaye biriktirebilirsiniz, ancak bu sizin dokunulmaz olduğunuzu göstermez… Unutmayın! İnsanlığın kaderi ortaklaşmadan, “öteki” ile hemhal olmaktan geçiyor.

Neoliberal Küreselleşmenin Sonu mu?

Neoliberal politikaların yarattığı eşitsizlikler, şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki etkinliği ve daha adil bir dünya özlemi,17 Eylül 2011'de finans merkezinin kalbi New York’taWall Street'i İşgal Et-Occupy Wall Street” , sloganı ile tüm ABD’ye yayıldı. Eylemin büyüklüğüne rağmen, protestolar finans merkezlerine göbekten bağlı medya kuruluşlarında fazla yer almadı ve zaman içerisinde sönümlendi. Ancak, Covid-19 ile birlikte dünya yeni bir eşikte… Dünya yeni alt-üst oluşlara, büyük dönüşümlere gebe gözüküyor…

ABD öncülüğünde dünyaya dayatılan neoliberal küreselleşme çatışma, eşitsizlik ve yoksulluk üretti. ABD öncülüğünde gerçekleşen neoliberal küreselleşme sadece sermayenin çıkarlarını korurken, dayanışmayı ve daha adil bir düzeni hedefleyen alternatif küreselleşme ise kendiliğinden değil, ancak toplumsal eylemlilikler sonucunda hayat bulacak.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yukarıda kısaca ifade edilen neoliberal küreselleşmenin aşılması bir süreç sorunu ve zaman alacak. Ancak, covid-19’un yarattığı sorunlar ertelenmeyecek kadar acil… Burada salgının yaratacağı olası etkilerin hafifletilmesine yönelik kimi öneriler üzerinde duracağız.

Hiç kuşkusuz en temel sorunların başında işsizlik ve talepte meydana gelen ani düşüşler geliyor.  İşsizlik sorununu çözmek ve üretimin sürekliliğini sağlamak açısından kritik görev devlete düşüyor. Bu çerçevede neoliberalizmin amentülerinden “merkez bankasının bağımsızlığı” retoriğini bir yana bırakıp, merkez bankalarının reel birikimin (kalkınmanın) ve bölüşümün bir bileşeni olarak işlev görmesi son derece önemli.

Tasarruf imkânlarının daraldığı, işsizliğin arttığı, üretimin düştüğü ve dış kaynak sorunlarının giderek ağırlaştığı koşullarda devletin başvuracağı temel araçların başında Merkez Bankası’nın karşılıksız para basması ya da senyoraj hakkı gelir. Enflasyon hedeflemesinin anlamını yitirdiği koşullarda devletin para basarak işsizlere ve yoksullara gelir transferi yapması geçici bir politika aracı olarak düşünülebilir. Talebin hızla düştüğü, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, insanların en temel ihtiyaçlara erişmede sorun yaşadığı koşullarda enflasyon kaygısı anlamsızdır.

Finansal birikime dayalı birikim koşullarında gelir dağılımı üretken sektörlerin (imalat, tarım vs.) aleyhine bozulurken, mali sermayenin ve inşaat sektörünün lehine gelişti. Bu iki sektörde önemli boyutlara varan sermaye birikimi oluştu. Bu koşullarda finans ve inşaat sektörlerinin vergilendirilerek buradan elde edilecek kaynakların başta yoksullar ve çalışanlar olmak üzere üretken sektörlerin lehine kullandırılması krizin etkilerini hafifletebilir…

Bayram Ali Eşiyok / [email protected]


*Bu yazı HBT'nin 211. sayısında yayınlanmıştır.

Bayram Ali Eşiyok