Tarım çözülürken, ekonomi inşaatlaşıyor

Bayram Ali Eşiyok Y
Tarım çözülürken, ekonomi inşaatlaşıyor

Türkiye tarımda 1990’li yıllara kadar “kendi kendine yeterli yedi ülke” arasında yer alırken, günümüzde artık net ithalatçı bir ülke.

1980’li ve izleyen yıllara damgasını vuran neoliberal yeniden yapılanma politikalarından sanayi gibi tarım da payını aldı. Tarım sektörü giderek daha fazla dünya pazarlarına eklemlenirken, çevre ekonomilerdeki üreticiler uluslararası gıda tekellerinin denetiminde, küresel gıda zincirinin parçasına dönüştüler. Bu politikaların bir sonucu olarak tarımsal destekler önemli ölçüde azaldı. Fiyat ve girdi desteğinin aşınmasına ithalatın liberalizasyonu eşlik etti.

Neoliberal zihniyet tüm toplumsal ilişkilerde dayanışma yerine rekabeti, sosyal politikaların yerine ise güç ilişkilerinin belirlediği piyasayı yerleştirdi. Bu zihniyetin tarıma yansıması oldukça yıkıcı oldu. Bugün artık birçok çevre ülke gıda güvenliği ile karşı karşıya…


Tarımın katma değer payı düşüyor

Türkiye tarımında meydana gelen kan kaybını Grafik 1’de izlemek mümkün. Buna göre, 1998-2015 yılları arasında tarım sektörünün katma değer payı önemli ölçüde aşınarak %12,5’den %6,9’a düşmüş. Başka bir anlatımla, 2015 yılında tarımın katma değer payı %8,2 olan inşaat sektörünün payından 1,3 puan daha düşük… Tarım çözülürken, ekonomi inşaatlaşmaktadır.

 

Tarım ve hayvancılıkta net ithalatçıyız

Tarım ve hayvancılık sektöründe gerçekleşen ithalatın nicel boyutu Tablo 1’de izlenebilir.

2009 yılında tarım ve hayvancılık sektöründe yaklaşık 111 milyon dolar olan dış ticaret açığı, izleyen yıllarda hızla artarak 2011 yılında yaklaşık 3.5 milyar dolara yükselmiş. 2011 sonrası yıllarda dış ticaret açığında görece bir daralma yaşanmasına karşın, 2016 yılındaki açık yaklaşık 1.6 milyar dolar....

Türkiye 2016 yılında yaklaşık 5.4 milyar dolar ihracata karşın 6.9 milyar dolar ithalat yapmış. 2009 yılında %97,5 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 2016 yılında %77,6 oranına gerilemiş.

Kısaca, 1980’li yıllarla birlikte uygulamaya konan neoliberal politikalar sonucunda Türkiye sanayide olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da ithalata bağımlı bir ülke olma yolunda önemli gelişmeler sağlamıştır.

Hayvan varlığı hızla eriyor

Bir yandan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşananlar, diğer yandan uygulanan neoliberal politikalar hayvan varlığının dramatik düzeyde düşüşüne neden oldu. 1980 yılında yaklaşık 85 milyon olan toplam hayvan varlığı 2016 yılına gelindiğinde 55.4 milyona gerilemiş.

Hayvan türleri arasında en dramatik aşınma keçi ve koyun sayısında gerçekleşmiş. Buna göre 1980 yılında yaklaşık 19 milyon baş olan keçi sayısı, 2016 yılında 10.3 milyona gerilerken, koyun sayısı yaklaşık 48.6 milyondan 31 milyona düşmüş. Önceki yıllarda TÜİK istatistiklerinde yer alan manda sayısı, bu ırkın neredeyse yok olma noktasına gelmesi ile birlikte artık istatistiklerde de yer almıyor. Bir önemli varlık göz göre göre yok oluyor…

Özlem Yüzak 30 Haziran tarihli Cumhuriyet’teki köşesinde (okumayanlar için bu makaleyi şiddetle öneririz) şunları yazdı: “Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi 45’e, arpada yüzde 130 olan vergi 35’e, mısırda yüzde 130’dan 26’ya düşürüldü. Yetmedi yüzde 135 olan ithal canlı hayvan gümrük vergisi 26’ya, yüzde 225 olan hazır et vergisi 40’a düşürüldü…”

Çözüm

Tarımın içerisinde bulunduğu olumsuz koşullardan çıkması ancak mevcut politikalardan kopuşla mümkün. Başka bir ifadeyle, sanayi ve tarım sektörü arasında belli bir tamamlayıcılık ilişkisinin göz önüne alınması şart.

Neoliberal yaklaşımın aksine, tarım sektörü ile sanayi sektörü iki karşıt sektör olarak değil, tamamlayıcı sektörler olarak değerlendirip buna uygun politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede bölüşüm ilişkilerinde (tarımın göreli fiyatlarında) meydana gelecek iyileşmeler tarımsal birikimi (kuşkusuz verimliliği) desteklediği ölçüde, sanayi birikimine de katkı yapacaktır.

Bayram Ali Eşiyok / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 69. sayısında yayınlanmıştır.

Bayram Ali Eşiyok