Refah toplumu sorunları için ‘evrensel temel gelir’ çözümü

Bozkurt Güvenç
Refah toplumu sorunları için ‘evrensel temel gelir’ çözümü

Küreselleşen Dünya sloganı, 21. yy’a girerken beklenmedik bir kabul görerek hızla yayılmıştı. ABD bu yeni sloganla, küresel kapitalizmi, Neokon (yeni gelenek) ya da liberal ekonomi olarak pazarlıyordu. Ne var ki uygulama hiç de umulduğu kadar başarılı olmadı. Liberal ekonomi yol açtığı küresel bunalımlara çözüm bulamadı. Umutlar sürekli erteleniyor, bu yıl olmazsa gelecek yılın ikinci çeyreğinde… Vb.

Kanadalı iktisatçı Galbraith, Refah Toplumu eserlerinde (1958 ve 1985), para ve tüketim ekonomisinin bu tür bunalımlara sürükleneceğini görmüş ve başarılı olamayan kapitalizm ve komünizmin yerine yeni bir dünya düzenine ihtiyaç duyulduğunu savunmuştu. Nitekim bu uyarıdan birkaç yıl sonra, Süper Güç Sovyetler Birliği kendiliğinden dağıldı. Dünya ekonomisini yönetmek ABD’ye kaldı.

Küresel sermaye dünya pazarlarını dolaşarak varlığını sürdürmeye çalışırken, finansal sorunlar geleceğin parlak olmadığını gösteriyor. Güray Öz "Yol ayrımındaki dünya" yazısında daha ileri giderek liberal ekonominin sona ermekte olduğunu yazdı. Bu durum bizim medyamıza yansımayan 'sonun başlangıcı' olsa da kapitalizmi onarma girişimleri da var.


Özlem Yüzak, "Evrensel temel gelir... Ütopya mı?"  yazısında Alman araştırmacı Reisher’in onarım önerisini değerlendirdi. Belki bir devrim değil ama ciddiye alınması gereken bir ütopya. Gelişmiş bazı ülkeler, üretimin yarısını yüklenen robotlar ekonomisinde, çalışan çalışmayan her yurttaşa bir temel gelir sağlamayı tasarlıyormuş. Uzun vadede hep öleceğimize göre neden olmasın?

Yüzak bu konuya devam edeceğini açıklarken, Bursalı, "Dünyada demokrasinin sonu mu? -1konulu yazısında genel durumun nesnel bir özetini yaptı. Kapitalizmin ve komünizmin hatta liberal demokrasinin sonu olabilir ama doğa kaynakları büyümeyen bir uzay gemisinde, refah düzeyi sürekli artamayacağına göre, yavaşlamak ve eşitlenmek zorundadır.

Doğa, insan ve insanın doğası

Canlılar âleminde kendi ötesinde bir kültür ve uygarlık alanı yaratan İnsan türünün özgün bir doğası olup olmadığı hep tartışılmıştır. Eğitimci John Dewey insanın doğası öğrendiğini kültüründe koruyarak yeni kuşaklara aktarmasıdır, der.

Bu süreç dilimize bir zaman bilişi kazandırır. İnsanın öteki canlılara üstünlüğü, öğrenmesine ve bu zaman bilişidir. Çünkü “Zaman” bizim zihnimizde yarattığımız bir kavramdır. Zamanı algılayan bir duyumuz yok. Bilim zamanın değişim olduğunu söyler. Zaman yoksa değişim olmaz; değişim yoksa zaman algılanamaz. Evrimci Julian Huxley Savaşan Dünyada Felsefe denemesinde (1945) şöyle sormuştu: "Eğer eğitim insanlara değişim bilişi vermiyorsa ne verebilir ki?"

Tarihi bilmek geçmişi yaşamak değil, doğru yorumlamak ve anlamak.  İnsan her öğrendiğini yapmadı ama daima yaparak öğrendi. Üretmeden yaşayabilen insan toplumun asalağı olur ki bu refah değil uygarlığın sonudur.

Canlılar âleminin evrimi açıklayan ilke 'güçlünün yaşaması'dır. Uygarlık ise, varlığını güçte olduğu kadar eşitlikte aramıştır. En yüce değer Adaletin gücü, güçlünün yaşaması değil, eşitliktir. Hak ve özgürlükler eşit olmadıkça barış ve huzur sağlanamıyor. Varlığın güvencesi refah değil ötekileştirmeyen toplumdur. Refah adına hak ve hukukta eşitlikten vazgeçmek insanlığın ve uygarlığın sonu olabilir. Filozof Hoebel’in vurguladığı gibi, "Ülkücülük ve gerçekçilik, hemen her toplumda, her kültürde her zaman var olmuştur."

Bozkurt Güvenç

Bozkurt Güvenç