BBC, seçenekli haber programı yaptı

Edip Emil Öymen
BBC, seçenekli haber programı yaptı

BBC-TV’nin 2000 yılından beri her hafta yayınlanan bilişim teknolojisi programı “Click”in 1000’inci bölümü “birden çok seçeneği olan, etkileşimli” haber programı şeklinde sunuldu. Etkileşimli derken: İzleyiciye, “Bu konunun şu-şu-şu boyutları var. Hangisini izlemek istersiniz? Tıklayın”, denildi. https://bit.ly/2Xv2Izh

Bir haber programında bu yöntem bir ilk… Şimdiye kadar en dikkat çeken etkileşimli tv “olayı” Netflix’in “Kara Ayna” (Black Mirror) dizisinde “Bandersnatch” adlı bölümde uygulandı. 28 Aralık 2018’deki yayın sırasında ekrana seçenekler çıkıyor, izleyici hangisini seçerse konu o yönde gelişiyordu. [Daha önceleri “Veri tabanlı sinema” (database cinema) denilen bu yöntemle çekilen filmler de olmuştu] 

BBC’nin yaptığı, teknik olarak benzese de içerik olarak tamamen farklı. Çünkü kurmaca bir dizide “şu veya bu seçenek” üzerinden öyküyü uydurarak sürdürmek, masa başında yapılan bir senaryo çalışmasından ibaret. Ama bir haber programında bu, ancak şöyle yapılabilir: Haber içeriğini alt-konulara bölüp, dallandırıp seçenekler halinde sunmak... Bu uygulamanın adı “Object-Based Media.” Janjanlı bu sözcük, aslında ülkemizde tanınmayan, ama gelişmiş bilgi toplumlarında (internet öncesi) örnekleri bol olan “Kendi hızında öğrenme” sağlayan ders kitaplarında (hatta romanlarda) uygulanan bir yöntemin dijital şekli: İnovasyonuna verilen yeni isim. İnternetten sonra ise, bazı uzaktan eğitim sitelerinde kullanılıyor. Ve tabii, video oyunlarında da…


Click1000’de, iki ana haberi “dallanan bir yapıda” sunmak için 148 senaryo hazırlandı. Örneğin, haber konularından biri yapay zekâ (ve bunun, sürücüsüz araçlara uygulanmasına dair türlü konular, sorunlar). Diğer bir konu Doğu Afrika ülkesi Malawi’deki bir startup’ın, veri merkezi soğutma sistemini elektrik kullanmadan, tamamen doğal yollarla nasıl işlettiğini anlatan yenilikçi buluş. Ve listede çok sayıda alt-temalar var. Gayet sıkı, yoğun-ötesi bir araştırma sonucunda, bunun adım adım senaryosunun yazımı, çekimi, montajı: Hiç kurmaca senaryo yazımı gibi değil, çünkü bu, gerçek bir haber programı. Bu nedenle, Click’in her hafta yayınlanan bölümleri sadece 25 dakikada çok yoğun bir bilgi bombardımanı yaparken, Click1000’de seçenekler arasında gide gele programın uzunluğu 45 dakikayı geçebiliyor.  

BBC’nin Ar-Ge Bölümü (var!) tarafından geliştirilen StoryFormer adlı yazılım bu denemede başroldeydi. 100 yıldır hep “kanal akışlı” (lineer) bir şablona uygun olarak yapılan programlar (metin, ses, görüntünün birbirini izlemesi), StoryFormer vasıtasıyla “paketlere” bölünebildi ve “dağıtık akışlı” program elde edildi. “Object-Based Media” (OBM) denilmesinin nedeni de bu işte: Her paketteki “birimler” (object) kendi başına bir mini-haber paketi oluşturuyor. Böylece, bir haberi her izleyicinin tercihlerine uygun biçimde, kişiselleştirerek sunma fırsatı doğuyor. BBC’nin teknik konulardaki baş sorumlusu Matthew Postgate, “Yayıncı (broadcaster) olmak yerine, veri-yayıncısı (datacaster) olmaya doğru ilerliyoruz” dedi. 

Bu konuda BBC ile birlikte Almanya’nın yıldız Ar-Ge kurumlarından Fraunhofer Enstitüsü ve telekom Ar-Ge’siyle meşgul EURESCOM başta olmak üzere 5, Fransa’dan 3, Hollanda’dan 1 kurumun katılmasıyla Avrupa Birliği’nin Ar-Ge projelerine maddi destek sağlayan Ufuk 2020 çerçevesinde ORPHEUS adlı bir proje de yapıldı.  Proje sonuçları ve yayıncılığın bundan sonraki yönü hakkında Avrupa Yayın Birliği (EBU) 35 sayfalık bir rapor hazırladı. https://bit.ly/2LVSrd9 

OBM türü bir yayıncılıkta henüz haber programcılığı değil, ama radyo tiyatrosu ve konuşma programları tarzında üretimlerin internet ve mobilden yayınlanması için bir teknik taslak sunuluyor. Bu arada BBC, “Denizkızının Gözyaşları” (Mermaid’s Tears) adlı bir OBM programını yayınladı bile. Program, bir radyo tiyatrosu ve “konuyu” üç değişik açıdan anlatıyor. https://bbc.in/2JGzsko

Kişisel verilerin kişiselliği?

Radyo ve televizyonun icadından beri bu yayın biçimleri “kaynaktan izleyiciye” doğru tek yönlüyken, izleyici pasifken, şimdi internet üzerinden etkileşimli yayıncılıkla izleyici aktif olacak. Seçeneklerini “tıklayarak” programı sunan kuruma iletecek: Kişisel veri üretmiş olacak. Kurum, bu kişisel veriyi ne yapacak? 

Aslında, bu sorunun cevabını Facebook başta olmak üzere, sosyal medya şirketleri çoktan vermişti. Facebook’un, 2016-17 döneminde Donald Trump’ın başkanlık seçim kampanyasında Cambridge Analytica şirketiyle, “kaç milyonlarca” abonesinin kişisel verilerini paylaştığını duymayan bilmeyen kalmadı artık. Nihayet bu hafta Amerikan Federal Ticaret Komisyonu (FTC), Facebook’u “87 milyon seçmenin kişisel verilerini paylaşmakla” suçlayarak 5 milyar dolar para cezası verdi. ABD Adalet Bakanlığı henüz kararı onaylamadı. 

Cambridge Analytica şirketi şimdi artık yok. Hakkında açılan davalar sonucunda kendini Mayıs 2018’de feshetti. Ama bir zamanlar, web sitesinde şöyle övünüyordu:  “220 milyon Amerikalı için 100 değişken üzerinden 5 bin veri noktası topluyoruz. Bu bilgiyi, hedef kitlenin davranış eğilimleri açısından inceliyoruz. Davranışlarını tahmin etmeye çalışıyoruz.”

Elbet bir gün, OBM yöntemiyle yayın yapacak kurumların da izleyicinin “tıklamalarına” göre oluşacak kişisel veri ambarını nasıl koruyacağı yeni bir sorun olarak ufuktan doğacak. Click1000’de bu “sorun”un gölgesi şimdiden var. Yayının bir noktasında sunucu şunları diyor: “Şimdi seçenekleri tıklıyorsunuz, ama bir gün gelecek, buna gerek kalmayacak. Çünkü programın yazılımı, sizin ‘ne gibi konuları merak ettiğinizi tahmin edecek’, size, siz bir seçim yapmadan sunum yapmaya başlayacak. Çünkü önceki bütün seçimlerinize göre kişilik profilinizi tanımış olacak.” 

Bu açıklamada da yeni bir şey yok. Facebook, YouTube ve diğerleri bunu zaten aynen böyle yapıyor. Örneğin Netflix, etkileşimli “Bandersnatch” yayınında izleyicilerin seçeneklerini depoladığını şu gerekçeyle açıkladı: “İzleyicinin, daha sonra sitemize yapacağı ziyaretlerde ona kişiselleştirilmiş öneriler sunmamız ve Bandersnatch’te uyguladığımız öykü anlatma modelimizi nasıl daha iyileştireceğimizi anlamamız için…”

İşin ironik yanı şu ki Netflix, Cambridge Analytica’nın “nasıl çalıştığını” anlatan “The Great Hack” (Türkçesi, Büyük Haklama olabilir?) belgeselini 24 Temmuz’da yayınlayacak. Sundance Film Festivali’nde gösterilen filmde İngiliz Guardian/Observer gazetelerinde konu hakkında sürekli araştırma yayınlayan gazeteci Carole Cadwalladr ve başkalarının tanıklıklarına yer veriliyor. Mart 2017’de ilk kez dünya kamuoyuna mal olan, ertesi yıl daha da dallanıp budaklanan Facebook-Cambridge Analytica skandalına dair ibretlik bir belgesel olacak herhalde?

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 19.07.2019 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Edip Emil Öymen