Aretha Franklin anısına bir güzelleme

Erhan Karaesmen Y
Aretha Franklin anısına bir güzelleme

Yıllar sürmüş bir kanser savaşını kaybeden Aretha Franklin geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrıldı; ama kaybolmadı. Geçen yüzyılın son kırk yılına yakın bir bölümünü dolduran ve 21. yüzyıla da taşan benzersiz bir ünün sahibiydi. Kazandığı ödül ve payelerin sayısı neredeyse bilinemiyordu. Ancak böylesine yaygın bir şöhrete sahip olma yaptığı müziğin soylu karakterini hiç değiştirmedi. Derin ve güçlü bir müzisyen, hüzünlü ve aynı zamanda şakrak olabilen bir kadın sesi sahibi olarak müzik tarihinde yerini aldı.

Kara derili Amerikan yurttaşlarının nüfus çoğunluğuna sahip olduğu yörelerin çocuğu olup sonrasında ülke çapında yaşam sürdüren Aretha’nın müzikle ilk buluşması bir din adamı olan babasının kilisesindeki korolara katılmasıyla olmuştu. Sesinin benzersiz pürüzsüzlüğü ve ileri yaşlarında bile kendini gösteren güçlü soluğu ile Aretha Franklin çok üstün bir kadın sesi simgesi olarak bilindi. Başka dillerde uygun sözcük karşılığı olmadığı için tüm dünyada “soul” olarak bilinen keder ve hüzün unsurları barındıran hançere sesine dayalı müziğin “büyük kadını- the great lady’si” olarak kabul edildi. Geniş tonlara yayılabilen olağanüstü sesiyle hüzün unsuruna şakraklığın neşesini de büyük başarıyla karıştırmayı becerdi. Kara derili Amerikan kadınının itelenmişliğinin, ötelenmişliğinin ve küçümsenmişliğinin protestosu olarak Aretha Franklin’in sesi önce bir Amerikan öfkesini yansıtır biçimde ortaya çıktı; ancak giderek emekçi güçlerin istismarının karşısına dikilen bir eylem simgesi olarak evrenselleşti. Bu istismar ve haksızlığın kendisini yarım yüzyıl öncesinin Amerika’sında en aşikar biçimde kendini gösteren otomobil sanayii ile ilgili protesto eylemlerine dönüştü. Ömrünün sonuna kadar yaşayacağı Michigan eyaleti Detroit kentine yerleşmesi de bu arayışların da öte olmuştu.

Büyük Lady Aretha, böylece, benzersiz müzisyenliğinin yanı sıra ilerici tavırlı bir sanat insanı olarak da tarihteki yerini aldı. Burada Aretha Franklin’in müzisyen olarak sahip olduğu kimi özelliklerden daha geniş söz etmenin yeri olacağı açıktır. Küçük yaşlarda edinmeye başlamış olduğu dinsel ayin müziğinin disiplininin sesinin gelişmesi yönünden kendisine büyük katkılar sağladığını, Aretha, kendisi ile yapılan söyleşilerde hep dile getiriyordu. Dinsel ayin dışındaki müziğe atlayışında pop caz denen müzik türünün yaygınlaşma etkisinden o da payını alıyordu. Elvis Presley’in Amerika kıtasına getirdiği hareketlilik ve aynı dönemde sakin bir Liverpool yaşamından türeyip gelmiş Beatles müziği, müzik çalgıları ve insan sesi kullanımı yönünden bir dönemin başlangıcını oluşturuyor gibiydi. Gospel’lerden gelen ritim unsurundan disiplinli bir şekilde uzakta kalış olgusuyla caz müziğinin büyük ölçüde ritim gücünden kaynaklanan varoluş biçimi genç Aretha’nın kafasında yeterince bir karmaşayı zaten yaratıyordu. Elvis ve Beatles’ın temsil ettiği hareketlilik ise bir genç müzisyen için kendi çizgisini yakalamayı daha da zorlaştırıyordu. Ancak, derin bir kurumsal müzik bilgisine sahip olmadığı halde, “çok güçlü bir iç ses” dürtüsü Aretha Franklin’e yolunu çabuk buldurtmuştu. Hüzün ile neşeyi, sükunet ile hareketliliği birlikte yaşayabilme ve götürebilme yetisine sahipti. Sonraki dönemlerde ulaşacağı şöhretin unsurlarından biri de sevimli bir gülümsemeye sahip güler yüzlü bir abla ( ya da kardeş) kişiliği sergilemesi oluyordu. Büyüyen yaşlarına kadar yoğun bir ses gücünü muhafaza edebilmiş olması ise doğanın kendisine sunduğu ve güzel yararlandığı bir armağandı. Kanserle didiştiği yetmişli yaşlarında bile ara sıra konser verme gücünü kendisinde buluşu bu oluşumun bir ürünüydü. Çok eski yıllarda bir kez canlı ses olarak dinleme fırsatını yaşadığım bu olağan üstü müzisyeni saygıyla ve takdirle anıyorum, anacağım.


Erhan Karaesmen

Bu yazı HBT'nin 127. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen