Leonardo: Bir kafatası, dört beyin (II)

Erhan Karaesmen
Leonardo: Bir kafatası, dört beyin (II)

Halen UNIQ İstanbul’da ilginç ve uluslararası etkinlik niteliğindeki, “Leonardo Da Vinci: Dahi İstanbul’da” başlığı ile sergilenmekte olan Leonardo yapıtlarının arasında olağanüstü eskizlerin de röprodüksiyon formatıyla yer almış bulunduğunu hatırlatmakta yarar var. Bir görsel şölen etkinliğinin İstanbul ayağını oluşturan bu serginin ilki Belçika’da yapılmıştır. 7 Nisan 2018’e kadar devam edecek olan bu şölene sanat ve bilim tarihi meraklıların ilgi göstermelerini salık veririz.

Büyük Leonardo’nun bir beyni de mühendislik ve uygulamalı bilim alanına yönelmiş gibiydi. “Yapım” etkinliğinin, uygarlığın çeşitli dönemlerinden kalan izleri birbirine bağlayan unsurları içinde barındırdığı kabul edile gelir. Bina türü yapılar, insan türünün varlığını sürdürebilmek için en öncül ve birincil ihtiyacı olan barınma gereksinmesini karşılamaya yarayan yapılardır. O arada yapının işlevselliği, kullanılış kolaylığı, dıştan görünüşündeki ve iç mekanlarının düzenlenişindeki görsel doyuruculuk, bazı yapıların daha üstün uygarlık izi aktarıcılığı yapmalarına yol açar. Köprü yapıları ise insanoğlunun ikincil önemli ihtiyacı olan beslenme amacıyla bir yerlere gidip gelme macerasının gereği olarak ortaya çıkan teknolojik ürünlerdir. Köprülerin, daha büyük boyutlu yapıtlar oluşu ve kendi öz ağırlıklarının yanı sıra üzerlerinden geçen araçların ağırlıklarını da taşıma zorunda bulunuşları onların ileri kademe zorluklar sergileyen mühendislik ürünleri olarak tanım bulmasına yol açar. Bazı özel su yollarının üzerine yapılan köprüler, ayrıca görsel keyif vericiliği ve estetik duygusunu tatmin ediciliği ile uygarlık izlerinin baş yapıtları olarak nitelendirilir.

16. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Konstantinopolis’ten İstanbul’a evrilen, o görsel çekiciliği yüksek olan kentin, Batı ülkelerinin sanat ve kültür çevrelerinde ilgi çekmeye başlamış olduğu bilinirdi. Leonardo Usta, büyük öncelikle bu genel ilginin sonucu olarak İstanbul kenti ile ilgilenmiş olabilir. Bunun yanında, kendi olağanüstü görsel algılama gücü dolayısıyla İstanbul Boğazı ve Haliç onun kafasında birtakım izler bırakmış olabilir. Hepsinin ötesinde, benzersiz bilim ve teknoloji dürtüsünün beslediği bir sezgi ile Leonardo Usta İstanbul’a daha özel bir ilgi göstermiş olabilir.


Tüm bu unsurların dürtüsü ile Leonardo, Haliç üzerinde inşa edilecek ve hizmet verecek bir köprünün tasarımı işine girişir. Bu girişimde Sultan II. Beyazıt’tan, çok kesin kaynaklara dayalı bir bilgi olmamakla birlikte bir davet almış olduğu da dile getirilmektedir. İstanbul’a gitme ve yerinde gözlem yapma işlemine girişmemiş olmakla birlikte, o dönem İtalya’sının Osmanlı Sultanlarına göstermeye başlamış olduğu ilgi dolayısıyla İstanbul’u bilenlerin sayısı artmıştı. Bu ilgi, teknik mesleki bir uğraşa da dönerek Leonardo Usta’nın sonraki kuşağından gelen Büyük Mimar Palladio’nun da yol göstericiliği ile İstanbul’dan sürekli ve sistematik bilgiler edinilmesi yolunu açacaktır. Bu dönemin tam arifesinde İtalya’daki hırçınca ilişkileri dolayısıyla artık bir yerlere göç etmeyi düşünmeye başlasa bile Leonardo’nun İstanbul, Haliç’te yapılacak bir köprü işine yoğunlaşması mümkün olmuş gibidir. İstanbul’daki sergide bilgilendirici ve inandırıcı bir maketine de yer verilmiş olan bu köprü uluslararası ilişkilerin henüz çapraşık bir dönemde oluşu dolayısıyla inşa edilememiştir. Ancak, Leonardo Usta’nın beyinlerinden birinin mühendislik tasarımına olan egemenliğini göstermesi bakımından özel önem taşımaktadır. Bu arada, İstanbul sergisinde farklı diğer bazı köprülerin maketlerinin de yer almakta olduğunun da altı çizilmelidir.

Erhan Karaesmen

Bu yazı HBT'nin 103. sayısında yayınlanmıştır.

Erhan Karaesmen