Teknoloji ve Sanat 2 – Yaratıcılığın kaynağı sanattır

Lale Akarun
Teknoloji ve Sanat 2 – Yaratıcılığın kaynağı sanattır

Sizin dışınızda, etkiniz olmayan olaylar canınızı sıktığı, içiniz kapandığı, canınız hiçbir şey yapmak istemediği zaman ne yaparsınız?

Çoğumuzun ruh hali bu durumda. Ben sanatla ilgilenmeyi tavsiye ediyorum. Canınızı sıkan kişiler, olaylar unutulur gider; sanat kalıcıdır. Yaratıcılığın kaynağı sanattır, hatta geçen hafta yazdığım gibi, sanat teknolojiye de ilham vermiştir. Sanatçılar, dijital teknolojiler çıkmadan dijital teknolojilere konu olan yenilikleri düşünmüş, onları eserlerinde kullanmıştır.

Dijital teknolojinin ortaya çıkması, hayatımızda çok büyük değişikliklere yol açtı, hala da bu değişim devam ediyor. İlk başta bilgisayarın keşfi, çok kısıtlı bir alanda kalacak gibi düşünülmüştü. Bilgisayar ilk ortaya çıktığında, hesapları daha hızlı ve etkin olarak yapabilecek bir hesap makinası olarak düşünülüyordu.


Ada Lovelace, niye öyle olmadığını, şöyle açıklamıştı: “Sayıları sadece sayı olarak değil, birer sembol olarak düşünebiliriz: Semboller harfleri, ya da müzik notalarını gösterebilir”. Art arda yapılan işlemlerin bir algoritmaya göre yapılabilmesi, yani bilgisayarın bir programa göre işlem yapması fikrini geliştiren Ada Lovelace, kuşkusuz sanattan beslenen, sanatçı bir aileden geliyordu: Şair Lord Byron’ın kızıydı. Aristokrat bir ailede doğmuştu.

19. yüzyılda İngiltere’de de kadınlar yüksek öğretim alamıyor; üniversiteye gidemiyordu. Dönemin İngiliz aristokratları evde özel öğretmenlerden ders alırdı. Annesi, evi terk edip giden babası gibi uçarı bir sanatçı olmasın diye ona matematik ve mantık eğitimi aldırmaya karar verdi. Özel ders dediysek aklınıza basit dersler gelmesin, hocaları Mary Sommerville, Charles Babbage, Michael Faraday bilim dünyasının önde gelen isimleriydi.

Hepsi yaratıcı insanlardı

Cambridge Üniversitesi hocalarından Charles Babbage onun matematik öğretmeniydi. Babbage fark makinası adlı bir mekanik hesap makinasından sonra, analitik makine adlı, günümüzde dünyanın ilk bilgisayarı kabul edilen makinayı tasarlamıştı. Öğrencisi Ada ile derslerinde, bu buluşu konuşuyor; fikrini alıyordu. Ada bu bilgisayarın bir algoritmaya göre programlanması fikrini geliştirdi. Yazdığı bir makalede, Bernoulli sayı dizisinin Analitik Makine ile nasıl hesaplanacağını anlatan bir programa yer verdi.

Günümüzde bu, dünyanın ilk yazılımı olarak kabul edilmektedir. Sene1842 idi ve ilk fiziki bilgisayarın yapımına ve kullanılmasına daha bir asır vardı.

Çok yönlü hayaller

Peki Ada Lovelace nasıl bunları düşünebilmiş, tasarlayabilmişti? Ada, küçükken hayalperest bir çocuktu: Uçmayı istiyordu: Bunun için kanatlar düşünüyor; kuşların nasıl uçtuğunu çalışıyordu. Hayatının ileri dönemlerinde beynin nasıl çalıştığına merak saldı; beynin matematiksel bir modelini çıkarmayı, düşünce ve duyguları nasıl oluşturduğunu anlamayı istiyordu. Tabii ki katkısı, iyi bir eğitim alabilmesi, bilimsel birikimi öğrenebilmesi, dönemin en yetkin bilim insanları ile tanışabilmesi, fikirlerini tartışabilmesi ile mümkün oldu. Ancak bir asır, bir buçuk asır sonra ortaya çıkacak buluşları düşünebilmek, büyük bir yaratıcılık gerektiriyordu.

Analitik Makine 19. yüzyılda hayata geçemedi. 20. yüzyılda Cambridge Üniversitesi'nde eğitim olan Alan Turing, bu makine üzerine çalıştı. Modern bilgisayar biliminin babası sayılan Alan Turing bir bilgisayarın ne zaman “yapay zeka” sayılacağına dair kuramları da geliştirdi.

Ancak bu yeni buluşun hayatımızda neleri değiştireceğine dair hayalleri kuranlar, sanatçılardı. Günümüzde yapay zeka ve veriden öğrenme teknolojisini sanat eserlerinde kullanan sanatçılar arasında önemli bir Türk sanatçı var: Refik Anadol. Yapay zekanın temeli olan büyük veri kümelerini görselleştirerek devingen ve büyüleyici video yerleştirmeler tasarlayan Anadol, eserlerini dünyanın her yerinde veriyor; Barcelona, New York. İstanbul Karaköy’de yenilenerek açılan İstanbul Modern’de de bir eseri sergileniyor. Girdiğiniz karanlık odadaki projeksiyon, odanın tüm duvarları tavanı ve tabanında akıp giderken sizi bir rüya evrenine taşıyor.

Lale Akarun

*Bu yazı, HBT Dergi 378. sayıda yayınlanmıştır.

Lale Akarun