Girişimcilik ve filiz firma (Start-Up) miti

Müfit Akyos
Girişimcilik ve filiz firma (Start-Up) miti

Küresel sistemin ayrılmaz karakteristiği sistem tökezlemelerinden en çok etkilenen kesimler arasında nitelikli beyaz yakalılar da yer almaktadır. Sistem bir yandan yüksek nitelikli iş gücüne daha fazla ihtiyaç duymakta diğer yandan barındırdığı eski ekonominin özellikleriyle yeterince iş alanı açamamaktadır. Süregiden krizlerin de etkisi ile özellikle 80 ve sonrası kuşağı, genellikle tanımlı işlerden uzak durmakta ve uzmanlıklarını serbestçe kullanmak ve pazara istedikleri biçimde ve zamanda sunmak istemektedirler.

Sistem ise bunu bir fırsata çevirerek girişimciliği fazlasıyla özendirerek bazen kendi içinden çıkarttığı firmalarla (türev firmalar, M.A, spin-outs) çokça da yeni firma kurdurtarak (filiz firma – spin-offs) yatırım, işlendirme ve risk yükünden uzak durmaya çalışmaktadır.

Bu durum 70’lerin ‘küçük güzeldir’ güzellemesinin yinelenmesini çağrıştırıyor. Küçükler ekonomi içinde sayısal bir çoğunluğa sahip olsalar da işlendirme, verimlilik ve yenilikçilikle değerlendirildiklerinde göreceli ağırlıklarının yetersizliği görülmektedir. Konunun bir de emeğin örgütlenmesi boyutu var ki çok önemli olmasına karşın bu yazının ve yazarın uzmanlığının dışında kalıyor.


“Yenilik ekosistemi” mi “Girişimcilik ekosistemi” mi?

Bütün dünyada esen girişimcilik rüzgârı yenilikçilikle birleştirilerek bilim-teknoloji-yenilik (BT/Y) siyasalarının ve destek mekanizmalarının oluşumunu da biçimlendirmektedir. Girişimcilerin pek azının yaşamlarını sürdürebildiği, daha da azının büyüyebildikleri ve işlendirmeye katkılarının düşük olduğu gerçeği karşısında yenilik-verimlilik-refah doğrusal formülünün geçerliliğinin tartışılması gerekmektedir.  Yenilik ve büyümeye etkilerinin düşüklüğünün yanı sıra yönetim becerilerinin zayıflığı sağlanan desteklerin etkinliğini azaltmaktadır.

Bu durumda “girişimcilik ekosisteminin” desteklenmesi yerine “yenilik ekosisteminin” ve bu sistem içinde boyutuna bakılmaksızın büyüyebilen yenilikçi firmaların desteklenmesi önem kazanmaktadır. Gelişmiş ülke örneklerine bakıldığında önemli sayıda büyük ve orta boy yenilikçi firmanın ve büyük firmalardan veya üniversitelerden türemiş bir grup küçük yenilikçi firmanın olduğu görülmektedir. Bu firmalar çoğunlukla kamunun ilk aşama fonlarından yararlanarak kurulmakta ve ürün geliştirme yetkinliklerini ise kamu desteği ile geliştirilmiş teknolojiler üzerinde inşa etmektedirler.

Yukarıda tartışmaya açık yaklaşımları yazılarından esinlendiğim Prof. Mariana Mazzucato (SPRU-University of Sussex, The Entrepreneurial State: debunking private vs. public sector myth kitabının yazarı) bu konuda güçlü örnekler veriyor. Örneğin, ilk kuşak iPod’dan (2001) iPhone’a (2007) kadar onları akıllı yapan bütün teknolojiler (internet, GPS, dokunmatik ekran, SIRI, mikro işlemci, HTTP/HTML) kamu araştırma kurumlarında (Enerji ve Savunma Bakanlıkları, Army Research Office, NSF, DARPHA, CERN) geliştirilen teknolojilerdir.

Apple’ın yüksek tasarım yeteneğini ve kamu fonları dalgası üzerinde “surf yapma” becerisini de takdir etmek gerekiyor. Amerika’da kamu araştırma sonuçlarının patentlenmesine olanak sağlayan Bayh-Dole (1980) yasasının etkisinin de altı çizilmelidir. Silicon Valley’in arkasındaki gerçek de budur. Silicon Valley’den son örnek, devlet garantili 500 milyon $ fon kullanarak elektrikli otomobil Tesla’yı hayata geçiren Elon Musk’dır.

Gelişmekte olan ekonomilerde büyük firmaların Ar-Ge’ye yeterince kaynak ayırmamaları önemli bir sorundur. Yenilikçiliğin fonlanmasında abartılan risk sermayesi (VC, melek yatırımcı) ise, uygulamada ilk aşamalarında kamunun fonlamasıyla riski azalan yenilikçilik girişimlerine ilgi göstermektedir.

Sonuç olarak, biraz da yapay ortamlarda büyütülmeye çalışılan yenilikçi küçük firmaların ekonomiye katkıda bulunabilmeleri için kullanamayacakları miktar ve çeşitlilikte fonlanmasından önce, iyi yönetilen bir “yenilik ekosistemine” gerekleri vardır. Bu sistemde kamunun eğitim, araştırma geliştirme ve yükselen teknolojik alanlara yatırım yapmasına, özel kesimin kazançlarını insan kaynaklarına ve Ar-Ge’ye ayırmasına, finans sisteminin üretim ekonomisini fonlamasına, genç kuşaklara huzur ve güven ortamının sunulmasına gerek vardır.

Bir sonraki yazıda bu bağlamda ülkemizle ilgili bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.

Müfit Akyos

Müfit Akyos