Çanakkale’den mektup var (II)

Mustafa Çetiner Y
Çanakkale’den mektup var (II)

Geçtiğimiz hafta Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD öğretim üyesi Prof. Dr. Coşkun Bakar’ın özellikle ülkemizdeki bilimsel çalışmalar konusundaki düşüncelerini paylaşmış ve konuya devam edeceğimi yazmıştım.

Bu haftaki köşemi de Dr. Coşkun Bahar’a ayırdım.

Bu ülkenin bilim ile olan derdine kafa yoran herkesin ortak bir görüşü var, “bilim toplumu olmayı başarmak gerek.” Uygarlık ile ilgili her sorunumuz sonunda bilime olan inancımız konusuyla çakışıyor.


Coşkun Bahar diyor ki; “... Ancak en önemlisi eksik bilim kültürüdür. Bilim nedir? Bilimsel araştırma nedir? Hangi tarihsel ve düşünsel süreçlerden geçerek gelişmiştir? Bu bilinç düzeyi akademide neredeyse yoktur.

İlkokuldan başlayarak test sınavlarıyla sadece belirli bir statüye ulaşmak amacıyla yürütülen eğitim sisteminden geçen insanlar ister doktor olsunlar, ister mühendis, akademik kimliğin gerekliliklerine sahip olmadan bulundukları konumlara ulaşıyorlar. Şu andaki genç nesiller eğer bir sınav sisteminde karşılığı yoksa ve onlara bir statü (sınıf geçme, diploma, sınav kazandırma) kazandırmıyorsa, istediğiniz kadar önemli olsun hiçbir bilgiyi almıyorlar...”

Bu saptamaya da hak vermemek imkansız.

Yaratılan bu sistem doçentlik ve hatta profesörlük aşamasına ve hatta daha da ötesine taşabiliyor. Böyle bir kafa ile hayatı yaşayanların statü uğruna bu ülkede yapamayacakları şey yok gibi. Bu ülkede “miş gibi görünmek” için yaşıyor ama o “miş” yerine “gerçeğini” olmayı başaramıyor, daha da önemlisi “gerçeği olmaya” çabalamıyorlar.

Bu durum temel tıp eğitimi ve devamı için de böyle, devam edelim...

“... ülkemizde tıp eğitiminin tek motivasyonu tıpta uzmanlık sınavıdır. Öğrenciler özellikle dördüncü sınıftan itibaren ne klinikleri, ne saha uygulamalarını ne de bilimsel çalışmalarla ilgili uygulamaları ciddiye almıyorlar. Tek hesapları tıpta uzmanlık sınavıdır. Bu sınavın motivasyonu da hangi bilimsel alanda çalışacaklarının hesabıyla değil, en konforlu hayat garantisi üzerinden yapmaktadırlar.

Böyle olunca bu düşünce ne uzmanlık hayatında ne de akademik hayatta birinci sınıf iş üretemiyor. Her şeyi kazanılması gereken bir sınav içgüdüsüyle yapan akıl, doğal olarak anlamlı bulduğu ilk sihirli “p” değerini de bilim sanarak üzerine atlıyor...”

Bu psikopatoloji, bundan daha güzel anlatılmazdı sanırım. “Haydi bir çalışma yapalım” sıradanlığı ile başlayan ve birilerine statü kazandırmak dışında gerçek yaşama hiç bir dokunuşu olmayan bilimsel çalışma denemeleri, onları basmaya hazır paralı dergiler, makaleye bırakın katkı yapmayı, okumamış olan ama ismi makale yazarları arasında yer alan bilim insanları işte bu psikopatolojinin ürünleridir.

Coşkun Bahar’ın çözüm önerilerine de kulak verelim.

“... Öğrencilere bilimsel düşüncenin başladığı noktadan itibaren bilim insanları tanıştırılmalı ve bu insanların bilim adına yaşadıkları heyecanların öğrencilere aktarılması sağlanmalıdır. Böylece küçük yaşlardan itibaren bilimsel yaşam bir teşvik edilebilir. Bu yaşlardan itibaren öğrenciler tarafından bilim adına yapılacak her faaliyetin de mutlaka öğrencinin hayatına yansıtabileceği bir karşılığı olmalıdır. Bir yandan bu işleri yaparken diğer taraftan test sınavlarla ilgisiz ezberler sorarsanız, öğrencileri bu faaliyetler içinde bulamazsınız. Ancak dershanelerde test çözerken bulabilirsiniz. Milyarlarca TL’yi dershanelere yatırır sonunda bilimsel makale okuyamayan ve bilimsel soru soramayan uzmanlar yetiştirirsiniz. İşin daha da kötüsü hayati konularda toplumsal kararlarınız için de yabancı uzmanlara başvurursunuz. Bu sorunları gördüğünüz ve çözdüğünüz bir eğitim ve bilim programı oluşturursanız, o zaman bilimsel araştırmayı bilen, hipotez kurabilen, test edebilen ve nedensellik ilişkilerini doğru yorumlayabilen insanlara ulaşabilirsiniz. Ancak işler bu kadar da kolay değil. Bu olayın sadece bir tarafıdır. Nitelikli bir bilim politikası oluşturmak için kurumlara ve topluma da oldukça yüklü görevler düşmektedir...”

E ne diyelim, “inşallah” diyelim..!

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 138. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.