Dijital devrimin köleleştirilmesi

Tanol Türkoğlu
Dijital devrimin köleleştirilmesi

Gelenek hazır bir “huzur reçetesi” sunarken, birey neden akletmek ister? Sanayi toplumu inovasyonu nasıl köleleştirir? Dijital devrimi de köleleştirebilecek mi?

Geçtiğimiz günlerde İzmir’de seçkin bir kitleye konferans verme fırsatım oldu. Bilgi Çağı perspektifinde çeşitli konular irdelendi. Bireysel, toplumsal bazda soru(n)lar masaya yatırıldı. Öne çıkan hususlardan bir tanesi de dogma(tizm) ve onunla gelen vazgeçilmez konfor idi.

Dogmanın getirdiği konfor bireyin içgüdüsel “daha-az-enerji harcama” beklentisini karşılaması açısından olumlu. Ancak belli bir sınır geçilip de dogmatizme sapıldığında bu özellik kişinin (böylece toplumun) başına bela olabilir.


Bir dostum sanayi toplumunun “çalışkan birey”i nasıl tuzağına düşürdüğünü açıklarken Damdaki Kemancı örneğini vermişti. Youtube’dan gösterdiği uyarlamada sütçü rolündeki kişi yaşadıkları Yahudi köyüyle ilgili olarak şunu soruyor: “Dengeyi nasıl koruyoruz?”.

Ve cevaplıyor: “Gelenek!” (Köyde her adım geleneksel kurallara göre atılıyor.)

Dogmalar bireyin zihninde “dogmatizm”e, toplumsal yaşamda “gelenek”e evrilerek dengeyi korur; yaşamın olağan akışının dışına çıkılmasını engeller. Artı değer üretmeye böylece daha fazla çalışmaya gerek kalmaz. O sahneyi izlerken şunu düşünmüştüm: “Peki bunun neresi kötü?”

(Konferanstaki bir katılımcının işaret ettiği husus şuydu: “Düşünmek kolay bir eylem değildir!” Düşünmekten kastı aslında derinlemesine düşünmek, akletmek, tefekkür, olguları birbirine bağlamak, veriyi-enformasyonu işlemek; ondan bilgi üretmek, idrak etmek.)

Gelenek hazır bir “huzur reçetesi” sunarken, birey neden akletmek ister? Cevap: Daha iyi(si) için!

Eğer ilerleme, gelişme, dönüşme sürecinde zirve yapılmışsa orada durulabilir, park edilebilir; o anın realitesi sabitlenerek bir gelenek, dogma haline getirilebilir. Böyle bir nihai zirve olabilir mi? Devinim dur(durul)abilir mi? Değişim gereksiz hale ge(tiri)lebilir mi? Akış bit(iril)ebilir mi?

Bu soruya topyekun olumlu bir cevap verilemez ancak suistimal edilebilir. Din bunu suistimal etti. Ardından gelen sanayi toplumu da. Sanayi toplumu dinin icat ettiği cenneti maddileştirdi; onu bu dünyada erişilebilir hale getirdi (bol para, lüks yaşam). Karşılığında bireyin tüm zamanını aldı!

Böylece devinim, akış, değişim sanayi toplumu ideolojisinin (yeniden) ürettiği bir olgu haline geldi; ondan gayrı düşünülemez oldu.

Postmodern bireyin değişime karşı içgüdüsel ayak diretmesi belki de bundan kaynaklanmakta. Aslında isyanı akışın kendisine değil; (her şeyi maddeleştiren) sanayi toplumuna!

Sanayi toplumu bu yeniden üretimi sadece doğrudan (örn. optimizasyon, kontrol) değil, dolaylı yoldan da (örn. inovasyon) yapmakta. Teknolojik icatları yapanların hepsi de sanayi toplumunun paralı kölesi değil. Sanayi toplumu bu tür aykırı icatlar içinde “işe yarayabilecek” olanları belirler; onları satın alır, “yeniden icat eder”.

Bugün pek çok kişi ileri teknolojiyi, dijitalleşmeyi, interneti vb bu nedenle eleştiriyor. Oysa asıl eleştirilmesi gereken sanayi toplumunun kendisidir; bu olguları iğfal edip köleleştirdiği için.

Dijital kuşakların sanayi toplumunu “özgün şekilde eleştirme” potansiyeli var. Dijital devrim, işte bu potansiyel nedeniyle, dördüncü sanayi devrimi değildir! İronik olan ise şu: Bu potansiyel makul bir süre içinde hayata geçirilmezse, “yeni bir devrim” iddiası anlamını yitirecektir. Dijital devrim işte o zaman “dördüncü evre” düzeyine inecek; böylece köleleş(tiril)miş olacaktır.

 Tanol Türkoğlu / [email protected]


Tanol Türkoglu