Z kuşağı değil!

Tanol Türkoğlu
Z kuşağı değil!

Siyasiler gençleri yeniden keşfediyor. Gelecek seçimlerde her beş seçmenden birisi (yaklaşık yedi milyon deniyor) ilk defa oy kullanacakmış. Bunlar Z Kuşağı’nı oluşturuyor. Öncelikle şu: Kuşak isimleri de hangi dönemi temsil ettikleri de batının sosyo-kültürel dinamiklerinin sonucudur. Bu çerçevede kuşaklar arasındaki büyük kırılım bir önceki Y Kuşağı ile başlar. Çünkü bu kuşak batıda ilk kez üç kritik ileri teknolojinin içine doğmuştur; o üç teknolojinin olmadığı bir dünyayı bilmez. O üç teknoloji anımsayalım: Bilgisayar, cep telefonu ve internet!

Bu tanım itibariyle batıda 1981-2000 (kimi kaynaklara göre 1996 veya 1997) arasında doğanlara Y Kuşağı denir. Peki Türkiye’de 1980’lerde doğanlar o üç teknolojinin içine mi doğdu? O üç ileri teknolojinin Türkiye’deki yaygınlaşması K. Amerika, Batı Avrupa veya İskandinav ülkelerindekiyle aynı süratte olduğu söylenebilir mi? Hayır!

Öte yandan bu teknolojiler bizim ülkemize de geldi ve toplumu dönüştürme sürecinde aktif bir rol oynamaya başladı. Bu durumda akla gelmesi gereken soru şudur: Türkiye’de toplum üzerine araştırma yapan akademik birimler bu dönemde ne yaptı? Bu dijital kültürel değişimi-dönüşümü analiz ettiler mi? Bu topraklardaki güncel kuşaklarla batı ülkelerinin Y Kuşağı, Z Kuşağı bireyleri arasında ne tür benzerlik ya da ayrılıklar olduğuna dair kafa patlattılar mı?


Pek söylenemez! Türkiye’de internet akademik anlamda daha ziyade iletişim fakültelerinde “yeni medya” vizyonu ile bir iletişim aracı (da) olması özelliği baz alınarak irdelenmektedir. Ancak örneğin sosyoloji bölümleri interneti aynı iştahla incelememektedir. Hal böyle olunca dijital kültür ögelerini ele alıp irdelemek çıkarına göre siyasilere ya da medya mensuplarına kalmaktadır. Onların da nesnel değerlendirme yapma motivasyonu ne yazık ki yoktur.

Siyasiler, düne dek potansiyel tehdit-lojistik destek bağlamında ele aldığı genç kuşakları şimdi de oy deposu olarak değerlendirmekte ve buna uygun bir yaklaşım sergilemektedir. Medya mensupları da artık nereden nasıl nasipleniyorlarsa, ona uygun yazma geleneğini sürdürüyorlar.

Gerek Y ile gerekse de Z Kuşağı ile ilgili (Türkiye için diyelim ki 1991’den sonra doğanlar) yapılacak belki de en yanlış şey bu kuşaklara tek tip elbise giydirmeye çalışmak olacaktır. Ne Y Kuşağı ne de Z Kuşağı üç beş ortak özellikle kategorize edilebilecek nitelikte değildir. İnsanları tek-tipleştirmek kapitalizmin kontrolcü süreç yönetim anlayışına bağlanabilir ve aslında onları daha kolay yönetmeyi sağlar. Sürü psikolojisini devreye sokup, bireyin bilincinde şu ikilemi yaratır: Bahsedilen türde birisi olmazsam sürünün dışında (yalnız) kalırım!

Oysa bireyin kendisine yetecek şekilde tek başına yaşamını sürdürmesi ileri teknolojik ögelerle giderek daha da kolaylaşmaktadır. İşte pandemi ile gelen yeni yaşam normaline bir örnek: Evden çıkmadan yapabildiğin hiçbir şeyi evden çıkarak yapma! Şimdi bazı laleler bu gençlerin bir kaç bedava megabayt vererek kandırılabileceğini, oylarının alınabileceğini sanıyor!

Oyunu birkaç megabayta satacak olanlar, olsa olsa önceki seçimlerde oyunu bir kaç çuval kömüre satmış olanların çevresinden çıkacaktır ki bunun Z Kuşağı ile hiçbir ilgisi yoktur. Her seferinde bir şey almadan oy vermeyenlere, hangi yıl doğduğuna bakmadan, başka bir isim vermek gerekir! Örneğin Çıkar Kuşağı, örneğin Brütüs Kuşağı!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

*Bu yazı, HBT Dergi 225. sayıda yayınlanmıştır.


Tanol Türkoglu