Son yıllarda sosyoekonomik düzeyi yüksek toplumlar dahil olmak üzere tüm dünyada bilimsel düşüncenin yerini metafizik görüşlerin, batıl inançların almasıyla birlikte aşı karşıtlığı da kendine çok sayıda taraftar bulabilmektedir. Aşı karşıtlarının gözden kaçırdıkları önemli bir konu aşıların sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruduğu gerçeğidir.
Aşılar sadece uygulandıkları kişiyi korumakla kalmazlar aşı yapılmayan veya yapılamayan kişileri de korurlar. Aşıyla bağışıklık kazanan kişiler enfekte olmayacakları için başkalarına da enfeksiyon bulaştıramazlar ve böylelikle enfeksiyonun toplumda yayılması da engellenmiş olur. Toplumda belli bir hastalığa karşı bağışık olan kişilerin oranı arttıkça hastalığın salgın yapma şansı da azalır ve bağışık kişi oranı belli bir eşiğin üstüne çıktığında salgın riski tamamen ortadan kalktığı gibi sporadik (tek) vakalar da çok azalır (milyonda 1’in altına düşmesi: eliminasyon) veya görülmez olur (eradikasyon).
Hastalıklara göre değişmekle birlikte salgınların önlenebilmesi için sürü bağışıklığının %80’in üzerinde olması istenir ki bunun için toplumun %90’ının aşılanması gerekir. Tıbbi literatürde “sürü bağışıklığı” olarak adlandırılan bu durum nedeniyle, aşı olma veya olmama kararı bireysel olduğu kadar toplum üzerinde de etkisi olan, toplumsal sonuçları olan, bir karardır. Aşı olmayan kişiler sadece kendilerini değil tüm toplumu, çocuklarına aşı yaptırmayan anne babalar sadece kendi çocuklarını değil tüm çocukları riske atmış olurlar.
Bir sahtekârlık öyküsü ve sonuçları: Wakefield ve otizm yalanı
Öykümüz 1998 yılında İngiltere’de Andrew Wakefield ve arkadaşları tarafından, çok önemli ve prestijli bir tıp dergisi olan Lancet’te kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) aşısının bağırsaklarda enflamasyona ve bunun sonucunda otizme neden olduğuna dair 12 olguyu içeren bir makale yayınlaması ile başlar.
Sonradan yapılan, 20’den fazla büyük ve kaliteli çalışma ile bu bulguların doğru olmadığı gösterilir (Gerber ve Offit, 2009). Dahası Wakefield’in, otistik çocukların aşı firmalarını dava etmiş olan avukatları ile para ilişkisi içinde olduğunun da anlaşılması ile Lancet Dergisi makaleyi 2010 yılında geri çeker ve İngiliz Tıp Konseyi Wakefield’i etik dışı araştırma ve yalan yayın yapma dahil olmak üzere 18 ayrı başlıkta suçlu bularak hekimlik yetkisini iptal eder (Eggertson L, 2010).
Ancak makalenin yayınlandığı 1998’den 2000’li yılların ortalarına kadar konu tüm Birleşik Krallık’ta gündemde kalır, aşı karşıtı kampanyalara “bilimsel” bir malzeme olur ve çok sayıda aile otizm korkusu ile çocuklarına KKK aşısı yaptırmaz. İngiltere ve Galler’de KKK aşısı yaptırma oranları yıllarca düşük düzeyde kalır (Keenan A ve ark., 2017).
Bunun sonucunda, 2003 yılında 2 yaşındaki çocuklar arasında aşı kapsayıcılık oranı %80’in altına düşer. Sürü bağışıklığının bu şekilde azalması İngiltere ve Galler’de kızamık olgu sayısında dramatik artışları da beraberinde getirir (Grafik).
KKK Londra’dan Orta Avrupa’ya oradan Amerika’ya bulaşıyor
Londra’da aşının otizme neden olduğuna ilişkin yalan haberler nedeniyle başlayan salgın onlarca kişinin hastanelerde tedavi edilmesi ve en az 4 kişinin ölümü ile sonuçlanır. Aynı dönemde bağışıklama oranlarının düşmesi ile kızamık salgını tüm Avrupa’ya yayılır.
Türkiye de dahil çok sayıda Avrupa ülkesinde kızamık olgu sayısında hızlı artışlar yaşanır. Türkiye’de 2013 yılında olgu sayısı 7415 olarak gerçekleşir.
Salgın, 2000 yılında kızamığı elimine etmiş olduğunu duyuran Amerika Birleşik Devletleri’ne de ulaşır. Avrupa’da salgının bütün hızıyla devam ettiği 2000’li yılların ortalarında Indiana’dan (ABD) 17 yaşında ve kızamık aşısı yaptırmamış bir genç Romanya ziyareti yapar. Dönüş yolculuğunda ateşi çıkar ama cilt döküntüleri henüz yoktur.
Ertesi gün 500 kişilik bir pikniğe katılır ve sonuç: 500 kişi içinde kızamık aşısı olmayan 35 kişiden 31’i (%89) kızamık olur. Aşı yaptırmış olan 465 kişiden ise sadece 3’ü (%0.6) hastalanır.
Benzer bir olay, Ocak 2008’de İsviçre ziyaretinden dönen 9 yaşındaki çocuk nedeniyle onlarca kişinin kızamık olduğu San Diego'da (Kaliforniya, ABD) yaşanır. Bu dönemde Kaliforniya’da 10 bin ailenin çocuklarına kızamık aşısı yaptırmadığı tespit edilmiştir. Kızamığı 2000 yılında elimine etmiş olan ABD’de 2014 yılına kadar 23 büyük kızamık salgını yaşanır. 2009 yılındaki Londra seyahatinde kabakulak olan 11 yaşındaki çocuk ise New York’ta katıldığı bir yaz kampında çok sayıda kişiyi enfekte eder. Bu kamptan başlayan salgın 3 ayda New York’ta 2000 kişinin kabakulak olması, en az 65 kişinin komplikasyonlara (yumurtalık iltihabı, menenjit, sağırlık, yüz felci, pankreas iltihabı) uğraması ile sonuçlanır.
Wakefield’in yalanları ve aşı karşıtı hareketler nedeniyle KKK aşılanma oranlarının çok düşmüş olmasının bedelini farklı ülkelerden çok sayıda insan ödemiştir. Üstelik olay sadece KKK ile sınırlı kalmamış, diğer aşıların da yapılmaması nedeniyle boğmaca, difteri, çocuk felci gibi unutulmuş hastalıklar da salgınlar yaparak insanlığın başına tekrar bela olmuştur.
Aşılar insanoğlunun en önemli buluşudur
Aşılar, 20. yüzyılda halk sağlığı için yapılanlar arasında, içme suyunun klorlanması, tütünün zararlarının ortaya konması gibi çok önemli buluşların önüne geçerek birinci sırada yer almaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısında insan sağlığını tehdit eden çok sayıda hastalık aşılar sayesinde artık neredeyse kaybolma (eliminasyon) noktasına gelmiştir (Tablo).
Aşı karşıtı hareketler, gruplar bilimsel bilgiye uzak oldukları kadar tarih bilgisinden de yoksun olduklarından, bugün aşı olunmasına gerek olmadığını iddia ettikleri hastalıkların yakın geçmişte yüz binlerce insanı sakat bıraktığını ve öldürdüğünü bilmemektedir. Bunları bilseler aşı karşıtlığının insanlık karşıtlığı olduğunu da anlayabilirlerdi. Elbette bilimsel olarak aşılarla ilgili tartışılacak çok başlık var ve bilim insanları halen tartışıyorlar. Ancak bu tartışmalar sadece daha etkili, daha az yan etkisi olan daha ucuz ve pratik aşıların nasıl geliştirilebileceğine ve aşılanma oranlarının nasıl artırılabileceğine ilişkindir.
Hiçbir bilimsel ortamda aşıların gerekli olup olmadığının tartışıldığını duyamazsınız. Aşıların çağımızın üretim ilişkileri içinde, kapitalist sistemin işleyişine tabi olarak büyük şirketler tarafından üretilmesi, satılması ve kullanılması da aşılara karşı olmak için bir gerekçe olmamalıdır. Yapılması gereken, insanların aşı olmaması için değil, tam tersine, aşıların gelişmiş gelişmemiş tüm ülkelere aynı miktarda ve kolaylıkla temin edilmesi, zengin fakir herkese ücretsiz şekilde yapılması için mücadele etmektir. Aşılar bütün insanlık içindir.
Prof. Dr. Alpay Azap, KLİMİK Derneği Başkanı