Doğu Akdeniz: Türkiye’ye dayatılmak istenen hukuk dışılık ve doğal gaz sorunu

Gezegenimiz Öne Çıkanlar

Doğu Akdeniz günümüzde siyasal ağırlıklı bir sorun olarak gündemde yer almaktadır. Bu sorun çeşitli siyasal konularda, çoğu kez gerçekler çarpıtılarak, kullanılmaya başlanmıştır. Bu yazının amacı önümüzdeki günlerde dallanıp budaklanma eğilimi taşıyan bu ciddi sorunu oluşturan konuların bir bölümünün gerçek yönlerini çok öz olarak ele almaktır. Konunun çok yönlü olma özelliği, onu, kısa olmak zorunda olan bir yazıda ancak genel çizgileri ile ele almayı zorunlu kılmaktadır. Yazıda kullanılan şekiller de, aynı nedenle, ayrıntıdan uzak olup, yalnız doğru bir genel fikir verebilme yaklaşımı ile düzenlenmişlerdir.  

Doğu Akdeniz’in petrol ve doğal gaz potansiyeli

Petrol ve doğal gaz yataklarının oluşumu hakkındaki bilgiler bu fosil enerji türüne olan büyük ilgiye bağlı olarak yapılmış çok sayıdaki çalışmanın sonucunda ortaya çıkmış olan bilgiler ile güçlenmiştir. Sonuçta ortaya çok geniş kabul gören oluşum modelleri çıkmıştır. Bu modellerden hareketle karalarda ve denizlerde petrol ve doğal gaz üretilmesine elverişli olan yerlerin giderek daha büyük bir başarı ile belirlenmesi olanaklı olmuştur. 


Doğu Akdeniz’e bu gözle bakıldığında en olumlu koşulların Doğu Akdeniz’in güneydoğu köşesinde var olduğu görülmektedir. Zaten günümüze kadar belirlenmiş olan gaz sahalarının tümü de o bölgede yer almaktadır. Bu sahalar Şekil 1 ve Şekil 3 üzerinde işaretlenmiştir.

Doğu Akdeniz’in tabanında dikkati çeken jeolojik yapıların başında Akdeniz Sırtı olarak adlandırılan bir kuşak yer almaktadır. Bu kuşak kabaca İtalyan çizmesinin güney ucu ile Kıbrıs adasının yakın batısı arasında uzanan, güney ve kuzeyinde yer alan derin deniz alanlarına göre göreceli yüksek olan bir deniz altı sırtıdır. 

Bu sırt, büyük bölümünde çok sayıda, deniz tabanı ile düşük açı yapan konuma sahip olan faylar ile parçalanmıştır. Akdeniz’in bu bölümünde söz konusu sırtın kuzeyinde Girit ve Rodos adalarının yakın güneyinden geçerek Anadolu’nun güneybatı ucuna varan bir derin çukurluklar dizisi yer almaktadır. 

Jeolojik bakımdan ayırtman özelliklere sahip olan diğer bir büyük alan ise Mısır’ın kıyılarından başlayıp, Nil ırmağının deltasını da içeren, kuzeyde Kıbrıs adasına yaklaşan, doğuda ise Akdeniz’in sınırlarına ulaşan geniş bir bölgeyi kapsamaktadır. Eldeki verilere göre hidrokarbon yatakları bulundurma bakımından en olumlu koşullara da bu bölge sahiptir.  Bu koşullar hidrokarbonların oluşması için kaynak kaya özelliği taşıyan organik gereç bakımından zengin jeolojik birimlerin varlığı, bu oluşuma el verecek ölçüde ısı ve basınç koşullarının, yani genelde kalın bir çökel örtüsünün varlığı, oluşan sıvı/gazın içinde depolanabileceği gözenekli bir jeolojik ortamın varlığı ve bu ortama göç edecek sıvı/gazın orada hapsolması için yalıtım sağlayacak bir yapının varlığı olarak özetlenebilir. 

Akdeniz Sırtı bu özellikler bakımından değerlendirildiğinde, bu sırt kuşağının Akdeniz’in güneydoğu köşesi kadar olumlu koşullara sahip olmadığı görülmektedir. Olumsuzlukların en başında, sırtın çok sayıda fay ile parçalanmış olması nedeniyle büyük yatakların oluşması için gerekli geniş bir bölgeden sıvı/gaz göçüne el vermemiş olması gösterilebilir. Aslında faylar da bazı durumlarda bir haznenin gelişmesine, bir kapan görevi sağlayarak olanak hazırlarlarsa da, bu tür haznelerin boyutları genelde ufak olmaktadır ve yerlerinin belirlenmesi de zordur. 

Olumlu özellik: Çamur volkanları

Ancak, Akdeniz Sırtı’nın, bu önemli olumsuz özelliğine karşın aynı zamanda umutlu bir hedef olarak da görülmesine yol açan bir özelliği de vardır. Şekil-1’de görüldüğü üzere bu sırt üzerinde deniz tabanında çok sayıda çamur volkanı yer almaktadır. Bu volkanları oluşturan gereç ana bileşen olarak bir çamur hamurundan oluşmaktadır. Bu hamurun içinde kil topakları ve seyrek olarak başka türden kayaç parçaları da yer almaktadır. Tüm bu gereçler çok yüksek basınç altındaki gaz ve sıvılar aracılığı ile derinlerden yüzeye taşınmışlardır. 

Büyük derinliklerde, genelde geçirimsiz bir kil örtüsü altında, giderek artan bir basınç oluşturacak şekilde biriken sıvı/gazın kil örtüyü yumuşatması ve sonunda parçalamasıyla yukarılara, düşük basınç bölgelerine doğru yükselmesi, çamur volkanı oluşumunun ana mekanizmasını oluşturmaktadır. 

Bu mekanizmada söz konusu sıvı/gaz çoğun hidrokarbon depolanmalarının oluşumu ile ilişkilendirilebilmektedir. Örneğin Azerbaycan hidrokarbon sahalarında çok sayıda görkemli çamur volkanı yer almaktadır. Akdeniz Sırtı’ndaki bazı çamur volkanlarından alınan örneklerde yapılan incelemeler, hidrokarbon yatakları ile ilişkili olabilecekleri yönünde değerlendirilmiştir. Söz konusu bu volkanların bir bölümünün günümüzde de etkin oldukları görülmektedir. 

Türkiye’nin delgisi bilgi verecek

Yunanistan’ın, Girit adasının güneybatı açıklarında yer alan ve yoğun çamur volkanı oluşumu içeren bir bölgede delgi işlemlerine başlama aşamasında olduğu bildirilmektedir. Bu işlemin sonucunun Akdeniz Sırtı’nın hidrokarbon üretimi bakımından potansiyeli hakkında önemli veriler sağlaması beklenir. 

Bu konu güneydoğu Akdeniz’de deniz alanı bulunmayan, bana karşın Akdeniz Sırtı’nın farklı özelliklerdeki kesimlerine komşu olan Türkiye için de özel önem taşımaktadır.  Türkiye’nin Fatih delgi gemisinin Kıbrıs adasının 75 km kadar batısında delmekte olduğu derin kuyudan elde edilecek sonuç ve verilerin de, Akdeniz Sırtı’nın hidrokarbon potansiyelini değerlendirmede belirleyici ipuçları sağlaması beklenir.  

 

Şekil-1. Doğu Akdeniz’in başlıca jeolojik öğeleri bu şekil üzerine genel çizgileri ile gösterilmektedir. Şekilde gri renkteki kuşak Akdeniz Sırtı (Mediterranean Ridge) adı altında tanımlanmaktadır. Bu sırtın Mısır yönündeki sınırının güneyinde Heredot derin düzlüğü vardır. Orada deniz tabanı, Nil deltasının deniz altındaki devamı boyunca sığlaşarak Mısır kıyılarına ulaşmaktadır. Şekilde kırmızı yıldızlar ile kabaca işaretlenmiş olan doğal gaz sahaları Mısır-İsrail-Lübnan ile Kıbrıs adası arasındaki bölgede yer almaktadır (Karada Nil deltası üzerinde bulunan çok sayıdaki gaz+petrol sahası bu şeklin üzerinde işaretlenmemiştir).  Yayınlanmış araştırmalarda belirtilmiş olan çamur volkanı gurupları şekil üzerinde mavi yıldızlar ile işaretlenmiştir. Her bir yıldız, genelde çok sayıda çamur volkanından oluşan bir gurubu simgelemektedir. Akdeniz Sırtı’nın kuzeyindeki derin çukurluklar kuşağı sıkışık eşderinlik eğrileri ile belirgindir. 

Doğu Akdeniz’de günümüzde petrol ve doğal gaz üretimi

Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz üretimi ufak boyutlarda 1990’lı yıllarda, Mısır’da Nil deltası üzerinde karada ve sığ denizde başlamıştır. Ancak Doğu Akdeniz’in doğal gaz üretimi bakımından önemli bir potansiyele sahip olduğu görüşü İsrail’in 2009 yılında AEB bölgesinin kuzey kesimlerinde çok büyük gaz sahaları bulması ile güç kazanmıştır. Bu buluşları, Kıbrıs adasının AEB sinde 2011 yılında büyücek bir gaz sahasının bulunması izlemiş, 2015 yılında Mısır AEB sinde dev boyutlu bir yatağın bulunması ile Doğu Akdeniz önemli bir doğal gaz sahası olarak gündeme yerleşmiştir. 

Bu buluşları yenilerinin izleme olasılığı yüksek olup, Mısır’ın Sina kuzeyindeki AEB sinde son derece büyük bir gaz sahasının varlığı yönünde güçlü belirtilerin elde edilmiş olduğuna dair, henüz doğrulanmamış, bilgiler vardır. Tüm bu büyük gaz sahaları derin sularda yer almakta olup, bu sahalardan etkin üretime geçmek uzun bir süreç gerektirmektedir. 

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yataklarından yararlanma çabaları

Mısır geçmişte çok sınırlı oranlarda doğal gaz kullanan bir alt yapıya sahip olduğu için, o sıralarda karadan ve sığ denizden çıkarttığı doğal gazı sıvılaştırarak ihraç yoluna gitmiştir. Ancak zamanla iç tüketimi artınca, Mısır sıvılaştırma için büyük paralar ile yaptırılmış olan iki tesisini de devre dışında bırakmış, bu yüzden de yatırımcı şirketlere büyük ölçüde borçlanmıştır. Çok büyük gaz sahalarının bulunması üzerine Mısır bu sıvılaştırma tesislerini yeniden devreye sokmak, o tesislerde kendi ihtiyacının fazlasını ve Kıbrıs ve İsrail sahalarından deniz-altı boru hatları ile gelecek gazları sıvılaştırarak Avrupa’ya ihraç etmek istemektedir. 

GKRY Kıbrıs sahasının doğal gazını, Mısır ve İsrail sahalarından boru hatları ile gelecek gazlarla birlikte Yunanistan üzerinden İtalya’ya ulaştıracak bir derin deniz-altı hattına bel bağlamış, ancak bu hattın yakın bir gelecekte gerçekleşme olasılığı olmadığı için gazını Mısır sıvılaştırma tesislerine göndermek üzere bir boru hattı sözleşmesini imzalamıştır. 

Avrupa Birliği’nin, Rus gazı ile fiyat bakımından rekabet edemeyecek olmasına rağmen, stratejik nedenlerle Doğu Akdeniz gazı ile yakından ilgilendiği görülmektedir. 

Çok uzun olmak ve çok derin yerlerden geçmek zorunluluğu nedeniyle kapasite ve maliyet dezavantajlarına sahip olan böyle bir boru hattının, yakın hatta orta yakınlıkta bir gelecekte gerçekleşme şansı son derece zayıf gözükmektedir. 

Ancak, ek yeni bulgular ile bölgenin rezervinin günümüzdekinin çok üstüne çıkması durumunda, Doğu Akdeniz sahalarından Avrupa’ya, Türkiye’yi devre dışı bırakan, bir boru hattının gerçekleşme olasılığın çok güçleneceği de söylenebilir. 

İsrail alt yapısını doğal gaza ağırlık verecek şekilde değiştirmeye başlamıştır. Bu süreç içinde iç tüketim fazlası olan doğal gaz üretimini Mısır’ın sıvılaştırma tesislerine göndermeyi gündemde tutmaktadır. Ancak, büyük olasılık ile stratejik çekinceler nedeniyle bu konuda henüz kararsız görünümdedir. Uzun dönemde İsrail’in doğal gaz ihracatçısı olabilmesi, iç tüketimini ancak karşılayabilecek olan günümüzdekilere ek olarak yeni gaz sahaları bulmasına bağlı gözükmektedir.

Lübnan’ın önemli gaz sahalarına sahip olduğu yönünde bilgiler vardır. Özellikle iki bölge dikkati çekmekte ise de günümüze kadar delgi ile ortaya konmuş bir rezerv yoktur. Ancak, kendi AEB sinde doğal gaz üretimi konusunda bir atılım sürecine girmek üzere olduğu görülmektedir.

Gazze’nin önünde tartışmasız olarak Filistin’in AEB si olarak kabul görecek bir bölgede 2009 yılından bu yana varlığı bilinen irili ufaklı gaz sahaları vardır. Büyük bir olasılıkla siyasi çekincelerle, Filistin’in, günümüze kadar, bu sahalardan üretim yapma yönünde bir girişimi dikkatleri çekmemiştir.  Buna karşın Filistin’in EMGF (East Mediterranean Gas Forum) ‘a üye olduğu görülmektedir. 2019 Ocak ayında oluşturulmuş olan bu gurup Mısır, İsrail, GKRY, Ürdün, Filistin, Yunanistan ve İtalya’dan oluşmaktadır. Amacı bölgedeki enerji politikalarını koordine etmek ve bölgesel bir gaz pazarı oluşturmak şeklinde açıklanmıştır. 

Bir ara deniz alanlarından doğal gaz ve petrol üretmiş olan Suriye, içinde bulunduğu savaş koşullarında kendi deniz alanında dikkati çeken bir çalışma yapmamaktadır.

Bölgede ayrıcalıklı ekonomik bölge (AEB) sınırları konusunda sorunlar

Filistin’in AEB sınırlamasını temel hükümranlık sorunundan bağımsız olarak çözmeye çalışması beklenemez; ancak, bu arada, yörenin deniz alanı sınırlandırması haritalarında Gazze kuşağının önündeki bir üçgen alanın Filistin’e ait olarak gösterilmesi sıradan bir uygulama durumuna gelmiştir.

İsrail ile Lübnan arasında İsrail tarafından savunulan AEB sınırı Lübnan kabul etmemektedir. Lübnan’ın öne sürdüğü 850 km2 lik hak ihlalinin önemli bir bölümü için Lübnan’ın yaklaşımının doğru olduğu düşüncesi deniz hukuku uzmanlarınca benimsenmektedir. Ancak, bu tartışmalı alan içinde önemli bir gaz sahasının varlığı yönünde bir belirtinin doğması durumunda söz konusu küçük alanın çok ciddi bir sorun durumuna gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye’nin hakları

Bölgedeki temel ve son derece ciddi AEB sınırlandırma sorunu GKRY’nin ve de Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sahip olduklarını savundukları alanlardaki Türkiye’nin hakları ile ilgilidir. 

Türkiye’ye dar bir kuşak bırakarak gerisini sahiplenen bu yaklaşım Şekil 2’de görülmektedir. Bilindiği üzere AEB sınırlandırmasında temel hedef hakça (equitable) bir çözüme ulaşmaktır. Sınırlandırmanın yapıldığı coğrafya özelliklerine bakılarak söz konusu hedefe ulaşmak için değişik sınırlandırma yöntemleri uygulanmaktadır. 

Yunanistan ve GKRY’nin sınırlandırma için izlemiş oldukları yaklaşım, bölgenin coğrafya özelliklerine uymayan ve hakçalık ile yakın - uzak bağlantısı kurulamayacak sıradan bir sınırlandırma yöntemini bölgeye uyarlama çabasıdır. 

Avrupa Birliği’nin, Fransa’nın, Mısır’ın, uluslararası hukuka göre hiçbir geçerliliği olmayan bu uygulamayı geçerliymiş gibi kabul eden üst düzey beyanatlarını sıradan birer politik basiretsizlik olarak kabul etmek gerekmektedir. 

Türkiye’nin savunduğu ve Birleşmiş Milletler’e 2004 yılında bu konuda bir bilgi notu vererek tescil ettirmiş olduğu görüşüne göre, Kıbrıs adasının batı uç bölgesinden geçen boylamın (320 16’ 18”) batısında kalan bölge, hakça bir çözüme göre Türkiye’nin AEB’sidir. 

Adalet Divanı’na göre

Belirtmek gerekir ki Türkiye’nin bu görüşü Uluslararası Adalet Divanı’nın çözüme ulaştırdığı AEB uzlaşmazlıklarında da örneğini bulan güçlü bir yaklaşıma dayanmaktadır. İki tarafın, sahipliği konusunda üzerinde uzlaşmamış oldukları AEB kesimi Şekil 3’de, adanın batısında kırmızı ile gösterilmiştir. 

Bu durumda Kıbrıs adasının batısındaki söz konusu bu alanın tek taraflı olarak sınırlandırılması uluslararası hukuka göre kabul edilemez. Ancak görünen o ki: GKRY’nin AEB için benimsediği sınır, bir gurup ülke tarafından, hukuksal engel görmezden gelinerek, Türkiye’ye bir emrivaki olarak kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. 

Bu kabul edilemez girişime karşılık olarak, Türkiye de, tek yanlı bir kabul ile, kendi görüşü doğrultusunda, söz konusu tartışmalı bölgede derin deniz delgi gemisi Fatih ile derin bir delgi yapmaya başlamıştır. 

Ayrıca, bilindiği üzere GKRY, KKTC’yi yok sayarak, diğer ülkeler ile sınırlama anlaşmaları ve arama işlemleri ve doğal gaz konusunda işbirliği anlaşmaları yapmıştır ve bu yönde süregiden yoğun bir çaba içindedir. 

Bu tür uygulamaların yapılmaması konusunda uyarılarda bulunan, ancak, bu uyarılarına yanıt almayan Türkiye, KKTC’nin, misilleme olarak tek yanlı ilan etmiş olduğu AEB’si ile çakışan bir bölgede, GKRY’nin İtalyan ENİ firması aracılığı ile delmek istediği kuyuya (Şekil 3 üzerinde 1 numaralı blokta işaretli nokta) savaş gemileri ile engel olmuştur. 

Kısa süre önce de Türkiye’nin sahip olduğu ikinci derin deniz delgi gemisi olan Yavuz Kıbrıs adasının Karpas burnunun yakın güneyinde, Karpas-1 adı verilen bir kuyuyu delmeye başlamıştır.

 


Şekil-2. Yunanlıların ve GKRY nin dünyaya benimsetmeye çalıştıkları ayrıcalıklı ekonomik bölgeler (AEB), sırası ile açık mavi ve sarı renklerde gösterilmiştir. Bu yaklaşıma göre Türkiye ait AEB söz konusu açık mavi ve sarı alanların dışındaki, Türkiye kıyılarına kadar olan dar alan ile sınırlıdır.  

 

Şekil-3. Kıbrıs adasının yakın çevresindeki, birbirleri ile örtüşen ayrıcalıklı ekonomik bölge (AEB) alanları ve günümüze kadar belirlenmiş olan doğal gaz sahaları. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de AEB’si olarak öngördüğü alanın GKRY’nin sahiplenmek istediği alanın içinde kalan kesimi kırmızı ile gösterilmektedir. Sarı alanlar GKRY’nin arama ruhsatı vermek üzere ilan etmiş olduğu bölgeyi göstermektedir. Bu alan içinde 13 ruhsat bölümü (block) belirlenmiştir. Görüldüğü üzere bu ruhsat bölümlerinden 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı olanların bazı kesimleri Türkiye’nin savunduğu AEB içinde kalmaktadır. Öte yandan, GKRY’nin KKTC’yi devre dışı bırakmış olmasına karşılık olarak KKTC de GKRY den bağımsız olarak, kendi AEB’si içinde yer aldığını belirttiği ruhsatlama alanını ilan etmiştir. Şekilde gri ile gösterilen bu alanda, GKRY’nin Blok-3 olarak adlandırdığı bölgede, İtalyan ENİ şirketi tarafından açılmak istenen araştırma kuyusu için gerekli olan platformun kurulumu Türk savaş gemileri tarafından engellenmiştir. Şekilde, Blok-3 de yer alan söz konusu kuyu yeri ufak bir daire ile gösterilmektedir. Şekil üzerinde İsrail, Mısır ve GKRY nin gaz sahaları da görülmektedir. Tamar ve Leviathan sahaları İsrail AEB’sinde, Zohr sahası Mısır’ın, diğerleri ise GKRY’nin AEB’sinde yer almaktadır.   

Türkiye açısından Doğu Akdeniz gazının önemi

Büyük bir doğal gaz tüketicisi olan, gereksiniminin tümüne yakınını dışalım ile sağlayan ve bunun için büyük miktarda döviz harcayan Türkiye’nin, doğal olarak, kendi gaz kaynaklarına sahip olması büyük önem taşımaktadır. 

Ancak, derin sulardan üretim göze alındığında Türkiye’nin Karadeniz AEB’sinin ön plana çıkma olasılığı çok yüksektir. Öte yandan bir ülkenin AEB’sinin o ülkeye, o bölgede deniz tabanı, altı ve üzerindeki su kütlesindeki, canlı kaynaklar da dahil olmak üzere, tüm doğal kaynaklar ve o kaynaklarla ilişkili etkinlikler üzerinde egemenlik hakkı tanıdığı göz önüne alındığında, Doğu Akdeniz bölgesindeki AEB’sinin de Türkiye için yaşamsal önemde olduğu anlaşılmaktadır. 

Konuya dar açıdan, yalnız fosil yakıtlar bakımından, bakıldığında bile Akdeniz Sırtı’nın potansiyelinin henüz belirlenmemiş olduğu, özellikle Finike açıklarında zengin metan hidrat rezervlerinin varlığı göz önüne alınırsa, Doğu Akdeniz bölgesinin, en azından bu aşamada, Türkiye için önemli olduğu anlaşılmaktadır.  

Doğu Akdeniz bölgesinin doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletilmesi durumunda Türkiye için transit ülke avantajlarından yararlanma fırsatları doğacaktır. 

Fakat, bu doğal gaz Rus ve İran doğal gazı ile fiyat bakımından rekabette zorlanacağı ve bir ölçüde de, hiç değilse bir bölümü ile, daha düşük kalorili olacağı için, güneydoğu Akdeniz gazının Türkiye pazarına, büyük bir olasılık ile, doğrudan olumlu bir etkisi olmayacaktır.

Esen Arpat
Jeolog, [email protected]