Akademide dijital yöntemlerle uzaktan öğretim: Pandemi süreci ve sonrası

Makaleler Öne Çıkanlar

Doç.Dr. Seda Kula Say, Gebze Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü, [email protected]

2020 pandemi süreciyle diğer eğitim kurumlarımızla beraber, yüksek öğretim kurumlarımız da tüm branşlarında, öteden beri varlığı bilinen ve zaman zaman gereği dillendirilen, kısmen de örgün öğretimi desteklemek için kullanılan bir olguyu yaşadı: Akademinin bütünüyle dijital ağ ve yazılımlar üzerinden yüksek öğretimi gerçekleştirmesi. Acil durum nedeniyle, 2019-2020 Bahar dönemi Mart 2020 itibarıyla bu yöntemle tamamlanmaya çalışıldı; tüm öğrenci ve öğretim elemanları öğretimin yarıda kalmaması ciddi ve özverili bir çaba içine girdi.

Pandemi sürecindeki karar ve uygulamalar:


Uzaktan öğretim sürecinin başlangıcına baktığımızda, dijital olanaklarla uzaktan öğretimin tüm üniversitelerde başlatılacağını ilan eden 27.3.2020 tarihli YÖK duyurusunda uzaktan öğretim ve dijital öğretim yöntemleri örgün öğretimin alternatifi olamaz ifadesini görüyoruz.

Benzer şekilde 19.3.2020 tarihli “Yeni Koronavirüs Hastalığı Salgınında Eğitim-öğretim süreçleri” konulu YÖK Eğitim Öğretim Dairesi Başkanlığı yazısında da sözkonusu süreçte Yükseköğretim kurumlarınca örgün eğitim yerine ikame edilmek üzere yapılacak olan uzaktan öğretim faaliyetlerinin “2019-2020 eğitim ve öğretim yılı bahar dönemi ile sınırlı kalmak kaydıyla” olduğu açıkça belirtilmektedir.

YÖK Eğitim Öğretim Dairesi Başkanlığı yine 27.3.2020 tarihindeki bir ivedi ibareli yazısıyla kamuoyunda YÖK'ün uygulamalı olmayan teorik derslerin tamamı için uzaktan yapılacak eğitimi zorunlu kıldığı algısının yanlış olduğunu, her bir üniversitenin hangi dersleri uzaktan öğretim yöntemleri ile yapacağına, bu zorlu süreç ile sınırlı kalmak kaydıyla, kendi yetkili karar organlarınca karar vereceğini, teorik derslerin tümünün uzaktan öğretim yöntemi ile verilmesine yönelik herhangi bir karar alınmadığını özellikle ifade etmiştir.

Bu başlangıcı takibeden uzaktan öğretim süreci içinde ise, bütçe sıkıntıları yaşandığı ifade edilen üniversitelerde, her eğitim-öğretim döneminde ciddi şekilde artan öğrenci sayısı karşısında yetersiz kalan derslik sayısının daha birkaç akademik dönem daha arttırılamayacağı kaygısı ve yaşanan birkaç ay içinde gerçekleştirilebildiği görülen uzaktan öğretim tecrübesi nedeniyle, pandemi sürecinden bağımsız olarak ve pandemiden farklı sorunlar nedeniyle, özellikle lisans programlarındaki ve özellikle teorik olarak tanımlanan derslerin uzaktan öğretime geçirilmesi teşvik edilmiş ve uzaktan eğitime geçirilebilecek derslerin listesi oluşturulmaya başlanmıştır. Benzer şekilde özellikle uygulama dersleri için cihaz ve laboratuvar malzemelerinin teminindeki bütçe yetersizlikleri kaygısıyla, bu derslerin örgün öğretimine alternatif uzaktan öğretim için video ders kayıtları çekilmesi ve bu amaçla stüdyo kurma hazırlığı içine girilmiştir.

Nihayet, 4.6.2020 tarihli YÖK Eğitim Öğretim Dairesi Başkanlığı uzaktan öğretimle ilgili yeni bir karar duyurmuştur. Buna göre mevzuatta en fazla yüzde 30 olarak belirtilen ama fazla kullanılmayan, önlisans, lisans ve lisansüstü programlardaki derslerden uzaktan öğretim yolu ile ve dijital olanaklarla verilebilecek derslerin oranı birinci ve ikinci öğretim programlarında yüzde 40’a çıkarılmakta; her yarıyılda eğitim-öğretim dönemi başlamadan önce ilgili yükseköğretim kurumlarının senatoları tarafından uygun görülen, birinci ve ikinci öğretim programlarındaki derslerin en az % 10'unun sadece dijital imkanlarla ve uzaktan öğretim yolu ile verilmesi önemle tavsiye edilmekte, dijital imkanlar ve uzaktan öğretim yolu ile derslere daha fazla yer verilmesi yolunda senato kararı alan Devlet üniversitelerine, uzaktan eğitim merkezlerinde görevlendirilmek üzere ek kadro tahsisi yapılacağı bildirilmektedir.

Dijital Yöntemlerle Uzaktan Öğretimin Getirileri

Tüm bunlardan da anlaşılacağı gibi başlangıçta uygulaması pandemi sürecindeki acil durumla sınırlı kalması öngörülen dijital yöntemlerle uzaktan öğretim pratiği, pandemi sonrasında da kalıcı olacak şekilde, yönetmelik ve senato kararlarında da yerini alarak yüksek öğrenim kurumlarımızda yaygın şekilde kullanıma geçmektedir.

Gerekçelerden anlaşıldığına göre, bu tercihteki motivasyon, büyük ölçüde bütçe ve idari konularla ve özellikle de derslik, laboratuar malzeme ve ekipman yetersizliği ve öğrenci kontenjanlarının buna göre fazlalığı ile ilişkilidir. Bu kararlarda anılmamakla beraber öğretim üyesi kadrolarının yetersizliği, bu nedenle açılan derslerde çok yüksek öğrenci mevcudu bulunması ve bu öğrencilerin havalandırma şartları yetersiz dersliklerde ders görme durumunda olması da bir etken olmalıdır. Dolayısıyla pandemiyle ilgisi olmayan ve süregelen kampüs şartları ile ilgili bazı idari ve ekonomik sorunlara, pandemi şartlarında acilen uygulanmak durumunda kalan dijital yöntemlerle uzaktan öğretim yöntemi çözümler getirmiş gibi görünmektedir.

Esasen dijital yöntemlerle uzaktan öğretim, pandemi öncesinde de uzun zamandır bilinen ve özellikle açıköğretim gibi platformlarda veya kimi lisansüstü programlarda kullanımı gündeme gelen bir yöntemdi. Yine kısıtlı olan öğretim üyesi sayısı ile bağlantılı olarak, öğretim üyelerinin araştırma ve laboratuar çalışmalarına daha çok zaman ayırabilmesi için özellikle lisans programlarındaki derslerin uzaktan öğretim ve asenkron kaydedilmiş ders yöntemlerine kaydırılması önerileri, çeşitli vesilelerle dillendirilmekteydi. Dijital yöntemlerle uzaktan öğretimin özellikle idari ve ekonomik açıdan büyük avantajları olabileceği yönündeki görüşler, pandemi sürecindeki mecburi uygulama ile daha da güçlenmiş bulunuyor.

Öte yandan halihazırda belirgin vurgu, derslik ve ekipman azlığı, öğretim üyesi /öğrenci oranının yetersizliği noktasındaysa da, dijital olanaklar kuşkusuz mevcut örgün öğretim öğelerini geliştirmek adına başka avantajlara da sahip. Öğretim üyesi ve öğrenciler arası mevcut iletişimi zaman ve mekandan bağımsız olarak güçlendirmek ve ders materyallerinin kolay ve masrafsız paylaşımı bunların başlıcalarından. Ödev, proje teslimlerinin dijital yapılması, kuşkusuz kağıt israfını da azaltıyor ve arşivlemeyi kolaylaştırıyor. Öte yandan hastalık, vb. mazeretlerle derse gelemeyen öğrencinin, uzaktan dijital yöntemlerle dersi evinden izlemesi, hatta katılması mümkün olabiliyor.

Geçtiğimiz üç aylık zorunlu süreçteki gözlemler ışığında uzaktan öğretimin gösterdikleri

Geçtiğimiz üç ayda görev yaptığım Mimarlık Fakültesi’nde acil durum pandemi şartlarında, önceden başlamış lisans ve lisansüstü bahar dönemlerini, öğrenciyi mağdur etmeden ve öğrenim kalitesini düşürmeden olabildiğince tamamlamaya yönelik bir çaba ile diğer öğretim elemanı arkadaşlarım ile “saha”da bulundum. Bu süreçte hızlı bir şekilde dijital olanaklarla uzaktan öğretime adapte olup uygulamaya çalıştık. Doğrusu bu süreç zor ama öğretici bir süreçti, öğrenimde ve akademide önceliklerimizle ve bunları ne kadar doğru yerine getirebildiğimizle ilgili bir özeleştiriye de dönüştü diyebilirim.

Bu tecrübenin sadece pandemi ve evde kalma süreci ile ilgili olan, tüm ev halkının uzaktan iş ve eğitim yürüttüğü bir evde sakin bir köşe ve çalışan bir bilgisayar bulup, mevcut mütevazi internet hattı kapasitesinde payınıza düşenle ders yürütmeye veya derse katılmaya çaba gösterme kısmı üstünde uzun uzadıya durmayacağım; zira pandemi sonrası süreçte ev halkının bir kısmının ev dışında faaliyet göstereceğini varsayıyorum. Her türlü bakıcı, yuva, anneanne, kreş, okul, temizlikçi desteğinden yoksun olarak bir yandan sürekli evde olan ev halkının ihtiyaçlarını temin etme, bir yandan da uzaktan öğrenim gerçekleştirme durumunda olan bayan öğretim üyelerinin aşırı yoğun bir tempo içinde araştırma-geliştirme fırsatlarından ne kadar uzağa düştüklerini ise, not etsem bile burada uzun uzadıya yazmayacağım. Nihayet tecrübelerim mimarlık lisans ve lisansüstü öğrenimi ile ilgiliydi ve uzaktan öğrenimin, tanımı gereği çok disiplinli olma durumu diğer branşlara göre çok önemli ve baskın olan mimarlık öğrenimi üstüne etkileri ayrı bir yazı konusu olacak kadar çok ve mimarlığa özgü. Bu bakımdan burada sadece Türkiye'deki genel üniversite öğretimi ve akademik hayat bağlamında, dijital olanaklarla uzaktan öğretimin etkileri ile ilgili izlenimlerimi maddeler halinde aktarmaya çalışacağım:

  1. Öncelikle “derslik sayımız az, öğrenci sayımız fazla ve dijital uzaktan öğretim bu sayısal dezavantajı ortadan kaldırmak anlamında çok faydalı” yolundaki motivasyonla ilgili son üç aylık tecrübemiz anlamlıydı. Gerçekten de yüz üzerinde öğrencinin kayıtlı olduğu derslerimizi online ortamda veya asenkron olarak, büyük derslik bulma ve sosyal mesafeyi koruma kaygısına düşmeden gerçekleştirebildik. Bu durum kampüslere yeni derslik inşası için bütçe bulunması veya öğrenci / öğretim üyesi oranını iyileştirme ile ilgili sıkıntıları ortadan kaldırmış gibi görünse bile, bu yöntemin dezavantajları olduğunu da gördük. Şöyle ki, uzaktan öğretimde öğretim üyesi-öğrenci ilişkisi ile öğrenciler arası ilişki çok aza indirgenmekteydi. Ayrıca öğrenci/ öğretim üyesi oranındaki problem bu modelde daha da büyük sıkıntı yarattı çünkü bir bilgisayar ekranından öğretim üyesinin tüm öğrencilerin derse katılımını takip etmesi olanaksız olduğu gibi, öğrencilerle göz teması kurması, belli bir konuyu tartışmaya açması da son derece zordu, zira belli bir sayının üstünde kişinin mikrofon kullanması veya birden çok dosyanın online ortamda paylaşılması teknik arıza ve kesintilere yol açıyordu. Aynı anda birden fazla görsel kullanılarak karşılaştırma yapılması ve bunu tüm katılımcıların algılayabilmesi teknik sorunlar nedeniyle neredeyse imkansızdı. Öte yandan çok sayıda öğrencinin kayıtlı olduğu dersler için derslik bulma probleminin de uzaktan öğretimle çözüldüğü tam söylenemez. Bir öğrenci evinde özellikle de çok sayıda kişi uzaktan öğrenim veya iş yapıyorsa ortalama bir evde bulunabilecek internet hat kapasitesinden öğrenciye düşen pay, evde bulunabilecek bilgisayarlardan kullanım sırası geldiği süreler, ev içinde sakin ve rahat şekilde derse katılabileceği mekan bulma konusunun da çok sıkıntılı olduğu görüldü. Dersi veren öğretim üyesinin de uzaktan öğrenimi evinden yürütüyorsa benzer sıkıntılar yaşadığı, ofisinden yürütüyorsa da oradaki ekipmanın yetersizliği, bulunduğu ofisi ders veren başka öğretim üyeleriyle paylaşma zorunluluğu nedenleriyle uzaktan öğretim için gereken teknik olarak yeterli mekanı bulmakta zorluk çektiği gözlemlendi.Kısacası yüzyüze eğitimde kampüslerde karşılaşılan sorunlar uzaktan öğrenimde çözülmüyor; bunun yerine kişilerin özel ortamlarına taşınıp kurumsal sorumluluk hafifletiliyor; kişilerin kendi kendine çözmesi gereken durumlara indirgeniyor denebilir. Daha da düşündürücü olan ise bu sorunların uzaktan öğretimle çözümlenebileceğine dair bir hatalı algı oluşması ve buna bağlı olarak da derslik yapımı, öğretim üyesi/öğrenci oranını iyileştirme gibi konuların bu hatalı algı nedeniyle çözümsüz kalması.
  1. Kampüslerin durumu da uzaktan öğrenimin etkilediği bir başka konu. Dijital olanaklarla uzaktan öğretim, kuşkusuz kampüslerin işletim ve bakım maliyetlerini oldukça düşürüyor; günlük kullanıcı sayısı veya kampüste aynı anda bulunan öğrenci ve öğretim elemanı sayısının düşmesi ise açık ve kapalı mekan alanlarının yetersizliği sorununu ortadan kaldırıyor. Bu şekilde kullanıcı sayısı düşük olan alanların yönetilmesi de şüphesiz çok daha kolaydır. Dolayısıyla pandemi sonrasında da uzaktan öğrenimin artarak devamının üniversite kampüslerinin idari ve ekonomik sorunlarını oldukça hafifletebileceği öngörülebilir.Buna karşın uzaktan öğretime kaymanın doğrudan bir sonucu üniversite kampüslerinin tenhalaşması, öğrencilerarası ve öğrenci-öğretim üyesi arası doğrudan etkileşimin çok azalması ve kalitesizleşmesi, üniversitenin bulunduğu ilin hayatına sosyokültürel boyutta bir şey katamaması gibi sonuçlar da doğuracaktır. Halihazırda da kampüs yaşantısının tamamen dışında gerçekleşen açıköğretim programları bulunmaktadır ama öğrencileri şartları baştan bu şekilde tanımlı bu programları, yüzyüze ve kampüs içi öğrenime sosyoekonomik durumları veya puanları yeterli olmadığı için tercih etmektedir. Kaldı ki, kampüs içi öğretim sağlayan programların kabul puanları her zaman çok daha yüksek olmuş ve bu yüksek puanları tutturarak üniversiteye kayıt olan öğrenciler, bir lisans programındaki dersleri almaktan öte bu kampüs yaşamına katılmaya ve bundan faydalanmaya da hak kazanmışlardır. Kampüs içi etkileşimin kişi hayatına belki başka hiçbir ortamda erişemeyeceği kazanımlar getirdiği bilinen bir gerçektir. Öte yandan, canlı bir kampüs hayatı içinde veya ıssız bir ofiste çalışan akademisyenin akademik ortamdan beslenme durumu aynı değildir. Ve nihayet tıpkı açıköğretim gibi dijital olanaklarla yürütülen uzaktan öğrenimin de başarılı olması ve belli bir kaliteyi tutturabilmesi de aslında, kampüs içi etkileşimi içinde gerçeklenen yüzyüze öğrenimden beslenebilmesine bağlıdır.Bundan öte, akademinin , özellikle de devlet üniversitelerinin öğretime mekan ve ekipman sağlamayı kısıtlaması veya durdurması halinde işlevlerine dair birçok soru işaretinin ortaya çıkacağı tabiidir. Halbuki biliyoruz ki, üniversite kampüsleri ve bundan beslenen akademik ortam, herhangi bir ülkenin bilim ve sanat üretimi, entelektüel seviyesi, demokratik yaşamı, düşünce, tartışma ve çözüm bulma kapasitesi açısından vazgeçilmez ortamlardır.
  1. Uzaktan öğretimle beraber çok net ve tereddütsüz telaffuz edilen bir konu derslerin teorik ve uygulamalı dersler olarak iki tip olduğudur. Teorik derslerin uzaktan öğrenime geçirilmeye en uygun dersler olduğu ifade edilerek, bir an önce uzaktan öğrenime geçmeleri teşvik edilmektedir. Örneklemek gerekirse, bu çerçevede "teorik" olduğu, uygulaması olmadığı varsayılan genelde Sosyal ve Beşeri Bilimlerle ilgili derslerin bir an önce uzaktan öğretime geçirilmesi, Türkçe, İnkılap Tarihi gibi derslerin zaten birkaç video çekim ile hemen uzaktan öğretime aktarılabileceği konuşulmaktadır.Halbuki, şüphesiz acil durum şartlarının yarattığı telaş içinde toptancı bir söylemle yapılan teorik ders-uygulamalı ders ayrımı pek de gerçekçi değildir. Açıkçası her dersin teorik ve uygulamalı kısımları vardır ve teori ile uygulama, öğretimi uluslararası düzeyde başarılı sonuçlar alan kimi ülkelerdeki proje temelli öğretim yaklaşımlarında bütünüyle içiçe geçmiş unsurlardır. Ülkemizde de öğrenim üyelerinin benzer şekilde kaliteli bir öğretim sağlamak amacıyla, teori ve pratiği tüm derslerde bir bütün olarak öğrencilere sunma çabası içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Bu iki öge arasındaki önemli bir farklılık teorik bilginin aktarımında maliyeti nispeten düşük olan ve herhangi bir derslik ortamında gerçekleştirilebilen fikir teati ve tartışma ortamlarına ihtiyaç duyulurken, uygulamalı bilgilerin aktarımında maliyeti yükseltir şekilde çok daha fazla özel mekan, ekipman ve saha çalışmalarına ihtiyaç duyulabilmesidir. Bu maliyet farklılığı ve kalabalık öğrenci sayısı ve bütçe sıkıntıları nedeniyle Sosyal ve Beşeri Bilimlerle ilgili derslerin uygulamalı kısımlarının çok aza indirilerek teorik bilgi aktarımına yoğunlaşıldığı üzücü bir olgudur; fakat bu olgu sözkonusu derslerin teorik dersler olarak sınıflandırılmasını değil bu derslerin olması gerektiği gibi uygulamalı bilgiler de içerecek şekilde desteklenmesini gerektirir. Öte yandan derslerde özellikle teorik bilgilerin aktarımında karşılıklı görüş alışverişi, öğretim üyesi rehberliğinde fikir yürütme ve tartışma atmosferi olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır, ki bu da mevcut olanaklar ile en uygun şekilde yüzyüze eğitimde gerçekleştirilebilmektedir.Dersleri teorik ve uygulamalı başlıklarıyla kategorize ederek uzaktan öğrenime uygunluklarını buna göre değerlendirmek, tüm bu ihtiyaç ve buna dair problemleri görmezden gelmek ve çözüm önerilerini de gündemden düşürmek  sonucunu doğurmaktadır. Öte yandan, “teorik” kabul edilen dersleri öncelikli olarak uzaktan eğitime geçirmek, çoklukla bu başlık altında olduğu düşünülen Sosyal ve Beşeri Bilimlerle ilgili öğrenim gören öğrencileri kampüs yaşamından uzaklaştırdığı gibi, öğrenimleri için çok ihtiyaç duydukları tartışma ve etkileşim olanaklarını da ellerinden almış olacaktır. Bu alanlardaki öğretimin kampüsten uzaklaştırılması, “uygulamalı” addedilen dersleri daha yoğunlukla alan Temel Bilimler ve Mühendislik öğrenci ve öğretim üyelerinin de zaten seyrelecek kampüs yaşamını daha da fakirleştirecektir.
  2. Akademi ve yükseköğrenimde idari ve ekonomik sorunları çözmek çok önemli olmakla beraber, asıl konunun insani olduğu, bu kurumların insanın fiziksel ve psikolojik işlevselliği ile çalıştığı ve ülkemiz geleceğini emanet edeceğimiz nitelikli uzman kişiler yetiştirmeyi hedeflediği gözardı edilemez bir olgudur. Bu bakımdan dijital olanaklarla uzaktan öğretimi değerlendirirken de, bellibaşlı aktörleri olan öğretim elemanları ve öğrencilerin sosyoekonomik ve psikolojik durumlarına etkilerini de ele almamız gerekir. Pandemi süreci içinde uzaktan öğretim olanağı ilk anda öğrencilere de öğretim elemanlarına da ferah bir nefes aldırmış; akademik yılın tamamlanabilmesi için önemli bir olanak sunmuştur. Virüse maruz kalmadan evden öğretime dahil olabilmek, sıkışık sınıflar yerine ev ortamında ders izleyebilmek şüphesiz rahatlatıcı olmuştur. Pandeminin dönemin başlamasından 1,5 ay sonra etkili olmasının, dolayısıyla öğrenci ve öğretim üyelerinin öncesinde yüzyüze ortamda tanışmak ve ders konularına ısınmak için azımsanmayacak bir zamana sahip olmuş olmalarının da, sözkonusu bahar yarıyılını az kayıpla tamamlayabilmekte önemli olduğunu gözlemledik.Fakat bu ilk rahatlamanın ardından, öğrenci ve öğretim elemanlarının sosyoekonomik ve psikolojik durumlarının gözardı edilemeyecek şekilde öğretimi etkilediği ve uzaktan eğitimin başarısını da azalttığı ortaya çıktı. İlk gözlem uzaktan derslere katılması sözkonusu olan öğrencilerin motivasyonu ile ilgili oldu. Derslere katılımın yeterince yüksek olmadığı, ders oturumuna bağlanan tüm öğrencilerin dersi dinlemediği, asenkron olarak sisteme yüklenen derslerin çok rağbet görmediği, birçok öğrencinin derse geç bağlanıp erken ayrıldığı gözlemlendi. Mimarlık eğitimi özelinde bakıldığında, sonuç ürünü mimari tasarım olan derslerde önceki dönemlere nazaran yaratıcılık ve çizim kalitesi çok daha düşük ürünlerin ortaya çıktığı , öğrencilerin motivasyonlarında büyük düşüş olduğu ve bunun da arkadaşlarıyla birebir tasarımlar üstüne tartışıp çalışamamaktan ileri geldiği gözlemlendi. Ders başarısında ekip çalışması olanağının tümüyle safdışı olduğu, sadece bireysel disiplin ve motivasyonlarına bağlı olarak çalışan öğrencilerin derse katılım ve başarılarının düştüğü gözlemlendi.En az bu denli önemli bir başka sorun, öğrencilerinin bulundukları coğrafi konum ve maddi durum itibarı ile dijital olanaklarla uzaktan öğretime katılma konusunda eşit şartlarda olmamaları, bazılarının bu nedenle derse katılamaması oldu. Bulunduğu köyde internet bağlantısı olmadığı için jandarma izin verdiği ölçüde ilçeye gidip bir kahvehane veya marketten derse katılmaya çalışan öğrencilerimizin yanısıra derse katılamasa da ders teslimi için beldesindeki tepeye çıkıp bir wifi yakalamaya ve oradan teslimini göndermeye çalışan öğrencilerimiz vardı. Evdeki insan kalabalığı, komşularındaki sürekli gürültü, kendine özel bilgisayarı olmaması gibi nedenlerle rahat şekilde derse katılamayan, katılsa bile rahat soru soramayan çok sayıda öğrencimiz oldu. Internet kalitesinin düşüklüğü ders oturumlarının sık sık kopmasına neden olduğu, derse katılabilenlerin standart gerekli donanıma sahip olmaması nedeniyle ders kaynaklarına ait dosyaların kolayca paylaşılamaması, tartışma gerektiren derslerin bu nedenlerle aşırı uzaması ve kısmen tüm öğrencilerin erişiminin sağlanamaması yaşanan sorunlardı. Bu nedenlerde üç ayın sonunda derslerden kopan, bırakan öğrencilerimiz oldu. Benzer yazılımsal ve donanımsal sorunları öğretim elemanları da yaşadılar.  Dolayısıyla uzaktan öğretime dair yazılım ve donanıma erişimin yetersizliği temel bir sorun olarak karşımıza çıktı. Kuşkusuz bunlar öğrencilere öğrenim süreleri boyunca, öğretim elemanlarına da görev süreleri boyunca bilgisayar, yazılım ve ücretsiz yüksek kapasiteli internet tahsisi gibi maddi imkan yaratılmasıyla çözülebilir.
  3. Dijital olanaklarla uzaktan öğrenim sürecine dair çözümlenmeyi bekleyen bir başka konu da bu pratiğe dair hukuki çerçeve, yönetmelik, kural ve yaptırımların belirlenmesiyle ilgili gözüküyor.Geçtiğimiz süreçte bu noktada ilk karşımıza çıkan soru işareti senkron derslerin dijital işitsel/görsel kayıtlarının alınması ve bunların depolanması ile ilgili oldu. Bilimsel anlamda ünik bilgiler ürettiğini belirten pek çok lisansüstü öğrencisi bu bilgileri içeren ders sunumlarının kayıt altına alınmasını istemedi. Öte yandan dersin işlendiği ve teslimlerin yapıldığına dair kayıt alma ihtiyacı da bulunmaktaydı. Bu durum kişilerin istekleri dışında işitsel/görsel kayıtları alınmasının özlük haklarına aykırı olduğunu, bu durumda gerek öğrenci gerekse öğretim elemanlarının, aktardıkları bilim/sanat verilerinin başkalarınca alınıp kullanılabileceği, ve yahut tartıştıkları görüşleri ile ilgili olarak suçlanıp sorumlu tutulabilecekleri kaygısıyla uzaktan ders oturumlarında rahatça görüş bildirememeleri sonucunu doğurdu. Bu da, yüzyüze öğretimde varsayılan ve çok gerekli bir özellik olan derse katılımcı öğrenci ve öğretim elemanları arasındaki karşılıklı güven ortamının uzaktan öğretimde eksik olduğunu gösteriyor. Halbuki özellikle akademi, öğretim elemanının da öğrencinin de hiçbir kaygı duymadan görüşlerini rahatça söyleyebileceği, bulgularını rahatça paylaşabileceği güvenli bir ortam olduğunda tam işlevsel olabilir.Benzer bir durum, asenkron olarak uzaktan işlenmesi sözkonusu derslerin sistem ağına yüklenen ders videoları ile ilgili olarak da karşımıza çıkıyor. Bu kayıtların kopyalanmayacağı, başkası tarafından kullanılmayacağı gibi veya bu kayıtları oluşturan öğretim üyesinin telif haklarının korunacağı gibi hukuki bir güvence bulunmuyor. Bu durumun uzaktan asenkron öğretim için yüklenen ders videolarının çok daha özensiz ve özelliksiz olması gibi bir sonuç vermesi kaçınılmaz.

    Derslerin dijital olarak kaydedilip paketlenip taşınabiliyor olması veya online derslerin herhangi bir ağ üstünden yürütülebiliyor olması, kısacası derslerin zaman, mekan ve ekipmandan  bağımsız olarak taşınabilirliği bir avantaj olarak görünse de, gerekli hukuki tedbirlerin yokluğunda derslerin "meta"laşmaları ve alınıp satılır hale gelmelerine yol açabilecektir. Henüz ülkemizde değilse bile yurtdışında bu şekilde bambaşka bir ülke/üniversitedeki öğretim üyelerinden ders satın alıp ders programına koyan ve bunu öğrenciye normal kolej ücretlerinin epey altında satarak ticaretini yapan kurumlar bulunmaktadır.

  4. Uzaktan öğretimin zaman ve mekandan bağımsız oluşu bağlamında ortaya çıkan bir başka olgu da mesai saati kavramının yokolması olarak karşımıza çıktı. Son üç aylık dönemde, akademik ve idari personelle her türlü iletişimin mesai gün ve saatleri dışında da yapılabilmesi gibi bir pratiğe dönüştü. Özel hayatı ciddi şekilde zedeledi. Ev ortamındaki işyüklerinin fazla mesai ücretsiz ve sonsuz şekilde artması sonucunu getirdi ve çalışan haklarına aykırı bir durum oluşturdu.
  5. Pandemi sürecinde yapılan uzaktan öğretimde, yabancı bazı firmaların üniversitelere önceden de lisanslamış olduğu bazı ekip çalışma yazılımları ile genel amaçlı toplantı yazılımları kullanıldı. Bu yazılımların hem asenkron hem senkron özelliklerinin olması, fazla geliştirilememekle beraber kolay kullanılabilmeleri, hızlıca uzaktan öğretim süreçlerine dahil olmalarını sağladı. Başta da belirtildiği gibi, özellikle acil bir ölüm-kalım sorunu karşısında hızlıca çözüm geliştirme ihtiyacı nedeniyle bu yazılımların nitelikleri çok da detaylı şekilde irdelenemedi. Öte yandan gerek pandemi süreci sonrası için uzaktan öğretimin yaygınlaştırılması motivasyonundaki belirgin vurgu, mevcut yüzyüze öğretimin derslik ve ekipman azlığı, öğretim üyesi /öğrenci oranının yetersizliği noktasında olduğundan, bu yazılımlar genelde bu sorunları çözebilme kapasitesi açısından değerlendirildiler. Başka olanakları veya yetersizlikleri açısından fazla irdelenmediler veya kullanıma daha uygun yazılımlar geliştirme veya sipariş etme konusu en azından henüz pek tartışılmadı.Halbuki dijital dünya, yazılımsal olanaklar, yapay zeka uygulamaları şüphesiz her alanda olduğu gibi öğretimde de yepyeni olanaklar sunmaktadır. Üstelik ülkemizde bu konuda hatırı sayılır bir bilgi ve tecrübe birikimi vardır. Kuşkusuz akademinin de bu olanaklara sırtını dönme lüksü yoktur.

    Fakat son üç aylık tecrübenin de gösterdiği gibi, mevcut yazılımların özellikleri yüzyüze öğretimde pandemiye dek sürdürülegelen öğretim ve değerlendirme yöntemleri için elverişli değildir veya bu yöntemlerin daha geliştirilmesi için gereçler, yazılım uyarlama/eklemleme olanakları sunmamaktadır. Bu da normal bir durumdur, zira sözkonusu yazılımlar yükseköğretim için tasarlanmamıştır. Yapılması gereken, akademinin öğretim için öngördüğü kalite hedeflerine uygun, mevcut yerleşik yüksek öğretim ve değerlendirme pratiklerini destekleyen ve geliştiren bir yazılım üretilmesi için spesifikasyonları ortaya çıkaracak bir çalışma yapılması ve buna göre akademiye özel bir yazılım üretilip lisanslanmasıdır.

    Bu noktada yazılıma dair verilerin nerede depolandığı konusu da büyük önem taşımaktadır. Zira yazının önceki kısımlarında da bahsedildiği gibi özlük hakları ve lisans konusu ile bilgi güvenliği son derecede önceliklidir. Yine bu anlamda uzaktan öğretimde yabancı değil yerli lisansa sahip bir yazılımın kullanılması çok daha güven verici olacaktır.

    Kuşkusuz böyle bir çalışma sonrası yazılımın, ve tercihan yerli üniversiteler tarafından, üretilebilmesi, güncellenmesi, dağıtımı, kurulum ve eğitimi, bakımının yapılması, verilerinin yedeklenmesi belli maliyetler içerir ve kaynak ayrılmasını gerektirir.

Sonuç

Sonuçta son üç aylık süreçte, dijital yöntemlerle uzaktan öğretim, yarıyılı tamamlamak için imdadımıza yetiştiyse de, çok iyi işlediğini iddia etmek mümkün değildir. Pandemi sonrasında da örgün öğretimi ikame edecek şekilde uygulanmasının sorunlu olacağı öngörülebilir. Ama asıl sorun dijital yöntemlerin öğretimde kullanılmasının kötülüğüyle değil, bu yöntemin akademi ve yüksek öğrenimdeki mevcut bazı idari ve ekonomik problemleri çözmeden akademi dışına taşımak için bir gereç olarak kullanma eğilimiyle ilgilidir. Bu tutum, dijital yöntemlerin mevcut akademik hayatı zenginleştirmek ve yükseköğretimi geliştirmek için sahip olduğu potansiyeli gözardı etme sonucunu da getirmektedir. Bunun dışında dijital olanaklarla uzaktan öğretim seçeneğinin, hukuki çerçevesi, bu çözümlere erişim için gerekli donanımsal ve yazılımsal altyapının nasıl sağlanabileceği, dijital çözümlerin akademik yaşantımıza ve yüksek öğrenim pratiklerimize uygun şekilde nasıl tasarlanıp uyarlanabileceği henüz hiç değerlendirilmemiş konulardır.

Pandemi şartlarından doğan ölümkalım ortamında öğretimi bir şekilde sürdürmek adına çok detaylı incelemeler yapmadan bazı uygulamaların acilen devreye alınması normaldir ama bu aceleci tutumun pandemi sonrası ani, radikal değişiklikler yaratacak şekilde sürdürülmemesi dileğimizdir. Bunun yerine pandemi sürecindeki dijital yöntemlerle uzaktan öğretim tecrübemizin gerçekçi bir özeleştirisi yapılıp, avantaj ve dezavantajlarının soğukkanlı ve programlı şekilde ortaya konulması, acil durum şartlarındaki tecrübeyi yüksek öğretim için bir fırsata dönüştürebilecektir. Aksi takdirde ise, pandemi biter, aşı, ilaç bulunur, iki yıl içinde tamamen olan biteni unuturuz ama doğru muhasebesi yapılmamış tercihlerin akademiye, öğretime, yetişmiş insan gücüne vereceği zarar onyıllarca sürebilir.

Yeni bir teknolojik ürünü satın alıp özelliklerini ve uygunluğunu fazla irdelemeden mevcut ortamına olduğu gibi monte etmek ve salt bir tüketim nesnesi halinde kullanmak, fakirlik ve cehalet çemberini kıramamış toplumların tipik bir özelliğidir. Ama Türkiye, Atatürk devrimleri ışığında modernize edilmiş çok eskiye dayanan bir akademik kültüre sahip bir ülke; burada en zor zamanlarında bile varını yoğunu çocuklarının eğitimi için harcayan, aydınlanmaya ve gençlerine inanmış bir toplum yaşıyor. Bu bakımdan dijital yöntemlerle uzaktan öğretim konusunda da, böyle bir yanlışa düşülmeyeceğine inanabiliriz.

Kanımızca ilk virüs şokunu atlattıktan sonraki amaç, uzaktan öğretimde dijital olanakların gerçek kapasitesini ve uygulama gerekliliklerini doğru anlayıp, öncelikle örgün öğretimin yerine geçmek için değil, ama farklı disiplinlere dair öğretimleri geliştirmek için nasıl kullanabileceğimizi ortaya çıkarmak olmalıdır. Dileğimiz dijital yöntemlerle uzaktan öğretim seçeneğinin akademisyenler ve ilgili tüm "paydaş"lar tarafından etraflıca tartışılıp, gerek evrensel akademik değerlere gerekse ülkemiz gerçeklerine uygun modeller üretilmesidir.