Duygular doğuştan mı gelir yoksa öğrenilir mi?

Kitaplar Öne Çıkanlar

Beynimizin Parmak İzleri
Lisa Feldman Barrett
Timaş Yayınları, Mart 2018
560 sayfa

Beynimizin kelimenin tam anlamıyla kapalı bir kutu ve onunla ilgili çok az şey biliyoruz. Hal böyle olunca da nörobilimcilerin yazdığı kitaplar, son dönemde büyük ilgiyle karşılanıyor. Bu ilgi, David Eagleman’ın yazdığı (Incognito ve Beyin gibi) kitaplarla büyük bir yükseliş göstermiş durumda. Peki ama bu ilgiyi neye borçluyuz? Bu kitaplara yönelik artan ilginin en büyük nedeni, yazarlarının tıp literatürünün ağır dilinden uzaklaşarak herkesin anlayabileceği bir dille yazmalarıdır diyebiliriz.


Northeastern Üniversitesi’nden nörobilimci Lisa Feldman Barrett’in “Beynimizin Parmak İzleri” kitabı da sırf bu yüzden ilgimizi cezbetti ve inceleme gereği duyduk. Barrett, duygularımız hakkında sahip olduğumuz öngörülerin büyük oranda yanlış olduğunu savunduğu kitabıyla nörobilim literatürüne önemli bir katkıda bulunuyor. Kitabın Türkçeye çevrilmiş olması da (Timaş, 2018) Türkiye’de yaşayan nörobilim meraklıları için güzel haber.

Kitabın ilk üç bölümü, duyguların beynimizde “parmak izleri” olduğu (duyguların doğuştan geldiği) fikrine karşı çıkarak duygunun öğrenilebilir olduğu düşüncesine temel oluşturuyor. Sonraki bölümlerde duyguların oluşum süreçlerini de net bir şekilde açıklayan yazar, kendisine ait olan devrimsel nitelikteki Kurgulanmış Duygu Teorisi’nin günlük hayatta nasıl karşılık bulduğuna örnekler veriyor. Başından sonuna bütünlüklü bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz.

En son ne zaman üzüldünüz?

Kitaptaki görüşlerin tamamına burada yer vermek güç ancak eserin merkezindeki düşünceyi örneklendirmek gerekir. Şimdi birlikte düşünelim; en son neye -gerçekten- üzüldüğünüzü hatırlıyor musunuz? Tren kazasında oğlunu yitiren annenin feryadı, dün gece sokakta gördüğünüz bir kimsesizin durumu ve hatta az önce okuduğunuz bir haber, üzülerek ağlamamıza neden olmuş olabilir. Bu tip olgular bizi günlük neşemizden uzaklaştırıp canımızı sıkar ve geleceğe yönelik kaygı yaşamamıza neden olur. Bu duygunun sözlükteki karşılığının üzülmek olduğunu biliyoruz.

Peki ama bu “duygu” bizde doğuştan mı var yoksa öğrendiğimiz bir şey mi? Üzülmek, yüzlerce yıldır, doğuştan sahip olduğumuz bir duygu olarak nitelendiriliyor. Yani klasik görüşe göre biz üzülme duygusuna doğuştan sahibiz ve bir olayın gerçekleşmesi üzerine beynimizdeki belirli noktalar tetiklenerek fiziksel bir tepki vuku buluyor. Daha bilimsel bir ifadeyle, üzüntü devresi de denebilecek bir dizi nöron harekete geçiyor ve vücudumuzda fiziksel (surat asmak, kaş çatma, ağlama gibi) tepkilere neden oluyor. Klasik görüşte bu tepki, beyindeki bir çeşit “parmak iziyle” açıklanıyor.

Nörobilimci Lisa Feldman Barrett’in geliştirdiği Kurgulanmış Duygu Teorisi’ne göre duygularımızı sonradan öğreniyoruz. Barrett, böyle olmasaydı, yani doğuştan gelen bir öğrenim söz konusu olsaydı anksiyete, aşk, gurur, utanma ve depresiflik gibi duygu durumlarında hepimizin aynı tepkiyi vereceğini ama bizim bunlara farklı tepkiler verdiğimize işaret ediyor.

Barrett: Duygu öğrenilir

Ancak nörobilimci Lisa Feldman Barrett, iki bin yıldır süregelen bu görüşe karşı çıkıyor ve farklı bir bakış açısı sunuyor. Barrett, tek bir duyguya ait devamlı ve fiziksel bir parmak izinin çıkarılamayacağını bilimsel araştırmalarla destekliyor.

TED Talks’ta da konuşan Barrett’e göre, duygular doğuştan gelmiyor, insanın daha temel fiziksel özellikleri vasıtasıyla üretiliyor. Dolayısıyla kültürden kültüre ve hatta insandan insana değişlik gösteriyor. Yani beynimizin esnekliği sayesinde duyguları öğreniyor ve kendimizce karşılık veriyoruz. Barrett, bu görüşüne Kurgulanmış Duygu Teorisi (Theory of Constructed Emotion) adını veriyor. Kitaptaki akışı da bu teori üzerine şekillendiriyor.

Yazının girişinde verdiğimiz tren kazasında oğlunu kaybeden anne örneğini ele alalım. Barrett’a göre böyle bir olay, klasik görüşün savunduğu gibi beyindeki herhangi bir üzüntü devresini tetiklemiyor. Bilakis, bu üzüntü duygusunu, belirli bir kültür içinde yetişmiş olmamamızla ve bu tip bir olayın vücudumuzda yarattığı tepkiyi “üzüntü kavramı” ile bağdaştırmayı öğrenmemizle açıklıyor. Yani üzücü olaylar sırasında yaşadıklarımızı, daha önce öğrenmiş olduğumuz “üzüntü geçmişine” dayandırıyor.

Kısacası beynimiz, bizim için bir duygu deneyimi kurgulamış oluyor; kalp atışımız yükseliyor, yüzümüz kızarıyor ve midemizde kasılma gerçekleşiyor. Bu belirtilerden yola çıkan sinir sistemimiz ise rahatlamak için “ağla” komutu veriyor. Ancak Kurgulanmış Duygu Teorisi’ne göre “neye üzüleceğimizi” sonradan öğreniyoruz.

Yıllarını, beyin-duygu ilişkisine adayan ve çalışmalarından ötürü Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) tarafından ödüle layık görülen Lisa Feldman Barrett’ın “Beynimizin Parmak İzleri” kitabını Yasin Konyalı’nın yetkin çevirisiyle okuyoruz.

Kitap incelemesi: Batuhan Sarıcan / [email protected]