M. Kemal, Sivas ve manda konusu

Ahmet Yavuz
M. Kemal, Sivas ve manda konusu

Bir önceki yazıda, Sivas Kongresi’ni kısaca ele almıştık. Amerikalı General Harbord’un, başarısızlık halinde hareket tarzının ne olacağı sorusuna verdiği tarihi yanıta yer vermiştik: “Millet hayatta oldukça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık söz konusu olamaz.”

Aslında Sivas Kongresi’nin içe ve dışa dönük etkileri olmuştur. Dışa dönük olarak ABD, İngiltere ve Fransa üzerinde etkilerini gözlemek mümkündür. General Harbord’un “Türkiye meselesini halletmek için milliyetçileri hesaba katmak gerekir” şeklinde bir sonuç çıkardığı bilinmektedir (Hikmet Özdemir, Kemal Atatürk, s. 195).

İngiliz Binbaşı Noel’in, Elazığ Valisi Ali Galip ve Bedirhan Aşiretinin bazı mensuplarıyla Malatya’dan kaçmak zorunda kalması muhtemelen İngilizleri farklı düşünmeye doğru itmişti.


Devam eden günlerde Fransızlar da milli mücadele önderiyle temas yollarını arayıp bulmuşlardı. Fransa’nın Suriye Olağanüstü Komiseri Georges Picot Sivas’a gelmiş ve görüşme yapmıştı (A.g.e., s. 194).

Ancak en önemli etki içeride olmuştur. Damat Ferit Paşa kabinesinin yerini Ali Rıza Paşa kabinesi aldı. İstanbul ve Sivas karşılıklı jestler yaptılar. Bahriye Nazırı Salih Paşa Anadolu’yla temas için Amasya’ya gönderildi. M. Kemal, İstanbul ile Anadolu’nun kesilen telgraf muhaberesini yeniden başlattı. Amasya Protokolleri imzalandı.

Şimdi gelelim manda meselesine…

Geçenlerde bir TV programı esnasında konuşuldu. Cumhuriyet düşmanlarından birine göre, Atatürk Sivas’ta mandayı kabul etmişmiş de bunu Nutuk’ta gizlemişmiş…

Cehaletin yeryüzü temsilcileri son yıllarda pervasızca söylemlerle temelsiz çıkarımlarını serbestçe tedavüle sokabiliyorlar. Tabii bunu, siyasi iktidarın sağladığı ortam sayesinde yapabiliyorlar. Yürütülen Cumhuriyet karşıtı programa meze olsun diye bu adamlar kullanılıyor. İstedikleri gibi yalan söyleyip kolaylıkla tarihi gerçekleri çarpıtıyorlar. İşte bu çarpıtmalardan biri de manda meselesidir.

M. Kemal’in işin başından beri parolası “tam bağımsızlık” olmuştur. Üç yıllık mücadelenin sonunda da bunu gerçekleştirmiştir. Bu zaferini siyasi olarak gerçekleştirse de ekonomik olarak taçlandırmadan güdük kalacağını bildiği için eğitim, üretim, sanat faaliyetlerini öncelikli hale getirmiştir. Yolunu takip etmediğimiz içindir ki, bugün yeniden bağımsızlık tartışmaları gündemdedir.

Parolası “milli bağımsızlık” olan bir liderin mandayı savunması akla zarar bir önermedir. Bu durumu Nutuk’ta gizlediği ise safsatadan ibarettir.

Evet, kendisi Nutuk’ta, hem Erzurum hem Sivas kararlarını açıklarken, bunları özet olarak yazmıştır. Bu doğrudur (Nutuk, s. 73, s. 88).

Ancak Nutuk’ta, bu konuya ilişkin yazışmalara yer vermiştir. Telgraf metinlerini içeren belgeler, milli mücadeleye iştirak eden birçok önderin, Amerikan mandasını kurtuluş olarak gördüğünü ortaya koymaktadır: Bunlar arasında Rauf Orbay, Refet Bele, Bekir Sami Kunduh, Kara Vasıf Bey, Halide Edib Adıvar’ı saymak mümkündür.

Bu kişiler muhtemelen, ABD Başkanı Wilson’un yayımladığı prensipleri ciddiye almaları yanında, ülkenin içinde bulunduğu sefalete çözümü de dikkate alarak işgalci İngilizlere karşı Amerika’yı kullanmayı öngörüyorlardı.

M. Kemal’in bu fikirlerle uzun soluklu bir mücadele içinde olduğu bellidir. Kongrenin 8 Eylül günkü oturumuna ilişkin gündemi, manda konusu oluşturmuştur.

Esasen Erzurum Kongresi kararları arasında yer alan 7. maddenin varlığı bir anlamda tartışmanın zeminini oluşturmaktadır. O maddeye göre:

“Milletimiz, asri gayeleri yüceltir ve fenni, sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Dolayısıyla devlet ve milletimizin dahili ve harici bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü korunmuş kalmak şartıyla altıncı maddede açıklanan sınır dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin, fenni, sınai, iktisadi yardımını memnuniyetle karşılarız ve bu adil ve insanca şartları ihtiva eden bir barışın da acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve dünyanın huzuru namına başlıca milli emellerimizdendir.”

M. Kemal, bu maddenin manda talebiyle ilgisinin olmadığını haklı olarak ileri sürmüştür. Kendisinin yorumu açıktır: “Efendiler, bu maddenin hangi noktasında manda ve mandaterin Amerika olacağı fikri vardır? Olsa olsa ‘herhangi devletin fenni, sınai, iktisadi yardımını memnuniyetle karşılarız’ sözlerinden manda fikrine kapılanlar bulunabilir. Fakat mandanın mana ve maksadı bu olmadığı açıktır. Her zaman ve bugün dahi bu açıklık dairesinde vuku bulacak yardımları memnuniyetle karşılamaktayız ve karşılarız.” (Nutuk, s. 107)

Rauf Bey’in önerisiyle ABD Kongresi’ne bir davet mektubu yazıldığını ancak mektubun akıbetini hatırlamadığını ifade etmektedir (Nutuk, s. 108).

Yolculuğu sürdüreceğiz.

Ahmet Yavuz


Ahmet Yavuz