M. Kemal’in Suriye tasavvuru üzerine (2)

Ahmet Yavuz
M. Kemal’in Suriye tasavvuru üzerine (2)

Önceki yazıda M. Kemal’in 2. Ordu Komutanlığı'ndan (Diyarbakır) 7. Ordu Komutanlığı’na (Halep) atanmasını ve öncesini ele almıştık.

Geçen yazıdan hatırlanacağı üzere Mart 1917’de Bağdat düşmüş, İngiliz kuvvetleri Bağdat’ın kuzeyine ulaşmışlardı.

Almanların düşüncesi, Arabistan Yarımadasını İngilizlere kaptırmamak, harp sonrasında bu bölgeleri Osmanlı’nın eline bırakmamaktı. Falkenhayn, bu maksatla Mayıs 1917’de İstanbul’a gönderilmişti. Onun tasarısına göre, önce Suriye ve Irak’taki kuvvetlerle, Bağdat kuzeyinde bulunan İngiliz kuvvetlerini imha edecek; daha sonra taarruzla Sina cephesindekileri çöle doğru geri atacaktı.


Halep toplantısı

Halep’te, 24 Haziran 1917’de yapılan komutanlar toplantısında bu görüş kabul görmez. Buna rağmen önce Bağdat, sonra Sina’da Kanal istikametinde söz konusu taarruzların yapılmasını ister. Genelde komutanlar farklı düşünmektedir. Ordu’nun taarruz gücü yoktur. Sina cephesinde savunmaya geçilmelidir.

Falkenhayn bir süre sonra tasarısını değiştirir. Çünkü eldeki birliklerle Irak istikametinde taarruz etmenin Sina cephesini zayıflatacağını, başka büyük tehlikeler doğuracağını anlar; Bağdat istikametindeki taarruzdan cayar. Ama Sina cephesinde saldırıya geçmek ve Bağdat saldırısı sonraya bırakmak şartıyla...

Bu gelgitler zaman kaybına neden olacak, cepheye gerekli takviyeler yapılamadan, Aralık 1917’de, İngiliz taarruzları sonucu hem Filistin hem Kudüs elden çıkacaktır.

M. Kemal bu koşullar altında 7. Ordu’nun komutasını Ağustos 1917’de alır. Öncesinde Cemal Paşa ile karşılaşır. İkisi de durumdan memnun değildir. Falkenhayn’ın gelişiyle Cemal Paşa’nın konumu zayıflamıştır, gelişmelerden hoşnutsuzdur. Kısa süreli görüşme sonucunda birbirlerinden ayrılırlar. Yazışmaya karar verirler.

Çatışmanın kaynağı

M. Kemal, Falkenhayn’a karşıdır. Çünkü İngilizlerin üstünlüğü ortadayken saldırıyı onaylamıyordu. İlgilinin Arap ve Türk olmayan unsurlarla ilişkilerinden şüphe duyuyordu. Özet olarak Almanların emperyalist yaklaşımını anladığı için karşı çıkıyordu ve yapılması tasarlanan işlerde ülke yararı görmüyordu. (1)

O, hükümet ve Enver Paşa’yla da çatışma halindeydi. Sebebiyse kötü yönetim, kamu düzeninin bozulmuş olması, erlerin aç ve çıplak kalması yüzünden firar etmeleri ve körü körüne Almanların her dediğine uyulmasıydı. Kendisi, başka şeyler tasarlıyordu. (2)

İlk rapor 20 Eylül 1917 tarihlidir. Cemal Paşa’ya cevaben ama Sadrazam Talât Paşa ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya da doğrudan gönderilmiştir. (3)

Rapor, mükemmel bir askeri-politik durum değerlendirmesi örneğidir. Okura, raporun tamamını okuması önerilir çünkü bizimki bir özetten ibarettir. (4)

Raporda öne çıkan görüşler

  1. Memleketin o günkü halini tasvir etmiş: Ahali perişan, idare acizdir. Rüşvet, vurgunculuk, suiistimaller ve memurların keyfiliği ileri aşamadadır. Genel hayat çürümüş, ekonomi çökmüş. Harp devam ettiği takdirde, en büyük tehlike, çürüyen saltanat binasının ani çöküş ihtimaline vurgu yapmış.
  2. Genel askeri vaziyetin durumundan dolayı harbin kısa sürede bitmeyeceği ve uzayacağı öngörüsünde bulunmuş.
  3. Türkiye’nin askeri vaziyetini özetlemiş: Birlikler zayıflamış, mevcutları beşte bir seviyesine düşmüş, subay ihtiyacı artmış… Bazı öneriler: Batı saltanat merkezi olduğu için güvenli tutulmalı. Kafkasya’da kayıpların telafisi mümkün olmadığından beklenmeli. Irak’ta İngilizlerin istediklerini aldıklarını, ek olarak Musul’u da alabilecekleri ama yapılabilecek bir şey olmadığı. Düşmanın Sina ve Hicaz cephelerinde henüz isteklerini gerçekleştiremediğini, bu maksatla büyük çaba gösterdiğinin bilindiğini…Özetle, Batı’da yeni taarruzlar beklenmeli, Suriye sınırında açık ve hazırlıklı düşman taarruzları başarısızlığa uğratılmalıdır. En kuvvetli düşman Sina’dadır. Bağdat’ın geri alınması imkânsızdır.
  4. Artık iş bitmiş ve çaresiz kalınmış değildir, diye belirtmiş. Kötümserliğe yer olmadığını da vurgulamış. Kurtuluş ve hayat imkânı vardır, ancak hedefe ulaştıracak tedbirleri bulmak koşuluyla, demiş: İdareyi düzeltici öneriler yapmış; “Askeri siyaseti, bir tek eri son ana kadar saklamak siyaseti olmalı,” diyerek “savunma siyaseti” olarak belirlemiştir.
  5. Sina cephesindeki kuvvetler bir Osmanlı paşasının emrinde olmalıdır. Cephedeki 8. Orduyla muharebeler esnasında karışıklık yaşamamak için “bu komutan ben olmalıyım,” demiş.

Almanlarla ilişkimizde kendi vatanımızın çıkarı esas alınmalıdır. Geç kalınırsa memleket tümüyle elden çıkabilir. Alman sömürgesi durumuna düşülür. “General Falkenhayn, bu maksat için borç alınan altınları ve son Türk kanlarını kullanmış olur,” diyerek üst perdeden uyarmış.

“Bulunduğunuz mevki sebebiyle bunları anlatmakla vicdanım üzerindeki bir yükü kaldırmış oluyorum,” diyerek raporunu bitirmiş.

Müteakip gelişmeler haftaya…

Ahmet Yavuz

 

(1) Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri, Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar, Atatürk Araştırma Merkezi, 1997, s. 119.

(2) A.g.e., s. 120.

(3) Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s. 98.

(4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, Cilt 2, s. 120 vd.


Ahmet Yavuz