Sakarya Savaşı-1: Başkomutanlık

Ahmet Yavuz Y
Sakarya Savaşı-1: Başkomutanlık

Bir önceki yazımızda Kütahya-Eskişehir Muharebelerini özetlemiş ve Mustafa Kemal’in Ankara’dan Eskişehir’e gelerek İsmet Paşa ile görüştüğünü ve Ordunun Sakarya doğusuna çekilmesine karar verdiğine yer vermiştik.

Yedi hafta süreyle Sakarya Savaşını önü ve arkasıyla özetlemeye çalışacağız.

Bu yazıda Sakarya doğusuna çekilme kararının Ankara’daki yansımaları ve doğurduğu sonuçlardan bahsedeceğiz.


Yunan Ordusu Türk Ordusu’nu yenmişti. Ancak bu gerçek ve nihai bir zafer değildi. Zira Türk Ordusunu imha edememişti. Yunanlar bu durumun bilincinde oldukları için bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardı. Ya bulundukları hatlarda kalacak ve işgal ettikleri bölgelerle yetineceklerdi ya da Türk Ordusunu imha edebilmek için doğuya doğru ilerleyeceklerdi.

Yunan saldırısının geri plandaki sorumlusu Britanya Krallığı Başbakanı Llyod George’a göre de, Yunanistan artık Sevr’de kendisine verilenle yetinmemeliydi. Bu maksadı sağlamak için Türk Ordusu imha edilmeliydi. Yapılacak harekâtın siyasi hedefi , Ankara Hükümeti’ne Sevr hükümlerini kabul ettirmekti. Fizikî hedef Ankara’ydı. Bunda başarılı olunamazsa, demiryolu tahrip edilerek Eskişehir’e dönülecekti.

Anafikir: Arazi terkine karşılık kuvveti muhafaza etmek

Türk Ordusuna gelince…

Sakarya doğusuna çekilmeyle arazi terkine karşılık kuvveti düşmana kaptırmadan elde bulundurmayı, düşmanı ikmal merkezlerinden uzaklaştırmayı, buna karşın kendi ordumuzu daha kolay desteklemeyi ve arzu edilen yerde muharebe etmeyi amaçlamaktaydı.

Düşmana kuvvet kaptırılmamıştı ama firarlar Orduyu zayıf düşürmüştü. Çekilen Ordunun yaklaşık on askerinden dördü firar etmişti. Üstelik bunların önemli bir kısmı silahlıydı. Bu durum hem Ordu zayıflatmış hem de kamu düzeni tehdit etmekteydi.

Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalar çok yönlü olarak süreci yürüttüler. Bunlar esas olarak Ordu’ya ilişkin düzenlemelerle Meclis’teki görüşmeler ve yeni yasal düzenlemelere ilişkin hususlardı.

Genelkurmay’ın ilk işi Sakarya’da keşif ve harita yapımı için ekip göndermek oldu. Yeni görev, orduyu Sakarya doğusunda tertiplemekti. Doğu Cephesi ve Güney Cephesinden birlikler Sakarya’ya sevk edildi. Topçu desteği artırıldı.

Meclis’te sert tartışmalar

Meclis çatısı altında 4 Ağustos 1921 günü yoğun tartışmalar yaşandı. Bir an önce barış yapılmasını önerenler vardı. Fevzi Paşa Eskişehir’i boşaltmanın ve Sakarya’ya çekilmenin sorumluluğunu üstlendi. Ortam biraz yumuşadı.

Mustafa Kemal, yapılan gizli oturumda, olağanüstü durumlara olağanüstü tedbirler alınmasının makul bir düşünce olduğunu belirtti. Tartışmalara ertesi gün de devam edildi. Bir grup, onun Başkomutan Vekili olmasını önerdi. O, buna karşı çıktı zira bu tarz görevlendirme Osmanlı sisteminde geçerliydi. “Hakiki Başkomutan yüce Meclis’in kendisidir, manevi şahsiyetidir” tanımlamasını yaptı. Vekil olmayı kabul etmedi, ancak “Başkomutan” olması gerektiğini ifade etti. Zira Meclis’in yetkilerini geçici de olsa tam olarak kullanacaktı. Bu tayin yapılmasa da, görevi yerine getireceğini konuşmasında belirtmek gereği duydu.

Yetkilerinin muharebe sahasıyla sınırlı olmasını talep edenler oldu; çünkü bunu isteyenler “topyekûn savaş” kavramından habersizlerdi. Kabul görmedi. Yetkilerinin, ordunun faaliyet alanına ilişkin olması talep edildi; bu öneri kabul gördü. Başkomutanlık Yasası kabul edildi. Mustafa Kemal teşekkür konuşması yaptı. Vatanın kurtulacağına olan inancını Meclis önünde yineledi.

Başkomutanlık yetkileri

Başkumandan, ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette artırmak ve sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bununla alakalı salahiyetini Meclis namına fiilen kullanmaya yetkili kılınmıştı. Başkomutanın emri kanun demekti. Orduya ve millete bir bildiride bulundu: Aldığı yetkiyi, milletin kati iradesinin kaynağı olarak kullanacak ve sonucunda Yunan Ordusu anayurdun mukaddes ocağında boğularak kurtuluş ve bağımsızlık elde edilecekti.

Aynı gün yapılan seçimde Millî Savunma Bakanı Fevzi Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığını üstlenmesi üzerine, Bakan olarak yerine Refet Paşa seçildi.

Clausewitz’e göre, “Başkomutanın ne bilgin bir devlet adamı, ne tarihçi, ne de bir yazar olması gerekir; fakat onun üst düzeydeki devlet işlerinden haberdar olması, yerel akımları, heyecan yaratan çıkarları, çözümlenmesi gereken sorunları bilmesi, iş başındaki kişileri tanıması ve doğru değerlendirmesi şarttır. Büyük bir psikolog, insan karakterinin kılı kırk yaran bir izleyicisi olmasına da gerek yoktur; fakat emir ve komuta edeceği kimselerin karakterini, düşünce tarzını, adetlerini, kişisel hatalarını ve erdemlerini bilmelidir.”

Yıllarca önce sanki Mustafa Kemal’i tanımlamış gibi…

Gelecek yazıda savaş öncesi düzenlemelerine yer vereceğiz.

Not: Bu yazı dizisi Başkomutan-Emsalsiz Lider (Kırmızı Kedi, 2021) adlı kitabımın ilgili bölümünden derlenmiştir.

Ahmet Yavuz

*Bu yazı HBT'nin 280. sayısında yayınlanmıştır.

Ahmet Yavuz