Döngüsel Ekonomi ve Yeşil Büyüme ne kadar mümkün?

Bilgehan Gürlek Y
Döngüsel Ekonomi ve Yeşil Büyüme ne kadar mümkün?

Dünya 2008’lerde başlayan ekonomik krizle başetmeye çalışırken yeni bir kriz, “ekolojik kriz” gelip kapıya dayanmış durumda. Makroekonominin kurucusu “Keynes” kapitalizmin 450 yıl süreceğini ve sonunda insanlığın ekonomik sorunlarını çözerek, daha yaratıcı olacağı bir aşamaya geçeceği tahmininde bulunmuştu. Bugün gelinen noktada ise dünya, ekonomik durgunluk ve ekolojik krizle karşı karşıya(1). Hem ekonomik yavaşlama, artan eşitsizlikler hem çevresel yıkım, iklim değişikliği aynı anda yaşanmakta. Uluslararası İklim Değişikliği Paneline göre, yükseliş eğiliminin sürmesi halinde küresel ısınmanın 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5 °C’ye ulaşması ve aşırı hava koşulları, türlerin yok olması, su ve gıda kıtlığı ile karşılaşılmasının hızlanacağı öngörülmekte (1).

“Döngüsel Ekonomi” temelde çevrenin korunmasına ve iklim değişikliği sürecinin yavaşlatılmasına yöneliktir. Ana amaç, doğal kaynakların tüketimine bağlı ekonomik büyümenin terkedilmesidir. Geri dönüşüm, yeniden kullanım, yeniden üretim vb.yöntemlerin yanısıra üretim sürecinde doğal kaynak ve malzeme kullanımını azaltan yenilikler ile kaynak verimliliğinin arttırılması hedeflenmektedir.

İngiliz İşçi Partisi’nin son seçimler öncesi yayınlamış olduğu “Yeşil Sanayi Devrimi Manifestosu” çevre ve doğanın korunmasını odak noktasına oturtmaktadır. Manifesto ile sürdürülebilirliğin ilk öncelikler arasına alınması, karbon salınımının azaltılması ve daha eşitlikçi, daha demokratik, dayanışmacı ve yaşam kalitesinin yüksek olduğu bir ekonominin oluşturulmasına yönelik bir “yeşil büyüme” hedeflenmektedir.


Vurgulanan bir diğer konu “yeşil dönüşüm”ün maliyetinin başta üst-gelir grupları olmak üzere, toplumsal sınıflar arasında sorumlulukları ölçüsünde ve adaletli bir biçimde paylaştırılmasının öngörülmesidir. Bir diğer girişim, hedefi “2050’de iklimden etkilenmeyecek bir kıta” diye tanımlanan “Avrupa Yeşil Sözleşmesi”dir. Yeşil büyüme için döngüsel ekonomi, düşük karbon ekonomisi, yeni sanayi stratejisi ve döngüsel ekonomi eylem planı sözleşmede üstünde durulan konular arasındadır.

Döngüsel ekonomi ve sınırsız büyüme bir arada olabilir mi?

“Döngüsel ekonomi” ile ulaşılacak verimlilik artışlarının hangi yönde kullanılacağı stratejik bir karar konusudur. Kaynak verimliliğindeki yükselişlerin “üretimtüketim talebi”ni artırma yönünde kullanılması, bir tür yansıma etkisiyle, daha fazla doğal kaynak tüketimine, dolayısıyla, çevre ve doğaya verilecek zararların artmasına neden olabilecektir.

“Döngüsel Ekonomi” fiziksel ürünlere olan istemin arttırılması ve sınırsız büyüme yerine, yaşam kalitesini yükselten hizmetler ve sanatsal etkinliklerin özendirilmesine yönelik iş modelleri geliştirebildiği ölçüde, bir seçenek olacaktır. Bir diğer nokta, artan üretkenliğin gelir dağılımını iyileştirici ve eşitsizliklerin giderilmesi doğrultusunda kullanılıp kullanılmayacağıdır. Eşitsizliklerin giderilmesi kuşkusuz küresel sürdürülebilirliğe önemli katkılar sağlayacaktır..

“Tarım”, sera gazı salınımlarında % 26.8’lık bir payla iklim değişikliğinde yaşamsal bir rol oynamaktadır (2). “Hayvancılık” ise % 8’lik bir salınım payı ile Çin ve A.B.D’den sonra üçüncü sırada gelmektedir. Yüksek gelir grubu ülkeler gelişmekte olan ülkelere göre kişi başına 10 kat daha fazla kaynak harcamaktadır. Tüm dünya A.B.D yaşam standartlarına göre yaşasa, bugün için toplam beş dünya gerekmekte.

100 şirket yüzde 71’den sorumlu

Diğer yandan, toplam karbon salınımının %71’inden 100 küresel şirketin sorumlu olduğu belirtilmekte. Doğal kaynak kullanımının azaltılmasında yüksek gelir grubu ülkeler ve küresel şirketlerin en başta sorumluluk alması şart gözükmektedir.

Bütüncül bir sürdürülebilirlik için yüksek gelir grubu ülkelerdeki üretim ve tüketimin sınırlandırılması gerekirken, tüketimin düşük olduğu gelişmekte olan ülkeler için daha yüksek büyüme oranlarına izin verecek bir kaynak dağılımının sağlanması, bir anlamda kaynak aktarımı, gerekecektir.

“Döngüsel ekonomi”ye geçiş sürecinde; tüketimin sınırlandırılması, beslenme ve yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesi kararları; karbon salınımının düşürülmesi ve sıfır atık hedeflerine ulaşılması için gerekli sanayi dönüşüm maliyetlerinin kimler tarafından üstlenileceği kararları yeşil büyümenin yönünü belirlemede etkin olacaktır. Üretimde, “Sanayi 4.0”, “Yalın Yönetim” ve yenilikçi üretim yöntemleri ile malzeme kullanımı azaltılabilir; kentlerde bölgesel üretim ve tüketimi öne çıkaran, hareket ve ulaşımı azaltan yavaş-akıllı kent uygulamaları ile kaynak tüketimi düşürülebilir. Yerel kaynak kullanımına öncelik veren “tutumlu yenilik”, “paylaşım ekonomisi” uygulamaları, insanı odak noktasına koyan “Toplum 5.0” ; hem doğanın korunması hem eşitsizliklerin azaltılması için kullanılabilir.

Dünya Ekonomik Forumu’nca yapılmış bir çalışmaya göre, ülkelerin önlerinde duran başlıca onyedi sorunu önceliklendirmeleri istendiğinde Türkiye’nin “iklim değişikliği”ni 16. sıraya koyduğu görülmekte. Kapitalizmin sınırsız büyüme ve kar odaklı işleyişi içerisinde “Döngüsel Ekonomi” hedeflerine ne ölçüde ulaşılabileceği tartışma konusudur. Son Avustralya yangınlarında gelişmiş dünyanın olaya el atmaktaki isteksizliği bu konuda umutlu olmamıza elvermemekte.

Küresel ölçekte sınırlandırılmış bir büyüme ve daha adil bir gelir paylaşımı olmadan yeşil büyümenin sağlanması kuşkuludur. Sorun salt teknoloji, verimlilik vb. değildir: düşünüş biçimlerinin ve yaşam alışkanlıklarının değişmesi gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerin bu çerçevede en büyük rolü üstlenmesi gerekmekte. Ülkemizin ise sanayileşmenin yanısıra iklim değişikliği olgusunu gündemine alması ve kaynak verimliliğinin artırılmasına katkı yapması bütüncül sürdürülebilirlik için kaçınılmazdır.

Bilgehan Gürlek / [email protected]

Kaynakça
(1) Keynes was wrong. Gen Z will have it worse, Malcolm Harris, Dec 16 2019, MIT Technology Review
(2) Agriculture plays a critical role in limiting the impact of climate change, September 2019, McKinsey Company

Bu yazı HBT'nin 200. sayısında yayınlanmıştır.

Bilgehan Gürlek