ÇAĞ-ÇAĞDAŞ-ÇAĞDAŞLIK

Bozkurt Güvenç Y
ÇAĞ-ÇAĞDAŞ-ÇAĞDAŞLIK

Son yıllarda sıkça kullandığımız üç Türkçe kavram: Çağ, Çağdaş, Çağdaşlık. Oysa bu kavramlarda bir anlam birliğine sahip olduğumuzdan emin değilim. Sözlüklere göre çağ, belli bir zaman diliminin tanımı. Kişinin yaşamında, bebeklik, çocukluk, erginlik ve yaşlılık; insanlık tarihinde, İlk, Orta, Yeni ve Yakın Çağlar gibi. Çağdaş, bu çağlardan birinde yaşayan birey veya toplumların ilişkilerini belirleyen bir sıfat.

Çağdaşlık ise, toplumların asrilik, muasırlık, modernlik, medeniyet veya uygarlık düzeyleri karşılığında kullandığımız yeni Türkçe bir kavram.

Doğan Kuban arkadaşım, son yazılarında bu kavramı, içinde bulunduğumuz son çağın en gelişmiş en ileri toplumların uygarlığı karşılığında kullanıyor. Ve haklı olarak, referandum sürecinin gündeme getirdiği evet-hayır ikilemine veya sonuçlarına takılmadan, uygarlık sorunumuzu gündemde tutuyor.


Referandumun evet veya hayır sonucu, hangi kültür sorunumuzu çözecek? Hayır çıkarsa, çağdaş ve ileri demokrasi gelecek mi? Ya da Evet dersek, istikrar sağlanacak, eğitim, güvenlik ve hukukun üstünlüğü gibi temel sorunlar bugünden yarına  çözüme mi kavuşacak? Kuşkuluyum!

Yürürlükteki Anayasa Hükümleri

Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti... başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik bir sosyal hukuk devletidir.

Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür.

Madde 4: Madde 1’deki Cumhuriyet ile Madde 2’ deki nitelikleri ve üçüncü maddedeki hükümler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Yürürlükteki Anayasa böyle buyuruyor ama, yapılacak Referandumla, toplumun onayına sunulan anayasa metnine göre bu dört maddenin tümden değiştirilmesi önerilmektedir. Demek ki, 1960, 1971 ve 1992’ tarihli  darbelerde görüldüğü gibi, Anayasalar  korunamıyor. Son krizde Başkan, bu anayasayı tanımıyorum deyince  Anayasayı fiili duruma uyduruyoruz

Kendini savunamayan bir Anayasa geleneği, toplumun  geleceğini güvence altına alabilir mi? Bu açıdan, evet veya hayır sonucu, topluma bir gelecek güvencesi veremiyor.

Öyleyse, ne yapalım? İşe nereden başlayalım?

Parlamenter demokratik yönetimlerin vazgeçilmez kurumları sayılan siyasal partilerimizin yıllardır yakındığı ve değiştirilmesini talep ettiği Siyasal Partiler ve Seçim Yasaları, Devletin uygun gördüğü genel başkanların kurduğu siyasal partiler ve seçim barajı getiren yasalarla, özgürlükçü bir demokrasinin gerçekleşemediği deneme ile saptandı. Görünüşte toplumca anti demokratik yasaların değişmesini istiyor ama yasaları bir yana koyup Anayasayı değiştiriyoruz. Demek ki, ya yasaların değişmesini istemiyoruz ya da adını koyamadığımız bazı derin koşullar bu tür değişimlere elverişli değil.

Nesnel koşulların izin vermediği bir ortamda, toplum sorunlarımıza çözüm getirecek birinci sınıf demokrasi vaatleri nasıl gerçekleşebilir? İlk akla gelen eğitim süreci ama görünen ya da görülmeyen engeller ve koşullar yürürlükteki temel eğitim yasalarının bile uygulanmasına izin vermiyor.

Bu aşamada, ‘kararsızdan olumsuza” dönüşen genel ekonomik koşullar yaygın ve genel bir umutsuzluğa yol açıyor. Darbeler, yapısal sorunları çözemediği gibi, sadece katlayarak erteliyor. Yukarıda sorduğumuz soru: Öyleyse Ne yapalım, nasıl?

Doksan yıl önce yaşanan bunalımda bir Mustafa Kemal çıkageldi ve ‘Efendiler, çözümün adı Cumhuriyettir’ dedi ve giriştiği devrimlerle çaresiz kalmış bir halkın özgür yurttaş kimliği kazanmasına çalıştı. Öngördüğü sorunların çözümünü gençlere emanet ederken, en güvenilir yolun, Akıl ve Bilim olduğunu vurguladı.

Medeniyet ya da çağdaşlık sorunumuz özetle budur.

Bozkurt Güvenç

*Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 53. sayısında yayınlanmıştır.

Bozkurt Güvenç