Terör ve demokrasi

Bozkurt Güvenç
Terör ve demokrasi

Batı’dan gelen post-gerçek ve post-hakikat deyimlerini toplumca tartışırken, Anayasa değişikliği ve Başkanlık Sistemi paketinin TBMM’ye sunulduğu tarihi günün akşamı, Beşiktaş Stadyumu’nda patlatılan iki bomba, ülkemizin dengelerini alt üst etti: Terörle nasıl mücadele edeceğiz? sorusunu yeniden ülke gündemini getirdi.

Şehitler, yaralılar, feryatlar, kınamalar; alçak, kalleş, hain teröristlere lanet feryatları, Birlik–Beraberlik ve Kardeşlik çağrıları, asla yanlarına bırakmayacağız yeminleri ve Milli Seferberlik ilanı yazılı ve görsel medyada birbirini tetikleyerek sürecek gibi görünüyor.

Bu toplumsal sinerjiyi nereye, nasıl yönelteceğimizi, başka bir deyişle, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Acılar öyle taze ve öfkeler öyle derin ki önerilerimizi açıkça dile getiremiyoruz. Yazan ve konuşan yorumcular, ‘Ne yapalım’ sınırında susuyorlar.


Korku ecele çare değil. Birimizin çıkıp eveleyip gevelemeden, OHAL kararnamelerine unutmadan, bazı gerçek ve seçenekleri cesaretle söylemesi gerekiyor.

Aslında hiç boş durmadık...

Aslında 1984’te ortaya çıkan PKK Terörü karşısında hiç boş durmadık çok şeyler yaptık, türlü taktik ve stratejileri denedik. Ne ki türlü denemelerden sonra terör büyüdü; büyük kentleri ve Beşiktaş’tan sonra Kayseri’yi vuran düzeye geldi. Bir devletle, bir terör örgütünün asimetrik savaşı oldu; Hükümet sözcüleri ve Genelkurmay, Irak’ta vurulan hedeflerle etkisiz hale getirilen teröristlerin sayılarını açıklıyor.

Bu, ilan edilmiş bir ‘savaş’ tır. Açıkça söyleniyor ama başarılı değil. Terörün boyutları ve kayıpları gün günden artıyor. Son saldırıya gelinceye kadar MHP dışında, Meclis’teki muhalefetin desteği aranmamıştı. Mücadelenin başında dağda savaşanlara, silahını bırak, davanızı mecliste savunun dedik. Partiyi kurdular, barajı aştılar ve Meclis’e girdiler. Bu kez PKK’yı temsil etmekle kınandılar. Kimi temsil edeceklerdi ki? Başbakana, ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ deyince, bağlar koptu. Meclis’teki boş sıralarda, tutuklu HDP’lilerin fotoğrafları izliyor Anayasa tartışmalarını.

Savaş Değil Barış! 

Nuray Mert, ‘Terörle mücadele sadece güvenlik değil, kafayı [yöntemi] değiştirmek gerek” diyor; H. Çetinkaya açıklıyor: Daha fazla demokrasi ve özgürlük, inadına toplumsal barış! Ahmet İnsal köşesinde şöyle uyardı: ‘İntikam, teröre yarar!’ Bursalı, ‘Ülkeye tek adam değil koalisyonlar [demokrasi] gerek.’ (Cumhuriyet, 13 Aralık)

Bu denemenin başında, terörden söz etmeden, “Barışın savaşla sağlanmadığını” savunmuştum. Savaş hazırlığı barış getirmiyor; yeni savaşlara yol açıyor.  Barış uzlaşmayla sağlanıyor. Sami Selçuk Hoca, Kahraman Yargıçları göreve çağırıyor.

Yurttaş desteği arayan Başkanlık danışmanlarına, savaş yerine, demokratik barışı yeniden denemelerini önermek istiyorum. Bu kez, bütün partileri ve milli iradeyi yanlarına alarak... Kolombiya’da, Hindistan’da kuşaklar süren iç savaşlar ve terör uzlaşmayla sonuçlandı.

Bugün dünya kamuoyunda ve AB’de olumlu ve yapıcı bir tutum sergileniyor. AB sözcüleri PKK Terörü’nü kınamakla yetinmiyor; uzun süredir yalnız bırakılan Türkiye’yi desteklemeye hazır olumlu bir hava sergiliyor. İçerde, ‘Şehitler Tepesi’ndeki boş yerler azalıyor. Kapımızı çalan ‘Yurtta barış dünyada barış!’ fırsatını kaçırmayalım.

Sözümü, Türk töresinin ünlü kaynağı ‘Oğuzname’den bir ‘sonluk’ ile bağlamak istiyorum:

Dedem Korkut gelüben boy boyladı, soy soyladı.
Bu Oğuzname’yi düzdü, koştu, söyledi
Hanı dediğimiz beğ erenler
Dünya menim diyenler ecel aldı
Yer gizledi, fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya, ahır sonu ölümlü dünya.

Bozkurt Güvenç

*Aramızdan ayrılan Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı Aralık 2016'da HBT Dergi'de yayınlanmıştır.


Bozkurt Güvenç