Türkiye demokrasiye geç mi kaldı?

Bozkurt Güvenç Y
Türkiye demokrasiye geç mi kaldı?

On altı Nisan günü tasarladığım bu yazı oylamadan sonra yayımlanacak. Sonuç merakla izleniyor ve sorgulanıyor. ABD kaynaklı haberlerde, Washington ve Trump ihtiyatlı; ama, Barr Kolejinde dış politika uzmanı ve Türkçe bir soyadı taşıyan Prof. Elmira Bayraslı, New York Times gazetesinde yayımlanan yazısında, Başkan Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de demokrasinin yakın geçmişini ve geleceğini, Silahlı Kuvvetlerin demokrasiye müdahalelerini, Erdoğan’ın iktidara gelişi ve yükselişini, Anayasa oylamasının olası sonuçlarını bir kaç ana bölümde özetle  yorumladı.

Yazarın görüşlerine yöneltilecek eleştirilerim var:

  • Anayasa tasarısı bir ‘amendment’ (düzelti) değildir. Amendement, kavramı erkler ayrılığına dayalı genç bir parlamenter demokrasiyi çağdışı bir tek adam yönetimine çeviren bir tasarı için kullanılmaz..
  • Emri kumanda disipliniyle yapılan askeri darbelerin demokrasiyi yıprattığı doğrudur. Ancak, 60 Darbesi’nin önerdiği demokratik bir Anayasanın, 71 ve 80 darbecileri tarafından, ‘ülkeye bol geldiği ‘ gerekçesiyle ve ABD’nin desteğiyle değiştirildiği devlet sırrı değildir
  • Türkiye Cumhuriyeti, Din-Devlet ayrımıyla sınırlı “sekülerizm” değil,

kadın-erkek eşitliğine dayalı bir laik kültür (laicite) devrimiydi.


  • RTE (Recep Tayyip Erdoğan), yalnız Türk halkının demokrasi tercihi ile değil, küreselleşen dünyaya, bolluk ve refah vadeden Neokoncu kapitalizmin açık desteği ile aday ve başbakan oldu.

RTE,  ABD’de yaşayan İslamcı Fethullah Gülen’e bağlı ılımlı Cemaatin desteği ile iktidara gelip güçlendikten sonra, bütün laik kurum ve kuruluşlara (Hukuk düzenine, Silahlı Kuvvetlere, milli eğitime, ekonomiye ve medyaya) hakim oldu. Ülkeyi, 15 Temmuz darbesinden sonra, parlamentodaki sayısal çoğunluğuna dayanarak ilan ettiği OHAL yasası ve KHK’ lerle,  tek  kişi olarak yönetiyor.

Oysa, gündemdeki PKK ve IŞİD terörüne son veremediği gibi, uluslararası piyasada sarsılan itibarını da düzeltemedi. Başkan, Saraydaki danışmanların tasarlandığı sanılan Anayasa’nın halk oylamasıyla kabulü için aktif olarak medyada propaganda yapıyor. Erdoğan yıllarda elde ettiği siyasal yetkilerle ülkenin en güçlü adamı oldu; ama Türkiye daha huzurlu veya sakin ve rahat olamadı.. 2015’te başlattığı yeni bir anayasa arayışında, ‘zayıf ve etkisiz’ bir muhalefete karşı, parlamenter rejimin özellikle yürütmenin ABD Başkanlık sisteminde olduğu gibi tek elde toplanmasını ve Osmanlı dönemindeki bölgesel eyaletlerden korkulmamasını savunuyor.

Son 15 Temmuz darbesinden bu yana, OHAL yetkilerine dayanarak, FETO’cu olduğu iddia edilen 100 binden fazla (öğretmen, hakim, savcı, asker, polis,  hekim, güvenlik görevlisi, gazeteci ve akademi üyesi) gibi kamu personelinin görevlerine yargılamasız son verildi; 40 binden fazlası tutuklandı. Tutuklu gazeteciler hakkında dava gerekçesi aylar sonra açıklandı. 15 yıl önceki uluslararası demokratik değerler ve hedefler yerlerini kaba kuvvete dayalı milliyetçilik söylemine bıraktı.

2010 anayasa değişikliği oylamasıyla halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı; “Halk oylaması parlamenter demokrasiye üstündür; ben bu Anayasayı tanımıyorum, anayasayı bana uydurun” diyor.

Yurt dışından, Waşington ve Brüksel kaynaklı basına açık önerileri Türkiye’ye karşı olmakla kınıyor; politikacıların Türk asıllılarla konuşmasını sınırlayan Alman ve Hollanda yöneticilerini faşist ilan ediyor.

Türkiye’nin halk oylamasında demokratik bir Hayır’a ihtiyacı var. Hayır çıksa bile, Erdoğan’ın savaşçı kişiliğini durduramaz. RTE, OHAL yetkilerini arttırarak, yeni bir erken seçime giderek iktidarda kalmayı deneyecektir.

Demokrasinin geleceği parlak görünmüyor.

Bozkurt Güvenç

*Bozkurt Güvenç'in anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 56. sayısında yayınlanmıştır.

Bozkurt Güvenç