Kongo’da 2019’un ilk 11 ayında çoğu çocuk 5 bin insan kızamıktan öldü. Nüfusu çok daha az olan Samoa’yı bir aydır kasıp kavurmakta olan kızamık salgınında ölü sayısı şimdilik 72. Samoa’da “küçük boy” tabut kalmadı, Yeni Zelanda’dan tabut yollanıyor. Bu ülkelerin ortak özelliği, 21. yüzyılda olmamıza rağmen nüfuslarının yeterli çoğunluğunun aşılanmamış olması.
Çoğumuz hayatımızı aşılara ve antibiyotiklere, daha doğrusu, onları icat eden bilim insanlarına borçluyuz. Kızamık aşısı olmasaydı şu anda hayatta olmayacak insanların toplam sayısı yaklaşık 118 milyon olarak hesaplanıyor. Penisilin keşfedilmeseydi her dört sevdiğinizden üçü hayatta olmayacaktı, çünkü ya kendisi, ya ebeveynleri, ya da dedelerinden biri genç yaşta ölmüş olacaktı. İnsanlığa bundan daha çok faydası olmuş, daha çok teşekkür hak eden kim vardır, kestirmek güç.
Çağımız bilgi çağı. Bilgi, eşi görülmemiş bir hızla yayılıyor. Ne yazık ki doğru bilgiyi yanlışından ayırma mekanizmaları iletişim hızındaki bu artışla baş edemiyor. Gerçek kalkıp çizmelerini giyene kadar yalan dünyanın çevresinde iki tur atıyor. Nobel ödüllü bir bilim insanı da olsanız, internet’te sesinizi kara cahil bir troller sürüsü kadar duyuramayabilirsiniz. Yeni ortaçağın her ülkeyi etkisi altına alan özelliklerinden biri uzmanlara duyulan nefret ve inançsızlık.
Sağlıklı dozda bir kuşkuculuk demokrasi için, eleştirel düşünce için, bilimsel yaklaşım için, gazetecilik için olmazsa olmazdır elbette. Burada yakındığım bilimsel kuşkuculuk değil, cahillik, bilim düşmanlığı ve düz geri zekâlılığın birleşimi.
Ay’a hiç gidilmediğine inananları mı ararsınız, Dünya’nın düz olduğunu savunanları mı? Geçen ay Almanya’daydım. Oradaki bilim insanları, Başbakan Merkel’in son zamanlarda resmi törenlerde titreme nöbetleri geçirmesinin sebebinin kendisinin aslında sürüngen ırkından bir uzaylı olması ve bu yaratıkların da Alman milli marşından korkması olduğuna dair bir komplo teorisini ciddi ciddi konuşan bir grup embesilden bahsettiler. Her ülkede var bu tipler.
“Allah şifa versin” deyip geç diyeceksiniz, ama konu ne yazık ki o kadar basit değil. Bu insanlar seçimlerde oy kullanıyor sonuçta. Ülkenin gerçeklerden yeterince kopmuş bir kısmının nabzına göre şerbet vererek iktidara gelmek mümkün olabilir. Demokrasinin bir insan grubunu felakete değil selamete götürebileceği inancı, seçmenlerin kararlarını doğru bilgilere dayanarak akıl ve mantık çerçevesinde vereceği varsayımına dayanıyor. O yüzden de çok izlenen yayın organlarına insanları doğru bilgilendirme görevi düşüyor.
Büyük tehlike
Bu bağlamda gördüğüm lüzum üzerine güncel bilimsel bilgilerin bir özetini geçeyim: Kızamık aşısı ile otizm arasında bir ilişki yok. Hani “vatandaş aşıları araştırsın, öyle karar versin” deniliyor ya? Görevi tam da bu olan bilim insanları zaten araştırmış. Konuyla ilgili en güncel, en kapsamlı makalenin linkini araştırmaya meraklı vatandaşlarımızın ilgisine sunuyorum. Buyurun: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/ 30831578/
Bu dev araştırmadan çıkan sonuç şu: Kızamık aşısı otizm yapmıyor. Aksi yöndeki savlar bilimsel olarak çoktan çürütülmüş. Aşı olanlarda da olmayanlarda da otizm görülebiliyor. Otizmin aşıyla alakası yok! Aşı olunca yüksek ihtimalle kızamık olmuyor ve yazımın başında sözünü ettiğim ölülerin arasına katılmaktan kurtuluyorsunuz, o kadar.
Çocuğunu aşılatmayanlar öncelikle kendi çocuklarını riske atıyorlar. Ama maalesef hepsi bu değil! Çok küçük çocuklar, kanser tedavisi görenler vs. bir grup insan özel sağlık durumları nedeniyle aşı yaptıramıyorlar. Bu insanlar saldırıya açık durumdalar. Aşı karşıtlarının çocukları böyle insanlara taşıdıkları hastalığı geçirip onları da öldürebiliyor. Toplumun belirli bir yüzdesi aşılı olduğunda hastalığın salgına dönüşme ihtimalinin azalacağı hesaplanıyor. Aşı karşıtları bu yüzdeyi düşürüyor.
Dahası var: Çok sayıda aşısız vücut birer “mikrop üretim çiftliği” gibi iş görüyor. Bu ortamda insan bedeninin savunma mekanizmalarını daha iyi alt edebilen mikroorganizmalar diğerlerini geride bırakıp öne çıkıyor. Böylelikle hastalığın daha güçlü sürümlerinin evrimleşmesine imkân verilerek aşılanmış insanları da hasta edecek yeni belaların üremesine kapı açılmış oluyor.
Kimi ülkeler aşılanmamış çocukları okula kabul etmiyor. Samoa’da ülkeyi felakete sürükleyen aşı karşıtlarından biri tutuklandı. Ülkemizde aşı reddi saçmalığı nedeniyle hastalık vakaları yıldan yıla çoğalıyor. Suriyelilerin de eklenmesiyle salgın riski arttıkça artıyor. Lütfen bu asırda durduk yerde bir de salgın belası çıkarmayalım başımıza. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir. Gafil ve cahil olmayalım. Böyle aşıların kanunla zorunlu kılınmasını öneriyorum.
Cem Say / sayster@gmail.com
*Bu yazı 16 Aralık 2019 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.